Umarım interconnect ile intercourse karıştırılmaz!
Enterkonnekte!
İngilizce “interconnect” kelimesinden türemiştir…
Interconnect nedir?
“Bir biriyle bağlantı kurmak”tır…
Ya da, “karşılıklı olarak bağlı olmak”tır…
-*-*-
Biz bu kelimeyle neden uğraşıyoruz?
Çünkü, TC ve KKTC elektrik sistemlerinin “bir biriyle bağlantısını kurmak” ya da “karşılıklı olarak bağlamak” konusunda onlarca görüş havada uçuşuyor da ondan!
-*-*-
TC ve KKTC’yi kabloyla birbirine bağlayacağız; gerektiğinde elektrik alabileceğiz ve gerekirse verebileceğiz!
-*-*-
Teknik olarak bu mesele mümkün mü?
Kesinlikle mümkündür!
-*-*-
Ancak siyasi olarak mümkün olmadığını öne sürenler yok değil…
Mesela dün sabah Sim TV’de program konuğum olan elektrik mühendisi ve Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Başkanı İzzet İzcan’a göre “tanınmamış KKTC’nin”, Avrupa enterkonnekte sisteminin gözlemci de olsa parçası kabul edilen Türkiye ile bu sistemi kurma şansı yok!
-*-*-
İzcan özetle diyor ki; “… Kıbrıs Adası üzerinde, Türkiye ile enterkonnekte olabilecek tek yasal devlet Kıbrıs Cumhuriyeti…”
-*-*-
Bunun aksini iddia edenler de yok değil tabii ki!
“Kurulabilir” diyenler arasında mesela Erhan Arıklı var, mesela Ünal Üstel var…
-*-*-
Yani, fazla uzatmadan şu yorumu yapmak lazım:
Türkiye, KKTC’ye yasal anlamda, uluslararası hukuk çerçevesinde elektrik veremez…
Bu iki devlet enterkonnekte olamaz…
Şöyle de diyebiliriz; Türkiye, “uyducuğu” ile enterkonnekte olamaz…
Haaa ne olabilir?
Türkiye, KKTC’ye “kaçak elektrik” verebilir!
Tıpkı, kaçak inşaatlara, komşu evden verilen elektrik gibi!
-*-*-
Ya da oturulur, Kıbrıs meselesi çözülür falan…
-*-*-
Kısacası, bu bizim enterkonnekte işi, ya gerçekten asrın projesi olacak ya da asrın en büyük fiyaskosu!
Birlikte izliyoruz!
Tabii ki “Rumcular” bir yanda; “Kahramanlar” öte yanda!
-*-*-
Ne demiştik?
İngilizce “interconnect”ten gelen bir kelimedir “enterkonnekte”…
Umarım, birileri bunu “intercourse” ile karıştırmıyor!
Intercourse mu?
Canım, intercourse, erkek üreme organının dişi üreme yoluna girdiği üreme eylemidir…
Çünkü öyle olaylar yaşanıyor ki; sanki bir taraf, sürekli olarak öteki tarafı…
Neyse!
Kimden yanasınız?
Enternasyonal Marşı’nın bir dörtlüğü şöyle:
Tanrı, patron, bey, ağa, sultan / Nasıl bizleri kurtarır / Bizleri kurtaracak olan / Kendi kollarımızdır…
-*-*-
Enternasyonal marşı ilk kez 23 Temmuz 1888’de Fransa’nın Lille kentinde söylendi. Sözlerini bir Fransız işçi, Eugène Pottier, 1870’de yazdı. Bestesi ise 1888’de yine bir Fransız işçinin, Pierre Degeyter’in eseri…
-*-*-
O zamandan bu günlere, hiçbir şey değişmedi…
İngiltere de aynı, KKTC de!
-*-*-
Bir tarafta Tanrı, patron, bey ağa, sultan…
Öte tarafta emekçilerin kendi kolları…
-*-*-
İngiltere’de genç doktorlar grevde…
Ağaların, patronların, beylerin destekçisi gazetelerde bir haber: “Sendika başkanı tatilde! Hastalarımız ölecek!”
-*-*-
KKTC’de elektrik kurumu çalışanları “eylemde”…
Ağaların, patronların gazetesinde manşet: El – Sen yasalara uymuyor!
Ve ağaların, patronların gazetelerinde haberler; “Sendika eylemi bizi karanlıkta bırakıyor…”
-*-*-
Sevgili dostlar, tarafınızı belirleyin lütfen…
Karanlıkta kalıyorsak 12 saat, 19 saat, iki gün veya beş gün; belki ilerideki aydınlık günler içindir…
Sendikayı suçlayacağınıza, tek derdi daha çok para kazanmak, koltuklarını korumak ya da sağlamlaştırmak olan olanlarla uğraşın!
Ergün Olgun’un kellesi!
BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve BM Barış Gücü Misyon Şefi Colin Stewart, Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi Ergün Olgun ve Kıbrıslı Rum Müzakereci Menelaos Menelau’yla geçtiğimiz gün bir araya geldi...
-*-*-
Eşit – egemen devlet savunucuları, bu ve buna benzer görüşmelere şiddetle karşı çıkıyor…
Kimlerdir bunlar?
Biri, sahte üniversite diploması satan online bir üniversitenin yönetim kurulu üyeliğinden bakanlığa geçen bir abimiz…
Öteki, gazetecilik de yapan, geçmişinde Türk Bayrağı yakmışlığı bulunan amatör bir dansçı…
Bir diğeri, Arap kökenli bir Türk milliyetçisi falan…
Beş kişiyi geçmezler…
-*-*-
Ersin Tatar bu tiplerden korkuyor!
Gerçi Tatar’ın korkmadığı biri ya da korkmadığı bir şey yok ki o da ayrı bir mesele…
-*-*-
Neyse!
Evet beş kişiyi geçmiyorlar ama Türkiye’de müstafi tümamiraller, mavi vatanistler, 100 bin imzayı bulamadığı için cumhurbaşkanı adayı olamamışlar gibi beş on tane de emeklilik yaşını çoktan aşmış dinazor dostları var! (Yaş ayrımcılığı yaptık affedin ama bahsettiklerimin tamamı hem faşist hem bunak yani)…
Tatar, bunlardan daha çok korkuyor!
-*-*-
Eşit ve egemeniz ya; Rumlarla “federal çözümü çağrıştıran” her hangi bir ilişkiye kesinlikle karşı çıkan bu grup, şimdi Ergün Olgun’un kellesini istiyor!
Tabii ki bu grup, “eşit – egemen devlet” derken, bu eşitlik ve egemenliğin Türkiye ile ilişkilerindeki seviyesizliği ve eşitsizliği hep görmezden gelebiliyor ki ciddiye alınmamaları gerektiğinin en bariz göstergesi budur.
-*-*-
Tamamı yalancı olan bu grubun tek hedefi, mutlak çözümsüzlük halidir…
Bunlara göre çözümsüzlük kesin çözümdür!
-*-*-
Şimdi, Ergün Olgun önemli bir göstergedir…
Olgun veya patronu Tatar; Türkiye’den izin almaksızın değil her hangi bir müzakere masasına; tuvalete bile gidemez…
Haliyle eğer Ergün Olgun, içinde olduğumuz günlerde görevden alınır veya kendisi ayrılırsa, bileceğiz ki Türkiye dış siyaseti, bu sahtekar ve çözüm düşmanı grupla birliktedir…
Olgun görevini sürdürürse bu da demektir ki, birkaç ay içerisinde “federal çözüm hedefli müzakerelere, Crans Montana’da kalınan noktadan yeniden başlanacak…