1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Ulusal sağlık haritasının olmaması büyük eksiklik”
“Ulusal sağlık haritasının olmaması büyük eksiklik”

“Ulusal sağlık haritasının olmaması büyük eksiklik”

Evrensel Hasta Hakları Derneği (EHHD) Proje Koordinatörü İzlem Sönmez, Kıbrıs’ın kuzeyindeki ötekileştirilmiş grupların hasta haklarıyla ilgili yapılan araştırmanın detaylarını Yenidüzen’le paylaştı

A+A-

Evrensel Hasta Hakları Derneği (EHHD) Proje Koordinatörü İzlem Sönmez, Kıbrıs’ın kuzeyinde ulusal halk sağlığı haritasının olmamasının büyük bir eksiklik olduğunu vurgulayarak, etkili ve bilimsel bir halk sağlığı politikasının ve sağlık riski haritasının hazırlanmasına ihtiyaç olduğunu söyledi.

AB tarafından finanse edilen ve EHHD’nin geçen ay tamamlanan Hastanın Sesi II projesi kapsamında gerçekleştirilen “Kıbrıs’ın kuzey kesiminde Marjinalize olmuş/Ötekileştirilmiş Grupların Hasta Haklarıyla İlgili Ayrıntılı Araştırma”nın detaylarını Yenidüzen’e anlatan Sönmez, ötekileştirilmiş, marjinalize edilmiş grupların genellikle hasta hakları bakımından göz ardı edilen gruplar olduğunu belirtti.

İzlem Sönmez, söz konusu araştırmayla temel hakları ihlal edilen yaşlılar, tutuklu ve hükümlüler, HIV pozitif bireyler, ruh sağlığı tedavisi görenler ve seks köleleri hakkında kamuya açık bir tartışma başlatmayı amaçladıklarını kaydetti.

 

“Onların da insanca muamele görmeleri lazım”

 

“Yaşlılar, tutuklu ve hükümlüler, HIV pozitif bireyler, ruh sağlığı tedavisi görenler ve seks köleleri hasta haklarının ne olduğu konusunda çok düşük farkındalığa sahip ve hasta haklarından tam olarak yararlanamadıkları açıkça ortada”

  • Soru: Raporda marjinalize olmuş gruplar derken kastedilen nedir?
  • Sönmez: Marjinalize olmuş yani dezavantajlı olan grupları, ilk projede yaptığımız ihtiyaç analizinden tespit ettik. Biz hastaların sesi olmak, sesini duyuramayan hastaların haklarını savunmak için çalışma yapmak amacıyla yola çıktık. İlk çalışmayı yaptığımız zaman öğrendik ki, bazı gruplar diğer hasta gruplarına göre daha da dezavantajlıdır. İlk analizlere göre, yaşlılar, tutuklu ve hükümlüler, HIV pozitif bireyler, ruh sağlığı tedavisi görenler ve seks köleleri bu dezavantajlı gruplar olarak ortaya çıktı. Bunlardan ayrı, başka gruplar da vardır, örneğin mülteciler, nadir görülen hastalığa sahip kişiler gibi... 2016 yılında yaptığımız Hasta Hakları İhtiyaç Analizinde belirtmiş olduğum gruplar ön plana çıktı. 2018 yılındaki ikinci projede ise gerek derneğe gelen telefonlardan gerekse yapmış olduğumuz hak izleme çalışmalarında fark ettik ki Kıbrıs’ın kuzeyinde nadir görülen hastalığa sahip kişiler az da olsa var. Bu yüzden de EHHD olarak Nadir Görülen Hastalıklar Ağı’nın kurulması için öncülük ettik. Şimdi değerlendirmekte olduğumuz rapor ilk saydığım dezavantajlı beş grupla ilgilidir ve aslında bunlar toplumun önemli bir kesimini oluşturmaktadır. Toplum nezdinde “görünmez” olsalar da dikkate alınmaları gerekir, çünkü onların da insanca muamele görüp en temel insan haklarından yararlanmaları gerekmektedir.

“Kamuya açık bir tartışma başlatmayı amaçladık”

  • Soru: Bu çalışmayla amaçlanan nedir?
  • Sönmez: Ötekileştirilmiş, marjinalize edilmiş gruplar, genellikle hasta hakları bakımından göz ardı edilen gruplardır. Bu araştırmayla bu gruplarda yer alanların sahip oldukları haklara ilişkin farkındalık seviyelerini analiz etmeyi ve sonuçlar üzerinden temel hakları ihlal edilen bu gruplar hakkında kamuya açık bir tartışma başlatmayı amaçladık. Araştırma için en uygun teklifi sunan Prologue Consulting ve Hastanın Sesi II proje ekibi olarak çalışmada derinlemesine görüşme yöntemini kullandık.

“Huzurevi ve bakımevi birbirinden farklıdır”

  • Soru: Yaşlılarla başlarsak, ne tür tespitler yaptınız?
  • Sönmez: Ülkemizde çok sistemli istatistiki veri tutulmadığı için 2006 nüfus sayımına göre yaşlıların oranını ele aldık. Buna göre; Kıbrıs Türk nüfusunun %14’ü 60 yaşın üzerinde, %10’u da 65 yaşın üzerindedir. Geleneksel olarak, aile üyelerinin sorumluluğunda olan yaşlı bakımı evde sağlanıyordu ancak bugün, yaşam ve çalışma koşulları değiştikçe, yaşlılarımıza bakıcı tutmaya başladık.  Bu bakım genelde, yatılı bakıcıyla evde oluyor ya da maddi gücü olmayan veya ona bakabilecek akrabaları olmayan birçok yaşlı bakımevlerine gidiyor. Ya da zaman zaman basında da takip ettiğimiz gibi bazı yaşlılar da kaderlerine terk ediliyor.
    Şunu da belirtmek isterim, toplum içinde çoğu zaman aynı anlamda kullandığımız huzurevi ve bakımevi de birbirinden farklıdır. Kıbrıs’ın kuzeyinde kamuya ait iki bakımevi ve bir de huzurevi var. Bunlar; Lapta’daki Huzurevi, Bülent Ecevit Rehabilitasyon Merkezi ve Kalkanlı Yaşam Evi’dir. Bununla birlikte, 5 de özel bakımevi vardır en azından raporu yazarken sayı buydu geçtiğimiz aylarda bir özel bakımevi daha açıldı ama özel huzurevi yoktur. Huzurevlerine kendi kendine yetebilen, kişisel ihtiyaçlarını giderebilen yaşlılar, adı üstünde, huzur içinde yaşıtlarıyla sosyalleşmek ve genelde aile bireylerine yük olmamak için tercih edilen yerlerdir. Ancak yapılan görüşmelerde, alternatif bakım tesislerinin olmaması nedeniyle, kamuya ait huzurevlerine bu kriterlere uymayan kişilerin de kabul edildiği görüldü. Devlete ait bu merkezlerin ikisi, Bülent Ecevit Rehabilitasyon Merkezi ve Kalkanlı Yaşam Evi Sağlık Bakanlığı altında, Lapta Huzurevi Çalışma Bakanlığı altında faaliyet gösteriyor. Bu da bazı sıkıntılara neden oluyor. Örneğin Lapta Huzurevi’nde bir sürü boş oda varken, Bülent Ecevit Rehabilitasyon Merkezi neredeyse tamamen dolu ancak hastalar bir yerden diğerine gönderilemiyor çünkü bu merkezler farklı bakanlıklar altında çalışıyor.

“Bakımevleri ihtiyaç temelli bir vizyon olmaksızın gelişti”

 

Sınırlı sayıdaki bakımevlerinin çoğu uygun bir yönetim, kalite standartları ve denetim olmaksızın, yasal boşluk içinde faaliyet gösteriyor. Özel bakım evlerinin yasal bir dayanağı yok, denetleme yetkisi belediyelere verildi ama sistemi oturmuş bir denetleme de yok.

Yaşlı bakımına olan artan ihtiyacın beraberinde bakımevlerinin uygun ve ihtiyaç temelli bir vizyon olmaksızın gelişmesine yol açtığını da söylemek lazım. Sınırlı sayıdaki bakımevlerinin çoğu uygun bir yönetim, kalite standartları ve denetim olmaksızın, yasal boşluk içinde faaliyet gösteriyor. Özel bakım evlerinin yasal bir dayanağı yok, denetleme yetkisi belediyelere verildi ama sistemi oturmuş bir denetleme de yok. Verilen servisin kalitesini ölçme veya bakımevlerinde çalışan hemşirelerin bilgisini, deneyimi denetleyen bir merci de yok, çoğunda doktor da yok. Acil durumlarda hastaneye gitmek için taksi çağırmak zorundadırlar ve bunun masrafını aileler karşılıyor. Ailelerin imkanı yoksa, bakımevi personeli sorunu çözmeye çalışır ya da doktor gelene kadar hasta ötelenir. Özel bakımevlerinin hiç birinde hasta nakil aracı da yok, Kıbrıs’ın kuzeyindeki en temel sorunlardan biri de bu. Yaşlıları, yatağa bağımlı olan hastaları hastaneye taşıyacak hasta nakil araçları yok. Sadece devlete ait olan Lapta Huzurevi, Kalkanlı Yaşam Evi ve Bülent Ecevit Rehabilitasyon Merkezi’nin ambulansı var. Yaşlı bakımevlerine mental hastalığı bulunmayanlar alınıyor, bu durumda örneğin Alzheimer hastaları, ruh sağlığı tedavisi görenler bu merkezlere alınmıyor. Peki bu kişiler nereye gidiyor? Barış, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, gidecek hiçbir yeri olmayan hastaların kaldığı kronik yatılı hasta servisi var ancak bu insanların hayata karışmaları, sosyal aktivite yapmaları gerekir ama rehabilite olabilecekleri bir merkez olmadığı için hastanede kalıyorlar. Ayhatun Ateşin’in gönüllü yaptığı bazı çalışmalar var ama bunun sürdürülebilir olması için kendisi de çok eksiklikler olduğunu dile getiriyor.
Hastanın Sesi II Projesi başladığında pandemi yoktu. Pandemi başladıktan sonra yeni sorular ekledik ve pandemiyle bakımevlerinde neler yapıldığını anlamaya çalıştık. Pandemi başladıktan bir kaç ay sonra, bakımevleri Sağlık Bakanlığı tarafından arandı. Bakımevi sahipleri ile yaptığımız görüşmelerde hemen hemen hiçbir bakımevinde izole odaların olmadığını yani COVİD-19 pozitif olan bir kişi olursa, bu hastayı diğer hastalardan ayrı, izole edebilecekleri odaları olmadığını da tespit ettik.

 

“Yaşlıların hasta hakları konusundaki farkındalığı çok düşük”

Yaşlılar arasında hasta hakları konusundaki farkındalık seviyesi çok düşük. Hem huzurevlerinde hem de bakımevlerinde yaşlılara sunulan sağlık hizmetleri sınırlı. Yaşlıların sağlığıyla ilgili riskleri gerçekleşmeden önce izlemeye yönelik ulusal bir politika ve yaşlı bakımı konusunda uzun vadeli bir plan olmaması büyük eksiklik. Huzurevleri ve bakımevlerine yönelik yasaların hazırlanması ve bu yasalarda hizmet kalitesi, bakım görevlilerinin eğitimi için açık standartların yer alması gerekir. Çoğu bakımevinde personel eksikliğinin olması, mevcut personelin fazla çalıştığı ve yorgun olduğu anlamına gelir. Yaşlı bakımında çalışan kişilerin maddi ve psikolojik açıdan daha iyi koşullarda çalışmaları önemlidir. Bu koşullar karşılanmadığında, yaşlıların en iyi muameleyi görmediklerini rahatlıkla varsayabiliriz. Huzurevleri ve bakımevlerine daha fazla mali destek verilmelidir. Bugün hala Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde Geriatri Servisi dahi yoktur. En başta da belirttiğim gibi yaşlılar da diğer dezavantajlı gruplar gibi görmezden gelinmektedir.

“Hastanede tüm dünyadan dışlanmış şekilde yaşayan bireylerin de insanca yaşama hakları vardır”

Kıbrıs’ın kuzey kesiminde ruh sağlığı tedavisi gören kişilere yönelik damgalama vardır. Zihinsel engelli çocuklara genellikle ebeveynleri bakmaktadır. Ebeveynleri vefat ettikten sonra ya da onlara bakacak hiç kimse kalmadığında ya da imkân olmadığında, onlar için uygun olan bir evde bakım hizmeti ya da bakımevi yok.

  • Soru: Ruh sağlığı tedavisi konusunda durum ne?
  • Sönmez: Kıbrıs’ın kuzey kesiminde ruh sağlığı tedavisi gören kişilere yönelik damgalama vardır. Zihinsel engelli çocuklara genellikle ebeveynleri bakmaktadır. Ebeveynleri vefat ettikten sonra ya da onlara bakacak hiç kimse kalmadığında ya da imkân olmadığında, onlar için uygun olan bir evde bakım hizmeti ya da bakımevi yok. Ruh sağlığı hastalarına yönelik bakım tesislerinin bulunmaması, kamuya ait huzurevlerine ya da özel bakımevlerine kabul edilseler dahi, ihtiyaçlarına göre özel bakım ve sağlık hizmetleri alamayacakları anlamına gelir. Ruh sağlığı bozuk pek çok insan, sınırlı eğitim ve/veya ekonomik fırsatlara sahip bir şekilde toplumdan izole yaşıyor. Bu nedenle, kapsamlı bir ulusal damgalama azaltma stratejisi yoluyla toplum ve hizmet anlayışı ile birlikte tutumları da iyileştirmeye ihtiyaç var.
    Ruh sağlığı hastaları için tek kurum, 1982 yılında kurulan Barış, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’dir. Ruh sağlığı tedavisi görenler hastaneye kabul edilip tedavi ediliyor. Burası bir hastane olmasına ve uzun süreli bir bakım tesisi olmamasına rağmen, kendilerine bakacak kimsesi olmayan ve/veya kendilerine bakacak durumda olmayan bazı hastalar burada uzun süre kalabiliyor. Bu hastanede 2 servis vardır, akut tedavi servisi ve gidecek hiçbir yeri olmayan kronik yatılı hasta servisi. Yaptığımız görüşmeler, farklı hastalıklardan mustarip hastaların aynı serviste tedavi edilmesinden dolayı akut tedavi servisinin ideal olmaktan uzak olduğunu gösterdi. Uzmanlarla yapılan görüşmeler, hastanede tedavi için gereken ilaçlarla ilgili sorunlar olduğunu da ortaya çıkardı.
    Ruh sağlığı hastalarının hasta hakları konusundaki farkındalıkları çok düşük. Ruh sağlığı bozukluklarını önleyen, erken tespit eden ve ruh sağlığı bozuk bireylerin iyileşmesini, bu kişilerin topluma tam olarak katılmalarını, etkili ve uygun erişimlerini sağlayan ve toplum desteği almalarına olanak sağlayan bir ruh sağlığı planına, ruh sağlığına yönelik önleyici tedbirlerin hem eğitim sistemine entegrasyonunu sağlayacak hem de sosyal hizmetlerin kapsamına dahil edecek bir ulusal politikaya ihtiyaç var. Ruh sağlığı hastalarına bakım hizmeti verecek kuruluşların oluşturulması, ruh sağlığı hizmetlerinin kalitesinin iyileştirilmesi ve yeni nesil ilaç ve tedavilerin uygulanmaya bir an önce başlanması gerekmektedir. Kısacası ruh sağlığı bozukluklarını önleyen, erken tespit eden ve ruh sağlığı bozuk bireylerin iyileşmesini, bu kişilerin topluma tam olarak katılmalarını sağlayan, etkili ve uygun erişim imkânı sunan ve toplum desteği almalarına olanak sağlayan bir ruh sağlığı sistemine ihtiyaç var. Hastanede hiçbir sosyal faaliyette bulunamayan, rehabilite olamayan, tüm dünyadan dışlanmış şekilde yaşayan bireylerin de insanca yaşama hakları vardır

 

“Tutuklu ve mahkumların sağlığa erişim hakları kısıtlanmış durumda”

  • Soru: Araştırmanın cezaevindeki tutuklu ve mahkumlarla ilgili bölümünde ne gibi sonuçlar elde edildi?
  • Sönmez: Cezaevindeki tutuklu ve mahkumlarla ilgili çalışırken “bu adamlar suçludur, siz neyin derdindesiniz” gibi tepkiler gördük. Biz İngiliz hapishane müdürü bir bireyin özgürlük hakkının elinden alınmasının, kapalı bir ortamda tutulmasıyla uygulandığını ve bireyin, devlet nezaretinde özgürlüğünden alıkoyulmasının, bireyin sağlığı üzerinde zararlı bir etki doğurmaması gerektiğini vurgulamış ve “Tutuklu ve hükümlüler cezaevine bir ceza olarak gönderilir, cezalandırılmak için gönderilmez” der. Çoğu ülkede cezaevleri sağlık açısından tutuklu ve mahkumlar için güvenli yerler değil, bu durum Kıbrıs’ın kuzeyi için de geçerlidir. Hepimizin bildiği ve basına sık sık yansıdığı gibi, 400 kişi kapasiteli cezaevi aşırı kalabalıktır ve şu anda cezaevinde 600 civarında tutuklu vardır. Zaten özgürlüğü elinden alınan ve ceza olarak cezaevine konan bu kişiler yetersiz fiziki koşullarda yaşamak zorunda bırakılıyor. Banyo gibi temel ihtiyaçlarını yeterince karşılayamıyorlar. Geçmişte uyuz, pire istilası ve benzer sorunlar olduğu da biliniyor. Kadın hijyen malzemeleri cezaevi tarafından sağlanıyor, kadınlar bunları kendileri satın almak zorunda ve cezaevinin kadınlar bölümünde revir yok.
    Tutuklu ve mahkumların sağlığa erişim hakları kısıtlanmış durumda. Cezaevinde üç gardiyanın görev yaptığı bir revir var, haftada iki kez de bir doktor gidiyor. Tutuklu ve mahkum sayısı çok fazla olduğu için başvuranların hepsinin doktora muayene olması imkânsız. Böyle durumlarda, hangi vakaların daha acil olduğuna revir gardiyanları karar veriyor. Diğer hastalar ise doktorun bir sonraki gelişini beklemek zorunda kalıyor ancak revire atanan gardiyanların tıbbi eğitimi yok. Acil durumlarda bazen tutukluyu veya mahkumu revire götürüp herhangi bir tıbbi eğitim almamış gardiyanlar durumu değerlendirerek ilaç verebiliyor. Gardiyanlar ciddi bir durum olduğuna karar verirse, tutuklu veya mahkum hastaneye kaldırılabiliyor. Pandemi sürecinde cezaevinde de COVİD-19 pozitif olanlar oldu ancak aşılama daha geçtiğimiz günlerde başladı.
    Mevcut cezaevi kapasitesinin çok üzerinde çalıştığı için yeni bir cezaevine ihtiyaç var. Yeni cezaevinin tamamlandığını biliyoruz ancak bir türlü açılamadı. Cezaevlerinde gereksiz ıstıraptan kaçınılması ve mahpuslar için iyi sağlık hizmetlerinin sağlanması şart. Tutuklu ve hükümlülerin hasta hakları konusundaki farkındalıkları çok düşük düzeyde. Tutuklu ve hükümlülerin cezaevine girdiklerinde hâlihazırda kötü bir sağlık durumunda olma olasılıkları yüksek ve cezaevindeki elverişsiz koşullar sağlık durumlarını daha da kötüleştirdiğinden, cezaevinde sağlık hizmetlerine ve tedavilere duyulan ihtiyaç fazla, yetkililerin, tutuklu ve hükümlülerin sağlığını koruma görevi olduğunu hatırlaması lazım. Yeni cezaevinin planı konusunda bir fikir sahibi değilim ama umarım engelli mahkumların da olabileceği göz önünde bulundurulmuştur.

“HIV bir virüstür, ilaçla baskılanabilir ve bulaştırıcılığı kalmaz”

  • Soru: HIV konusu da hala tabu gibi, HIV ile yaşayan kişilerin sağlığa erişim konusundaki durumu nasıl?
  • Sönmez: Kıbrıs’ın kuzeyinde toplumun HIV/AIDS konusundaki farkındalığı çok az ve bu nedenle toplum, hatta bazı sağlık çalışanları bile HIV ile bağlantılı damgalama yapıyor. Bu çalışma, bazen hemşirelerin ve/veya diğer sağlık çalışanlarının HIV ile yaşayan birine bakmayı reddettiğini ortaya çıkardı. HIV sonuçta bir virüstür, ilaçla baskılanabilir ve bulaştırıcılığı kalmaz. HIV pozitif olan kişi vatandaş değilse Kıbrıs’ın kuzeyinden sınır dışı ediliyor, bu da insanların test olmaktan önemli ölçüde kaçınmalarına neden olur. Kıbrıs’ın kuzeyinde 88 HIV vakası olduğu açıklandı ancak uzmanlarla yapılan görüşmeler, test ve tedaviye erişimi kısıtlayan politikalar nedeniyle bu sayının bilinenden çok daha fazla olduğunu düşündürüyor. Görüşmelerimizde, şu anda bazı doktor ve sağlık çalışanlarının, vatandaş olmayan bireylere, sınır dışı edilmelerini engellemek için, temel HIV tedavisini kayıt dışı yaptıklarını öğrendik. Vatandaş olmayan kişilerin HIV nedeniyle sınır dışı edilmeleri kaldırılırsa, çok daha fazla kişi test yapıp tedavi olabilecek. Uzmanlar, yeni nesil ilaçlara erişimin olmadığını da ortaya koyuyor ve bu ilaçlar ancak yasa dışı yollardan elde edilebiliyor.
    HIV/AIDS ile yaşayan kişilerin hasta hakları konusundaki farkındalık seviyesi de çok az veya farkındalıkları hiç yok. HIV ile yaşayan kişilerle yapılan görüşmeler bu kişilerin pek çok haktan yararlanamadıklarını da gösterdi. HIV için risk gruplarının ne olduğunun bilinmesi ve önleme amaçlı programların uygulamaya koyulması da önemli. Yasal ve düzenleyici çerçevelerin HIV ile ilgili damgalama, dışlama ve ayrımcılığın daha iyi ele alınmasını sağlamak amacıyla gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi gerekir.

“Pandemide gece kulüplerinin hiç kapanmadığını öğrendik”

 

Pandemi döneminde gece kulüplerinin kapalı olduğu söylendi ama görüştüğümüz eczacılardan, seks kölelerinin pandemi sürecinde de aynı şekilde ilaçlarını almaya devam ettiklerini yani gece kulüplerinin hiç kapanmadığını öğrendik.

  • Soru: Raporda gece kulüplerinde çalışan kadınlarla ilgili kısımda, gece kulüplerindeki durumu “bilinen bir sır” olarak nitelendirdiniz. Seks kölelerinin durumuyla ilgili tespitleriniz nedir?
  • Sönmez: Seks köleleriyle hastane ortamında, kontrole geldiklerinde görüşebildik, ama başlarında “koruyucuları” da vardı, yalnız kalamadık. Fakat, sürekli gittikleri eczacıları aracılığıyla, ülkesine geri dönmüş olan kadınlarla temas edip, sorularımıza yanıt alabildiğimiz için sağlıklı veriler elde edebildiğimizi düşünüyoruz.
    Her ne kadar da “gece kulüpleri ve benzeri eğlence yerleri yasası” nda gece kulüplerinde çalışan kadınların görev tanımları “eğlendirme” olarak yazılmış olsa da, gece kulüplerinde cinsel hizmet sunulduğunu herkes biliyor ve gece kulüplerinde çalışan kadınlar cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından düzenli olarak sağlık kontrolünden geçiriliyor.
    Kıbrıs’ın kuzeyindeki gece kulüplerinde cinsel sömürü amaçlı insan ticareti yapıldığı da defalarca belgelendi, orada çalışan kadınların çoğu gece kulüplerinde fuhuş yapacaklarını bilmeden geliyor. İnsan ticaretinin iki temel özelliği olan borç köleliği ve zorla çalıştırma gece kulüplerinde düzenli olarak uygulanıyor. Bu kadınlar kendi başlarına dışarı çıkma özgürlüğünden yoksun, kendi vücutları üzerinde tam bir kontrole sahip değil ve genellikle tecavüz ile birlikte fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyorlar. Bu kadınların ağrıları olduğunda çoğu zaman doktora götürülmüyorlar, öteleniyorlar. Hasta olma hakları yok. Günde en az 7 müşteriyle olma zorunlulukları var, müşteri memnun olmadıysa kendilerine para cezası kesiliyor. Pandemi döneminde gece kulüplerinin kapalı olduğu söylendi ama görüştüğümüz eczacılardan, seks kölelerinin pandemi sürecinde de aynı şekilde ilaçlarını almaya devam ettiklerini yani gece kulüplerinin hiç kapanmadığını öğrendik.
    Bu kadınların yanlarında “koruyucular” olmadan iletişim kurabildikleri kişiler sadece sağlık çalışanları. Bu nedenle, sağlık çalışanlarının insan ticareti konusunda eğitilmeleri ve mağdurları belirleyip onlara yardım edebilmeleri çok önemlidir. Kadınları hem hasta hakları hem de insan hakları konusunda bilgilendirmeye ihtiyaç var. Kadınların haklarının ne olduğunu, haklarını nasıl talep edeceklerini bilmeleri ve haklarını istediklerinde kendilerini güvende hissedebilmeleri de çok önemlidir. 

“Bu grupların hasta haklarından tam olarak yararlanamadıkları açıkça ortada”

 

“Kıbrıs’ın kuzeyinde ulusal sağlık haritasının olmaması büyük bir eksiklik. Etkili ve bilimsel bir halk sağlığı politikasının ve sağlık riski haritasının hazırlanmasına ihtiyaç var”

  • Soru: Genel anlamda önerileriniz nelerdir? Sonuçları ve önerilerinizi yetkililerle paylaştınız mı? Nasıl geri dönüşler oldu?
  • Sönmez: Araştırmaya konu olan beş hedef grubun hasta haklarının ne olduğu konusunda çok düşük bir farkındalığa sahip olduğu ve hasta haklarından tam olarak yararlanamadıkları açıkça ortadadır. Kıbrıs’ın kuzeyinde ulusal sağlık haritasının olmaması büyük bir eksiklik. Etkili ve bilimsel bir halk sağlığı politikasının ve sağlık riski haritasının hazırlanmasına ihtiyaç var. Ötekileştirilen-marjinal gruplara sağlanacak sağlık ve bakım hizmetlerine ilişkin uzun vadeli bir planlama yapılmalı. Ulusal Yaşlı Bakımı Planı, Ulusal Ruh Sağlığı Planı, yeni bir HIV Tedavi Politikası ve içerisinde insan ticareti mağdurlarına sunulan hizmetlere ve daha iyi cezaevi koşullarına da yer veren bir insan ticaretiyle mücadele yasasına ihtiyaç var.  Bir de tabi ki tüm bu tespit edilen ihtiyaçları yetkililerin dikkatine getirmek için dernek olarak bizim de çok büyük sorumluluğumuz var. Hazırlamış olduğumuz rapor kitap olarak basıldı ve şu ana kadar Sağlık Bakanı Ünal Üstel’e, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Düriye Deren Oygar’a, Meclis İdari, Kamu ve Sağlık İşleri Komitesi Başkanı Faiz Sucuoğlu ve tüm komite üyelerine, milletvekillerine, Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi başhekimi Adil Özyılkan’a ve Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Başkanı Özlem Gürkut’a verildi. EHHD olarak bizler raporda yer alan sorunlarla ilgili kamuoyu yaratmaya ve çözüm önerilerimizi paylaşmaya devam edeceğiz. 

 

yd-destek-gorseli-2-197.jpg

Bu haber toplam 3178 defa okunmuştur