Ulusal egemenlik, insan hakları ve garantörlük
RAPOR
“Ulusal Egemenlik-Avrupa’da İnsan Hakları ve Garantör Ülkeler” başlıklı rapor 4 Ekim günkü AKPA Genel Kurulu’nda görüşüldü ve asamblenin yaklaşık dörtte birinin katılımı ile oylandı ve katılımcıların oy çokluğu ile rapor kab
RAPOR
“Ulusal Egemenlik-Avrupa’da İnsan Hakları ve Garantör Ülkeler” başlıklı rapor 4 Ekim günkü AKPA Genel Kurulu’nda görüşüldü ve asamblenin yaklaşık dörtte birinin katılımı ile oylandı ve katılımcıların oy çokluğu ile rapor kabul edildi.
Ulusal egemenlik konusu Paris’te nisan ayında yapılan ve bizim de katıldığımız genel kurulda Hukuk ve İnsan Hakları Komitesi’nde görüşülmüş, Siyasi İşler Komitesi’nin de gündemine alınarak rapor her iki komitenin de ortak raporu haline gelmiş ve ekimde yapılacak olan şu anda katıldığımız AKPA Genel Kurulu’na havale edilmişti.
TÜRKİYE VE KIBRIS’LA İLGİSİ
Ulusal egemenlik raporunun başta Türkiye olmak üzere Kıbrıs ile doğrudan ilgisi, 1974 yılında Kıbrıs’ta gelişen olaylar neticesinde garantörlük hakkını kullanan ve adaya müdahale ederek adada yaşayan Kıbrıslı Türk ve Rumların 2 bölgede toplanmalarını sağlayan Türkiye’nin bu garantörlük hakkını kullanırken diğer bazı temel insan haklarının ihlal edilmesini önleyememesi, çözmek için geldiği sorunu çözememesi, anayasal nizamı koruyamaması, insanların mülklerinden ayrılmalarının önüne geçememesi, adada demografik dengelerin bozulmasına mani olamaması ve kısaca tek taraflı garantörlük hakkının kullanılması sonucu hem o dönemki sorunun gerçek anlamda çözülmemesi hem de yeni sorunlar yaratılmasından dolayı bu tür garantörlüklerin sorgulanmasını, tek taraflı garantörlüklerin kullanılamamasını, gerektiğinde uluslararası bir karar ile müdahale yapılabilmesini ve müdahaleye mazhar olan konunun çözülmesi ile birlikte de müdahale edilen ülkeden düzen, insan hakları ve yönetimler korunarak ayrılınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin yanı sıra Çeçenistan’da Rusya’nın ve Kosova’da kullanılan garantörlüğün kötü örnekler olarak gösterilerek sorgulandığı ve aslında en temelde insan hakları ve ulusal egemenliklerin önemi ve korunması ilgili konuların ele alındığı ve karara bağlanan raporda, uluslararası toplum tarafından ilk kez tek taraflı garantörlüklerin çözüm olmadığı bir irade de ortaya konmuş oluyor.
RAPORTÖR
Bu raporun raportörlüğünü Alman Milletvekili Bayan Shuster, Hukuk ve İnsan Hakları Komitesi Başkanlığı’nı ise DİSİ Milletvekili Pourgorides yapmıştır. Bilindiği üzere Sayın Pourgorides 22 Mayıs’ta Kıbrıs’ın güneyinde yapılan seçimlerde yeniden milletvekili seçilememiş ancak bu yılın son toplantısı olan AKPA Genel Kurulu’nda da görevini sürdürmüştür. Komitelerin başkanlık seçimleri Ocak 2012’de yenilenecektir. Pourgorides yeniden milletvekili seçilmiş olabilseydi Sayın Çavuşoğlu’ndan sonra Ocak 2012’de AKPA Başkanlığı’na seçilmesi en muhtemel kişilerden biriydi ancak bu gerçekleşmedi ve Pourgoridis’in AKPA milletvekilliği sona erdi. Sayın Çavuşoğlu’ndan sonra muhtemel en güçlü başkan adayı olarak Fransız Milletvekili Sayın Minyon’un ismi geçmektedir. Bu arada nisan ayında görev süresi dolacak olan İnsan Hakları Komiserliği için Sayın Pourgoridis’in bu göreve aday olması konuşuluyor AKPA kulislerinde.
AKPA GENEL KURULU’NDAKİ KONUŞMAM
Ulusal egemenlik raporu ile ilgili olarak ben de AKPA Genel Kurulu’nda bir konuşma yaparak özellikle bayan raportör Shuster’in Türkiye ve Kıbrıs ile ilgili maddelerde olaylara tek yanlı baktığını ve Kıbrıslı Türkler açısından önemli olan tarihi yaşanmış gerçeklikleri dikkate almadan örneklerini verdiğini bana verilen dört dakikalık sürede anlatmaya çalıştım. Konuşmamda Türkiye’nin 1974 müdahalesi ile hem Kıbrıslı Türklerin olası bir soykırımdan, Kıbrıslı demokrat Rumların katledilmekten, adanın Yunanistan’a bağlanmaktan ve Yunanistan’ın da Cunta’dan kurtarıldığını belirtirken özellikle Kıbrıslı Rumların 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı BM kararını kullanarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek sahibiymiş gibi davrandığını, 186 sayılı kararı ve uluslararası tanınmış devlet olma durumunu kullanarak çözüme çok da yanaşma ihtiyacı duymadığını, Kantonal Bölge çözümünden Annan Planı’na kadar tüm çözüm planlarını da reddettiklerini hatırlattım.
Konuşmamda ilaveten 3 Eylül 2008’den bu yana sürdürülen ve Sayın Talat ile Sayın Hristofiyas’ın 23 Mayıs ve 1 Temmuz 2008 anlaşmaları temelinde sürdürülen çözüm sürecinin uluslararası toplumun ilgi ve desteğine muhtaç olduğu, çözüm için bir uluslararası konferans düzenlenmesinin ivedilikle önemi üzerinde durup Kıbrıs’ta federal temellerde ve BM parametrelerine uygun bir çözüm için önümüzde duran süreci ve New York’ta ay sonunda yapılacak 3’lü görüşme fırsatının heba edilmemesi gerektiğini de vurguladım.
AKPA’da kabul edilen ulusal egemenlik raporunun etkileri önümüzdeki dönemde karşımıza sıkça çıkacak ve uluslararası garantörlük hakları yeniden tüm dünyada tartışılacaktır diye düşünüyorum.
.