1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Ülkemizde Eşcinsellik
Ülkemizde Eşcinsellik

Ülkemizde Eşcinsellik

Ebru Çakıcı: Son haftalarda ülkemizde eşcinsellikle ilgili çağ dışı kalmış yasanın düzeltilmesi konusunda basında çıkan haberleri takip ederken, psikiyatri uzmanı kimliğimle fikirlerimi-bilgilerimi paylaşmak istedim

A+A-

Ebru Çakıcı

[email protected]

 

 

 

 

Son haftalarda ülkemizde eşcinsellikle ilgili çağ dışı kalmış yasanın düzeltilmesi konusunda basında çıkan haberleri takip ederken, psikiyatri uzmanı kimliğimle fikirlerimi-bilgilerimi paylaşmak istedim. Aslında birkaç yıldır ‘Homofobiye Karşı İnisiyatif’ bu konuya dikkatleri çekmeye çalışıyor. Fasıl 154 Ceza Yasası’nın 171. maddesine göre ülkemizde eşcinsel ilişki suç sayılmakta ve ağır hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. İngiliz döneminden kalan bu yasa en temel insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır. Ancak geçen günlerde Barolar Birliği Başkanı’nın basındaki talihsiz açıklamasına tanık olduk. Bu maddenin kaldırılarak eşcinselliğin yasallaştırılmasının ahlaki değerler yanında insan sağlığı açısından riskli olduğu, toplumun dağılacağı tehlikesini barındırdığı ve eşcinselliğin yasallaşması halinde toplumun genelinin bu azınlığa benzemeye çalışacağı gibi ifadeler sözü edilen açıklamada yer alıyordu. Benzer görüşe sahip bazı köşe yazarlarının yazıları da basında yer aldı. Psikiyatri perspektifinden gelin bakalım bu iddiaların haklı bir yanı var mı? Eşcinsellik nedir?

Öncelikle vurgulamamız gereken eşcinselliğin hastalık değil,  bir cinsel yönelim olduğudur. Hepimizin doğumdan itibaren cinsel organlarla belirlenen bir bedensel cinsiyeti ve 2-3 yaşlarından itibaren belirginleşen ‘ben kadınım’ ya da ‘ben erkeğim’ hissi, yani cinsel kimliği vardır. Çocukluk ve özellikle ergenlik döneminde kime cinsel istek duyduğumuz yani cinsel yönelim şekillenir. Cinsel yönelim karşı cinsiyete dönükse heteroseksüel, aynı cinsiyetten olana dönükse eşcinsellik (homoseksüel) veya her iki cinsiyetten olana dönükse biseksüellikten bahsediyoruz. Toplumun çoğunluğu heteroseksüel bireylerden oluştuğu için eşcinsel bireyler toplumun baskısına maruz kalmakta, dışlanmakta ya da bunlardan kendilerini koruyabilmek için cinsel yönelimlerini saklama eğiliminde olmaktadır. Cinsel yönelim bir tercih değildir, dolayısıyla toplumun ya da ailenin, hatta kişinin kendisinin arzusu üzerine değiştirilebilir değildir.

Yapılan farklı bilimsel çalışmalara baktığımızda eşcinselliğin %5-10 oranlarında toplumlarda bulunduğu tespit edilmiştir. Kendini eşcinsel olarak tanımlamanın dışında yaşamının herhangi bir döneminde, özellikle ergenlikte, eşcinsel ilişki yaşama oranına baktığımızda daha yüksek bir yüzdelik bulunmaktadır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki çocukluk veya ergenlik döneminde kişinin kendi cinsiyetinden biri ile cinselliği düşünmesi veya deneyimlemesi kişinin eşcinsel veya biseksüel olduğu anlamına gelmez. Eşcinsellik aynı cinsiyetten kişiye süreğen cinsel ve duygusal ilgi duymaktır.

Birçok eşcinsel ve biseksüel birey cinsel düşünce ve duyguları ile ilgili farkındalığa çocukluk ve ergenlik döneminde varır. Gelişimlerinin diğer yönleri itibariyle heteroseksüel akranlarından farklı değillerdir. Benzer kaygılar, baş edilmesi gereken benzer gelişim dönemi zorlukları vardır. Her ergen gibi “ben kimim” sorusunu cevaplamaya çalışır, meslek seçimi-gelecek planları ile boğuşur ancak eşcinsel yöneliminin farkına varmaya başladığında eşcinsel ergen bir de bunun zorluklarını aşmak durumundadır. Kendini akranlarından farklı hissetmek, cinsel yöneliminden dolayı suçlu hissetmek, aile ve sevdiklerinin tepkilerinden endişelenmek, akranlarının alay konusu olmaktan korkmak yeterince zor olan ergenlik sürecini daha zor hale getirir.

Bu noktada ailenin desteği çok önemlidir. Aileler çocuklarının cinsel yönelimini öğrendiklerinde çoğu kez bir psikiyatriste başvurmaktadırlar. Cinsel yönelimin bir seçim sanılması bunun konuşularak-ikna edilerek değiştirilebileceği yanlış inancına yol açmaktadır. Aileler en çok çocuklarının dışlanması, kırılmasından korkmaktadırlar; ancak çoğu kez kendileri esas dışlayan ve kıran olabilmektedir. Çocuklarının evlenmesi, torun sahibi olabilmek gibi geleceğe dönük hayalleri bırakabilmek kolay değildir. Ailelerin çocuklarının eşcinsel yönelimleri nedeniyle yaşayabilecekleri zorluklarla ilgili yoğun kaygıları bulunmaktadır.

Eşcinsellik tarih boyunca farklı farklı kültürlerde var olagelmiştir. Eşcinsellik bir hastalık değildir. İki erişkinin karşılıklı onay vererek yaşadığı duygusal veya cinsel ilişkinin ağır ceza gerektiren yasa dışı bir davranış olarak değerlendirilmesi insan haklarına aykırıdır. Bugün Avrupa’da bazı ülkelerde aynı cinsten kişilere evlilik hakkı tanınırken, bazı Avrupa ülkelerinde ise ek yasalarla eşcinsel çiftleri de kapsayacak şekilde evlilik hukuku genişletilmiştir. Bizde halen yürürlükte bulunan eşcinselliğe karşı yasa İngiliz döneminden kalmıştır ve Rum tarafının Anayasası’nda da bulunmaktaydı. Yasa ile ilgili Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından mahkum edilmesinin ardından bu madde Güney’de iptal edilmiştir.  25 Ekim’de Toplumcu Demokrasi Partisi, KKTC Meclisi’ne Fasıl 154 Ceza Yasası’nın eşcinsellikle ilgili bu maddesinde ve yine yetersiz kalan bazı maddelerinde değişiklik yapılması için yasa önerisinde bulundu. Bu yasa önerisine insan haklarının temel savunucusu olan hukukçuların öncelikle sahip çıkmasını arzu ediyorum. ‘Homofobi’ eşcinsellikten gereksiz-aşırı korku anlamında kullanılan bir kelimedir. Bilinmeyenden korkuluyor! Çoğunluktan farklı olandan korkuluyor. Eşcinselliği tartışabilirsek, anlayabilirsek belki korkmak yerine gerçekçi yaklaşabiliriz. Önce yasa değişmeli ve beraberinde birçok kesimin homofobik zihniyeti...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2730 defa okunmuştur