1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Ulus Irkad’ın ilk romanı yayımlandı: “Dr. İhsan Ali ve Baflılar’ın romanı – Afrodit’in köpüklerinde kaybolanlar…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Ulus Irkad’ın ilk romanı yayımlandı: “Dr. İhsan Ali ve Baflılar’ın romanı – Afrodit’in köpüklerinde kaybolanlar…”

A+A-

Çok değerli araştırmacı-yazar, araştırmalarını ve gidenlerin ardından kaleme aldığı vefalı yazıları sık sık sayfalarımızda paylaştığımız, Baf’ın yakın geçmişine dair “Wikipedia” gibi araştırma ve verilere dayalı bilgi sahibi arkadaşımız Ulus Irkad’ın ilk romanı Işık Kitabevi tarafından yayımlandı… “Dr. İhsan Ali ve Baflılar’ın romanı – Afrodit’in Köpüklerinde kaybolanlar” başlığıyla yayımlanan Ulus Irkad’ın romanı kitabevlerindeki raflarda yerini aldı… Araştırmacı-yazar arkadaşımız Ulus Irkad’ın araştırmalara dayalı pek çok kitabı var ama ilk kez roman dalında kalem oynatıyor… Kendisini yürekten kutlarken, bu yeni romanın bol okuyucusunun olmasını diliyoruz.

ULUS IRKAD NE DİYOR?

Ulus Irkad, bu yeni romanı hakkında bize de göndermiş olduğu yazısında şöyle yazıyor:

“Yeni çıkan romanım “Dr. İhsan Ali ve Baflılar’ın romanı – Afrodit’in köpüklerinde kaybolanlar” üzerine ön bir yazı: Bu kitabı hem Baflılar’ın, hem de tüm Kıbrıs’ta yaşayanların okumasını öneriyorum… Kitabımı yazmaya başladığımdan şimdiye herhalde bir on yıl kadar oluyor. Öncelikle şu anda artık olmayan ve de orada 50 yıl önce yaşayan insanların kaybolan kültürleri, yaşayan kişilikleri, geçirdikleri anı ve olayları yansıtmak istedim bu romanda. Romanım 1974 yılında 20 Temmuz günü başlıyor ama anılarla ta Osmanlılara kadar gidiyor. Yoğun olarak Baflılar var kitabımda. Herkes var ve sadece Baflı Kıbrıslıtürkler değil Baflı Kıbrıslırumlar da var. Çünkü Baf’ta yalnız yaşamıyorduk, onlarla da yaşıyorduk her ne kadar da 1964 yılında ayrı bölgelere çekilsek bile…”

“KİTABIMI ÖLDÜRÜLEN TÜM KIBRISLILAR’A ADIYORUM…”

“Bu arada kitabımı gerek Türk gerekse Rum olan tüm Baf insanlarına isim isim adıyorum. Kitabımı 1974 yılında bizlere orada yardımcı olan Tüm Kıbrıs Kıbrıslıların Derneği üyelerine adıyorum. Kitabım 1964 yılında öldürülen Ahmet, Andreas ve tüm Kıbrıslılar’a adıyor ve onları barışa, birlikteliğe, birbirlerini anlamaya adıyorum.

Kitabımı o yıllarda babası öldürülen Fatma ve Anna gibi küçük kız çocuklarına adıyorum… O toplumlar yüzlerce yıl birlikte yaşadılar. Birlikte eğlendiler, birlikte yeyip içtiler. Ve birbirlerini sevdiler, aşık oldular, bazen sevgileri mutlulukla sona erdi, bazen mutsuzlukla. Hele hele milliyetçilikler bu iki toplumdan insanları son 60-70 sene içinde çok üzdü. Bazen Kıbrıslıtürkler, bazen de Kıbrıslırumlar bu sevgilere karşılık vermediler veya veremediler.”

sayfa-17-resim-011.jpg

“KİTABIMDA NELER VAR…”

“Kitabımda Osmanlı dönemlerinden, İngiliz ve son 1974 yılına kadar gelen, aşklar, ortak noktalar, empati kuramamanın zorlukları ve eksiklikleri, bunun da her iki topluma yansıyan çözümsüzlük ve acılardaki etkileri var. Kitabımda 1971, 12 Martı’nda Türkiye’de yapılan darbe ve Kıbrıslıtürk gençlerin Türkiye ve Kıbrıs’taki çekmiş oldukları zorluklar ve baskılar var. Baf’a çıkan ideolog Dr. Hikmet Kıvılcımlı var. Kitabımda KTÖS’ün ve CTP’nin o dönemlerdeki zorlukları ve karşılaştıkları baskılarla, Kıbrıslırum toplumuyla diyalogsuzlukların anlaşmazlıkları var. Kıbrıslıtürk kantonlarında yaşayan gençlerin açmazları, baskılardan İngiltere’ye göçleri ve de en başında Baf kantonunda Dr. İhsan Ali gibi bir liderin karşılaştığı anlayışsızlık ve 1963 olaylarıyla Baf kantonunda taraftarları ile akrabalarına yapılan acımasızlıklar var.”

“KİTABIMDA DR. İHSAN ALİ VAR…”

“Kitabımda savaş var, insanların acıları var ve Dr. İhsan Ali gibi toplumcu demokratik bir milliyetçi ve devrimcinin savaş ve çatışma içinde çıkan gür sesi var; “Ben ne Kıbrıslıtürklerin, ne de Kıbrıslırumların burunlarının bile kanamasını istiyorum. Ben her iki toplumdaki fertlerin mutlu ve refah içinde olmasını ve birlikte çatışmasız yaşamasını istiyorum” der…

Kitabımın tanıtılmasını son zamanlarda okuduğum T24 dergisinden bir makaleden alıntıladığım bir paragrafla bitirmek istiyorum:

“Bazıları dışarıdaki hayatı içlerinden çıkamadıkları, çıkmaya korktukları o fanusun içine çekmeye çalışırlarken, bazıları da dışarıya çıkabilmek için kırarlar. Bizi, o metinleri okumaya çağıran da bu değil midir zaten? Fanusun kırılma sesi… Bir yazarın bir karakter yaratırken sosyal ve toplumsal yapıyı gözlemleyerek bir durum hakkında tasarlayıp ortaya koyduğu sahneler hakkında yaptığı yorum da kendi hayatına dayanır az çok. Yazdıkları her satır, bir kısmı bu düşünlerin ve durumların onlarda yarattığı psikolojik yanlarla birlikte ve dahi, kaçınılmaz olarak hayatlarının bir parçasıdır. Her metin yazarların yaşadıkları o günün koşul ve beklentilerine dayanır ve onlardan beslenirler. Bir anlatıdan, bir şiirden tutun da geleceğe ve suç örüntülerini içeren bir polisiye ya da bilim kurgu türünde yazılmış yüzyıllar sonrası üzerine kurgulanmış bir metin bile. Yazanların ayrıca bir hayal dünyaları, akıl ya da zekâ kapasiteleri yoktur. Önüne bakan, önünü görür. Bir şeyin farkına varmak için ya durmak ya da insanın yolunun kesilmesi gerekir. Bir kitap için söylenmiş şu söz, insan için de söylenmiş sayılmalı” (T24 Gazetesi’nin, 13 Ekim tarihinde Ayfer Feriha Nıjen’in makalesi olan “Külü kendisinden ağır hayatlar, “Kaçak Yazarlar” makalesinden…)

Not: Bu arada bu kitabın redaksiyon ve her türlü düzeltmesini sağlayan yine kitaba öneriler yapıp çok değerli barış şiirini ekleyen hanımefendi arkadaşım kadın şair Yüksel Yenice Çağlar Hanım’a ve gene ilk önceleri Türkiye’de kitabı okuyup düzeltmeler yapan Türkiye’den roman ve öykü yazarı Ayla Alganer ve redaktör Zeynep Eşin Hanımlar’a da buradan kitabımda olduğu gibi yeniden teşekkürlerimi belirtirim…”


BASINDAN GÜNCEL…

“Lübnan Gazzeleştirilirken…”

Vecih CUZDAN

sayfa-16-lubnan-saldirilari-ardindan-aytu-bolgesinden-gorunum-foto-a-a.jpg

Lübnan saldırıları ardından Aytu bölgesinden görünüm... Foto A.A.

Gazze Şeridi ve Lübnan’da, tarihin en acımasız ve sistematik saldırı dalgalarından biriyle karşı karşıyayız.

İsrail saldırıları, iddia edilenin aksine sadece askeri hedeflerle sınırlı değil; sivil yaşamı, sağlık hizmetlerini ve insani altyapıyı kasıtlı olarak hedef alıyor. Gazze Şeridi’nde bir yılı aşkın süredir kesintisiz uygulanan işgal ve insansızlaştırma stratejisi, 23 Eylül’den bu yana Lübnan’da da hayata geçirildi.

1 Ekim itibarıyla Güney Lübnan’a kara operasyonu başlatan ve şimdiye kadar 1 milyondan fazla sivili yerinden eden İsrail ordusu, 6 Ekim’den bu yana da Kuzey Gazze’de yaşayan yaklaşık 400 bin Filistinliyi zorla yerinden etmeye çalışıyor. Bu eylemler, Lübnanlıların ve Filistinlilerin bölgedeki varlığını fiilen ortadan kaldırmaya yönelik kasıtlı bir etnik temizlik girişimi olarak karşımıza çıkıyor.

14 Ekim, İsrail’in hem Gazze hem de Lübnan’daki saldırılarında yeni bir katliam aşamasına işaret eden iki önemli saldırının gerçekleştirildiği bir gün olarak kayda geçti.

İsrail savaş uçakları, 13 Ekim’i 14 Ekim’e bağlayan gece saatlerinde Gazze Şeridi’nin Deyr el-Belah kentindeki Aksa Şehitleri Hastanesi yerleşkesinde bulunan çadırları bombaladı. En az dört Filistinli yanarak hayatını kaybetti, onlarcası yaralandı.

Gazze’de yanarak hayatını kaybedenlerden biri, 19 yaşındaki Şaban Ahmed el-Dalu’ydu. Savaş başlamadan sadece bir ay önce tıp fakültesine girme hayalini gerçekleştirmişti. El-Dalu, saldırıdan birkaç gün önce sosyal medya hesabından şu sözleri paylaşmıştı: “Hayatımda hiçbir şey, bir insanın ölümü düşüncesinden daha korkutucu olmadı. Bir anda kaybolmaları, ansızın kaçıp gitmeleri... Ve geri dönmelerinin imkânsızlığı.”

Aynı gün, Lübnan’ın kuzeyindeki Aytu beldesinde de siviller hedef alındı. İsrail savaş uçaklarının Güney Lübnan’dan kaçan ailelerin kaldığı dört katlı bir binayı bombalaması sonucu en az 23 kişi hayatını kaybetti, 6 kişi yaralandı.

Beyrut merkezli El-Ahbar gazetesine göre, bu bölge 2006 savaşından bu yana ilk kez İsrail’in saldırısına uğradı.

Aytu saldırısında hayatını kaybeden 23 kişi, Lübnan’ın güneyindeki Ayterun beldesindeki evlerini terk etmek zorunda kalıp kuzeye göç etmişti. Çoğu aynı aileye mensuptu. Ayterun Medya Platformu, katledilen 23 hemşerisinin yasını tuttuğunu açıkladı:

“Hüseyin Muhammed Hicazi, Sena Abdülkerim Mermar, Ali Hüseyin Hicazi, Cena Kamil Kasım, Elin Ali Hicazi, Fuad Hüseyin Hicazi, Abbas Hüseyin Hicazi, Alaa Hüseyin Hicazi, Rukiye Hüseyin İsa, Sakina Ali Hicazi, Ali Hasan Hicazi, Muhammed Hasan Hicazi, Abbas Hasan Hicazi, Seriye Ali Avade, Leyla Hüseyin Hicazi, Meryem Hüseyin Hicazi, Emel Muhammed Hicazi, Ehlem Ali Murad, Delal Ali Murad, Ahmed Ali Fakih, Manal Naci Hamad, Selma Muhammed Abdülmünim ve Neciye Mahmud Hamad.”

İsrail, sadece bir coğrafyayı değil, Filistin ve Lübnan halklarının dününü, bugününü ve geleceğini de hedef alıyor.

Deyr el-Belah ve Aytu saldırıları, katledilenlerin yalnızca birer rakam olmadığını, her birinin bir hayat, bir hikâye ve bir gelecek taşıdığını hatırlatıyor.

Bu katliamlar, İsrail’in bölge halklarını sistematik olarak hedef aldığı, uluslararası hukuku ve insan haklarını hiçe sayan uzun vadeli etnik temizlik stratejisinin bir parçası. Uluslararası toplumun bu suçlara karşı sergilediği kayıtsızlık ise yalnızca saldırganlığı cesaretlendirmeye hizmet ediyor.

GAZZE VE LÜBNAN’A SALDIRILARIN ACI BİLANÇOSU…

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda 42 bin 344 kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 100 bin kişi yaralandı. Hayatını kaybedenlerin 17 binden fazlasını çocuklar oluşturuyor.

Ancak, İsrail ordusunun Kuzey Gazze’ye uyguladığı kuşatma nedeniyle, özellikle Cibaliye Mülteci Kampı’na yönelik son dönemde artan saldırılarda ölü sayısı hâlâ kesinleşmiş değil. Bölgede yaşananları dünyaya duyurmaya çalışan Filistinli gazeteciler ise sürekli olarak İsrail’in hedefinde. Son olarak, 9 Ekim’de El-Aksa televizyonu kameramanı Muhammed et-Tanani hayatını kaybederken, muhabir Tamir Lebed yaralandı. Al Jazeera kameramanı Fadi el-Vahidi ise keskin nişancı ateşiyle vurularak kalıcı felç oldu. 7 Ekim 2023’ten bu yana, Gazze Şeridi’nde 176 Filistinli gazeteci ve Lübnan’da 5 gazeteci İsrail tarafından katledildi.

İsrail’in 17 Eylül’den bu yana Lübnan’a düzenlediği saldırılarda ise 2 bin 300’den fazla kişi hayatını kaybetti yaklaşık 11 bin kişi yaralandı, 1 milyondan fazla kişi yerinden edildi.

(BİANET.ORG – Vecih CUZDAN – 16.10.2024)

Bu yazı toplam 330 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar