“Ulusal” afet günü!
“Ulusal” afet var.
O nedenle yeni ders yılı açılamıyor.
Böylesi bir erteleme savaş yıllarında olmuştu sanırım…
Bir de salgında…
Ama dedik ya…
“Ulusal” ortaklı bir “afet” yaşıyoruz.
Yüzsüzlüğü körlüğüne bulaşan, dili ağzına uymayan hilekarlık sarmalında, okul zili çalmıyor.
Yozlaşmanın, kirlenmenin, pespayeliğin zilleri çalıyor hayatlarımızda…
***
Şimdi “Kurultay” zamanı...
"Batsın bu dünya!..."
Masayı kurmuşlar; delege ve üye, istihdam ve hile, bir de çocuklarımız var o masada, meze niyetine…
***
“Ulusal” salgın var!
O nedenle yeni ders yılı gününde başlayamıyor.
Partizanlık, yandaşlık, edepsizlik ve ilkesizlik salgını…
***
Kaç kez yalan söylediler, bilmiyorum.
Daha kaç kez söyleyecekler?
Kim bilir daha kaç kez aldanacak nicesi…
Yine sırtları sıvazlanacak...
Yine kafalar tokuşacak karşılıklı…
Yine irin boşalacak dudaklarından…
Yine kimin eli, kimin cebinde karışacak…
Yalan söylüyorlar.
Size, bize, hepimize yalan söylüyorlar.
Kendi çocuklarına...
Kendi eşlerine...
Kendi sevgililerine...
Kendilerine…
Bugüne, yarına, hayata ve toprağa, ekmeğe ve buluta yalan söylüyorlar.
Öğrencilere…
Öğretmenlere…
Anne babalara yalan söylüyorlar.
En acısı da bu yalanı yüzleri kızarmadan ve gerçekmiş gibi söylüyorlar; kendi statülerini korumak, kendi yandaşlarını kollamak uğuruna…
Yalandan utanmıyorlar ve yalanla yıkanıyorlar.
İtaate irade diyorlar, kokuşmuşluğa istikrar….
Ankara tasarımlı bir enkazda, rehine aldıkları bu toplumu incitiyor, aşağılıyor, yalnızlaştırıyorlar.
***
Bu kısıtlılık hali boğazlarımızı düğümlüyor.
Kayıt dışı yaşamlarımızda insanlığa dair değerlerden her gün çok daha fazla mahrumuz giderek.
Çöktüler üzerimize…
Kıbrıs'ı bölmekle kalmadılar.
O bölünmüş yarının derisini yüzdüler, gözlerini oydular, dilini kopardılar.
Çizdiler üzerini ne kadar değer varsa buralara benzeyen...
Daha da doymadılar.
***
“Ulusal” bir iğrençlik var.
Doymak bilmez bir oburluk.
Çocuklarımızı yiyorlar.