Uluslararası Toplum Kıbrıs’ı Terk Etmiyor
New York’ta yapılan üçlü zirve, beklendiği gibi, resmi müzakerelerin başlamasına neden olmadı ama yeni bir sürecin canlandırılması için BM’nin kararlılığını ve yol haritasını açığa çıkardı.
Uluslararası toplum, Kıbrıs sorununda havlu atarak Kıbrıslıları terketmeyeceğini BM Güvenlik Konseyi destekli Genel Sekreter’in açık beyan ve davranışlarıyla zaten göstermekteydi.
Şimdi, buna, ayrıntılarını henüz bilemediğimiz, kapsamı daraltılmış bir ‘eylem planı’ eklenmiş oldu.
BM Genel Sekreteri’nin yapacağı açıklamaya ve belki de Güvenlik Konseyi’nin yeni bir kararına kadar daha fazla ayrıntıyı bilmemiz pek fazla olanaklı değil.
Ama uluslararası toplumun yeni bir süreç üzerinde ısrarlı olduğu, en azından her iki toplumun iki üst düzey temsilcisinin, New York görüşmesinin öncesinde veya sonrasında yaptıkları açıklamalardan da anlaşılmaktadır.
New York’ta su yüzüne çıkan ve birbiriyle ilişkili olan iki anlamlı olguyu gözden kaçıramayız:
Bunlardan birincisi, Anastasiadis’in, New York görüşmesinden çok önce ‘1960 düzenine dönüş’ olarak, karmaşık bir şekilde sunduğu, ama daha sonra kısmen açıklık getirdiği yaklaşımıdır.
İkincisi ise, Tatar’ın, Anastasiadis’in yaklaşımına dolaylı bir gönderme anlamına gelen, ‘işbirliği arayışı’dır.
Anastasiadis’in, ayrıntıları kamuoyuna sunulmayan yaklaşımına göre, çözüm sürecinde KıbrıslıTürk tarafı 1960 anayasasına dayalı ve federasyon hedefiyle ilişkilendirilmiş bir statüye sahip olacaktır.
Bilindiği gibi KıbrıslıRum tarafı şimdiye kadar KıbrıslıTürklere verilecek herhangi bir hukuki statüye, bölünmenin meşrulaştırılması anlamına geleceği gerekçesiyle soğuk davranmaktaydı.
Halbuki, bu statü Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına dayandırılırsa, bunun bölünmeye değil, bütünleşmeye hizmet edeceğini maalesef KıbrıslıRum liderler anlamaya çalışmamış ya da anlama cesareti gösterememişlerdi.
Şimdi, bu konuda KıbrıslıRum siyasetinde farklı bir eğilimin ortaya çıkmakta olduğu, bu eğilimin öteden beri kamuoyunda potansiyel bir desteği barındırdığı anlaşılmaktadır.
Tatar ise, işbirliği arzusunu alenen ilan ederek, aksini söylese de, her an iki devletli çözüm modelini temcit pilavı gibi ileri sürmeyeceğini ve dolayısıyla işbiriklerine engel olmayacağnı ima etmektedir.
Her iki liderin ortaya koyduğu bu yaklaşımlar, uluslararası toplumun adada gerginliği azaltma ve bir kazayı engelleme isteğinin bir sonucudur.
BM ve AB başta olmak üzere, uluslararası toplumun nefesinin, taraflarca daha yoğun hissedileceği bu ‘yeni durum’da bazı unsurlar öne çıkıyor:
- Anastasiadis, girişim üstlenebileceğini göstererek, KıbrıslıRum tarafının, işi ağırdan alan geleneksel ‘bekle-gör’ siyasetinde revizyon sinyalleri vermektedir. Geriye kalan görev süresi veya siyasi kararlılığı böyle bir yaklaşımın meyve vermesine yetmeyeceği ileri sürülebilse bile, bu eğilimin kalıcı olması için başka nedenler de vardır. Örneğin, iktidarın en güçlü alternatifi olan AKEL KıbrıslıRum tarafının çözüm yönünde aktif girişim üstlenmesi için çoktandır çağrıda bulunmaktadır.
- Anastasiadis’in yaklaşımı, 1960 Anayasası temelinde bir statü öngördüğü için, yeni durum, KıbrıslıTürk tarafı üzerindeki kısıtlamaların kademeli olarak kaldırılmasının zeminini hazırlamaktadır. Buna karşılık, KıbrıslıTürk tarafı ve Türkiye’den yaklaşımlarını ve eylemlerini uluslararası hukuk kurallarına uydurması beklenecektir.
- KıbrıslıTürk tarafının statüsü tanımlanırken 1960 anayasasına atıf yapılması, KıbrıslıRum siyasetinde federal çözüm karşıtlığı çerçevesinde oluşan tepkileri törpüleme ve siyaset sahnesinde yeni şekillenmelere yol açma ihtimalini güçlendirmektedir.
- Tatar’ın vurgu yaptığı ‘işbirliği ihtiyacı’, KıbrıslıTürk tarafının iki devletli çözüm talebini, artık militanca savunmayacağı şeklinde yorumlanabilir. Dolayısıyla BM, tarafların çözümün nihai şeklini tartışmak yerine, Güven Yaratıcı Önlemleri saptayarak, tek taraflı ya da ortaklaşa uygulamaya yönelecekleri bir sürece odaklanma imkanı bulacaktır. Zaten New York zirvesinin ana sonucu da budur.
- Anastasiadis’in bunun ötesine geçerek ileri sürdüğü KıbrıslıTürklerin katılımıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federayona dönüştürülmesi düşüncesi, Türkiye ve KıbrıslıTürk tarafının iki devletli çözüm macerası nedeniyle henüz konuşulmasa bile, çözümün gerektirdiği geçiş süreci için tek gerçekçi model olarak uluslararası toplumun dikkatini çekmeye adaydır.
- Uluslararası toplum, Güven Yaratıcı Önlemler aracılığıyla sahneyi hareketlendirme olanağını yakalamak istemektedir. Yen bir özel temsilcinin atanmasına her iki tarafın da karşı çıkmaması bu yönüyle anlamlıdır. Böylece, uygun koşullar yaratılınca başlatılacak olan müzakerelerin zemini de güçlendirilmeye çalışılacaktır.
Ama bu yeni durumun olumlu bir sonuç vermesi, hem Türkiye ve KıbrıslıTürk tarafının iki devletli çözüm macerasından hızla uzaklaşması hem de KıbrıslıRum tarafının Güven Yaratıcı Önlemleri samimiytle ele almasına bağlıdır.
Kesin olan tek şey ise, uluslararası toplumun Kıbrıs’ı terk etmeyeceği gerçeğidir.