Ülkemizin Yetiştirdiği Sanatçı?!
Ülkemizin Yetiştirdiği Sanatçı?!
Zehra Şonya
[email protected]
“Ülkemizin yetiştirdiği sanatçı” ve benzeri sözlerle başlayan konuşmalara hep takılıp kalmışımdır. KKTC diye kendimize yurt bellediğimiz ve tutunmaya çalıştığımız bu topraklar gerçekten de sanatçı yetiştirme becerisini gösterebilmekte midir? Bir sanatçının yetişmesi ne anlama gelir, nelerle ilişkilidir, neler gereklidir? Korkarak başladığım bu sorgulama; sanatçıya ait bir eserin satılması, maddi değer bulması veya sergi açmada bir miktar para bulma çabasının çok ötesindedir. Bu konularda dahi oldukça fukara olan bu topraklarda, sanatçı kişilik kendisini nasıl hep yaratıma, üretime iteleyebilecektir? Ayakta kalıp kendi içindeki devinimini, gelişimini nasıl sürdürebilecektir?
Uzunca bir süredir hem sanatçı olarak hem de yaratıma iteleyen nedenleri bulmakta zorlanan bir kişi olarak bu soruları kendime sorup durmaktayım. Van Gogh gibi bilindik bir örneğe de sahip olduğumuz düşünülürse maddiyatın bu işlerle çok da bağlantısı olduğunu söyleyemeyiz. Ülkemizde de sanatçı kişilik hiçbir dönemde maddi kaygı nedeni ile yaratım sürecine girmemiştir. Yaratım, maddi kazancın çok ötesindedir ve bir sanatçıyı yaratıma iten nedenler arasında hiçbir zaman yer almamıştır maddiyat... Maddiyatın yokluğu, yaratımı engelleyen bir neden olarak görülmemiştir.
Bir sanatçının yetişmesinde yaşanılan ortamın ve çevrenin çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Düşünen, konuşan ve tartışabilen bireyler, farklı görüşlerin, düşünce yapılarının buluşabilmesi, sanatsal ve entelektüel anlamda tartışmaların yaşanması, bilgiye ulaşabilme, farklı yaratımlarla karşılaşabilme, sorgulayabilme, kitap okuyabilme, kişiyi heyecanlandıracak yeni oluşumlar, sanatsal projeler, imkanlar ve teşvikler... Sanata dair kurumların önemi de buradan gelmektedir. Çünkü onlar bu ortamı yaratmakla ilişkilidirler. Bu ortamların yaratılması sanatçının gelişimi ve kendini yenilemesi açısından ivedidir. Soru!... Bizim ülkemizde böylesi ortamlar var mıdır? Olduğunu söylemek çok zor… Dar anlamda bazı kişilerin veya sanat derneklerinin zaman zaman bir araya gelip böylesi ortamları yarattığını söyleyebiliriz. Fakat bunlar sürekli ve gelişen ortamlar olmaktan öte, birçok neden yüzünden zaman içerisinde kısırlaşan ve yok olan ortamlar olmuşlardır. Yazıya dökülen böylesi metinler ise yok denecek kadar az olmanın ötesinde, kişiselliğe dökülerek, çoğu zaman amacından uzaklaşmaktadır. Sanata dair metinleri yazan bilirkişilerin eksikliği ve gazetelerin böylesi metinler için maddi bedel ödememesi de işin başka bir boyutunu oluşturuyor. Bu durum, toplumun böylesi metinlere ihtiyacı olmadığını düşündürmektedir ve sanatla ilgili metinlerin değer bulmadığının bir göstergesidir. Bu göstergenin toplumsal anlamda yarattığı boşluğun ve noksanlıkların neler olacağını ve ne anlamlara geldiğinin ise siz okurların sorgulamasına bırakıyorum.
Bir sanatçıyı yaratıma iten gerçek neden nedir? Yukarıda sözü edilen konular yaratım sürecinde ve sanatçının gelişiminde önemli bir yere sahip ise de gerçek nedeni oluşturmakta yeterli değildir. Bu konuda birçok varsayım olsa bile kendi tecrübelerimden hareket ederek bir cevap vermeyi önemsiyorum. Bir sanatçı yaratmazsa ‘ölür’ sözüne fazlaca inanmaktayım. Çünkü yaratmak bir varlık nedeni olmaktan öte kişinin içinde bulunduğu problemlerini, acılarını, düş kırıklıklarını ve de taşımakta zorlandığı yükünü boşaltma biçimidir. Bu nedenle yaratıcı kişilik tüm olumsuzluklara rağmen yaratandır ve çabası bu yöndedir. Yaratarak kendi problemlerini ve dolayısı ile toplumun ve insanın taşıdığı problemleri çözer, çözmekle kalmaz çoğu zaman alternatif bir görüş ve dünya ortaya koyar. Bu şekilde de hayata bağlanarak yaşamaya devam eder ve toplumlar da geleceği onda bulur.
Yaratıcı kişinin yaratma eyleminden alıkonulması veya istenci ile yaratmaktan vazgeçmesi ise vahim durumları ve sonuçları ortaya çıkarır. Kişiyi intihara kadar sürükleyen bir durum ortaya çıkarken, toplumsal anlamda da sanatçı ve yaratıcı kişilerin yokluğu benzer bir gerçekliğe bürünür. Bu nedenledir ki toplumlar sanatçılara ve yaratıcı insanlara ihtiyaç duyarlar ve birçok ülke sanatçısını ve yaratıcı kişilerini koşulsuzca destekler. Bir ülkenin gelişimi ve hayatta kalması da yaratıcı insanlarla ilişkilidir. Dünyayı değiştiren ve dönüştüren onlardır. Maddi ve manevi gelecek vaat eden, hayata olumlu bakmamıza, bağlanmamıza ve umut etmemize neden olan onlardır.
Kuzey Kıbrıs’taki birçok sanatçı üzerine gözlem yaparsak, çoğu zaman kendi kendilerini tekrarlayan yapıtlar ortaya koyduklarını görebiliriz. Sanat ortamına başarılı giriş yapan genç sanatçıların ve daha birçok başarılı sanatçının zaman geçtikçe üretimden uzaklaştığını ve hatta üretmekten vazgeçtiğini de görmek mümkündür. Bunların sayısı azımsanamayacak düzeydedir. Bazıları ise ürettiği halde paylaşma gereği duymamaktadır.
Bir sanatçının, özellikle başarılı olan bir sanatçının, adım adım yaratmaktan ve üretmekten soğumasının ve vazgeçmesinin nedenlerini düşünmek gerekir. Bunlar arasında; eserinin maddi ve manevi değer bulmaması, irdelenmemesi, yazıya dökülememesi, müze yerinde depolarda bulunması, toplumla buluşamaması, yukarıda bahsedilen gelişim ortamlarına ve imkanlarına sahip olmaması gibi nedenler sayılabilir. Böylesi bir yokluk ve ilgisizlik, zaman içerisinde yaptığı eylemin saçmalığı ve gereksiz olduğu izlenimine kapılmasına neden olurken, aynı yerde sayan bir toplumda, sanatçının da kendisini aynı yerde durup dönen bir kişiye benzetmesi kaçınılmazdır.
Yurtdışına taşma konusunda imkan bulamayan başarılı bir sanatçıyı bu ortamda tatmin edecek ne olabilir ki? Sanatçı bunları aşan bir kişiliğe sahip olsa bile bu defa da karşısında toplumsal ve sosyal çıkmazların belirmesi mümkündür.
Sanatçının toplumun bir parçası olduğunu ve ondan bağımsız yaşamadığını unutmamamız gerekir. Örnek vermek gerekirse; tıpkı bu toplum gibi değiştirilemeyen, çözüme ulaştırılamayan sosyal problemleri, çıkmazları kanıksaması... Kanıksamanın getirdiği umursamazlık ve boş vermişlik hali içine düşmesi… Ümitsizliğin ve geleceksizliğin ruhunda yaratığı travma sonucu yaşamaktan yani üretmekten vazgeçmesi… düşünülemez mi? Üstelik yukarıda bahsedilen ortamdan yoksun olan ve her bir problemle yalnız başına mücadele etmek zorunda kalan sanatçının yaratmaktan vazgeçmesi beklenen bir sonuç değil midir?
“Ülkemizin yetiştirdiği sanatçı” sözünü kullanmadan önce gerçekten de düşünmemiz gerekir. KKTC hükümeti sanatçısını ve yaratıcı kişilerini desteklemek ve gerekli ortamları sağlamak üzere bütçesinden ne kadar pay ayırmaktadır ve ne yapmaktadır? Bu ülke, kurum ve kuruluşları ile sanatçı ve yaratıcı kişilerin gelişimine gerekli yatırımı ve desteği veriyor mu? Veya gerçekten ülkemiz sanatçı kişiliğin yetişmesi için gerekli koşulları bir araya getirebiliyor mu? Bunda toplum ve birey olarak da payımızın ne kadar olduğunu düşünmek durumundayız.