Umuda Sarılmak...
Neler hissetmez ki insan, her gün, boyuna biraz daha yaklaşan ama hep minicik kalacak çocuğunu elinden tutmuş okuluna götürürken. Var mıdır kendi çocukluğuna eğitim yıllarına dönmeyen ve kendini hiç bitmeyecek o kıyaslamaların içinde bulmayan? Kızımın sın
Neler hissetmez ki insan, her gün, boyuna biraz daha yaklaşan ama hep minicik kalacak çocuğunu elinden tutmuş okuluna götürürken. Var mıdır kendi çocukluğuna eğitim yıllarına dönmeyen ve kendini hiç bitmeyecek o kıyaslamaların içinde bulmayan? Kızımın sınıfında onların sıra ve sandalyelerinde oturmuş öğretmenini , aslında öğretmenler resmigeçidini izlerken beynimin bir köşesinde hep o dağ köyündeki okul ve sınıf vardı. 35 yıl öncesindeki kendi sınıfım. Bir sınıfta 3 sınıf birden okuduğumuz ve tek bir öğretmenin 3 ayrı sınıfa tek dershanede eğitim vermek zorunda olduğu okulumuz. Kitabımız var mıydı hatırlamıyorum ama 2 defterimiz vardı ve çok ama çok büyük hayallerimiz. Okumak, iyi öğrenci olabilmek dünyaya açılmanın tek yoluydu. Elektriksiz, televizyonsuz bir köydü orası. Başka ülkeleri, Atatürk’ü; bulabildiğimiz ve yutar gibi okuduğumuz kitaplardan öğrenmeye çalışıyorduk.
Bilgisayar öğretmeni ‘her çocuk yanında flash diskini getirsin’ diyordu. Bizim okula götürecek sadece iki defterimiz, temiz kıyafetlerimiz ve yüreğimiz vardı. İngilizce öğretmeni ödevlerin ‘on line’ yapılacağından bahsediyordu. Biz ödevlerimizi güneş batmadan yapmak zorundaydık, çünkü lamba ışığında yapmak kolay değildi. İnternette kaliteli bilgiye ulaşmanın öğretileceği anlatılıyordu. Biz bulabildiğimiz her kitabı okuyorduk ama öyle azdı ki bulabildiklerimiz.
O günlerde o kadar az şey içinde en çok sahip olduğumuz sanırım umuttu. Şimdilerde bunca şey arasında bulmakta zorlandığımız.
Ben bütün çocuklarımıza ve öğretmenlerimize iyi bir eğitim yılı diliyorum. Dileğim özgüveni olan, yaşamda problem çözebilen, kendi kimliğine ve kültürüne sahip çocuklar yetiştirebilmektir.
Hayret Ettim...
Genç bir bayan anlatıyor. Kendisi üç buçuk ay gönüllü olarak Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışmış. Sonra işe alınmış. Mesleği ‘Tıbbi Sekreter’. Kısa bir süre sonra da işten çıkarılmış. Genç bayana işten çıkarılmasına neden olarak ‘Doğu Akdeniz Üniversitesi’ mezunu olması gösterilmiş.
Bu olayı dinlediğim zaman tüylerim diken diken oldu. Kıbrıs’ın bağrından çıkmış bu iki bilim yuvasının birbirine olan saygısı bu mu olmalı?
Canlarımız Yuvadan Uçuyor!
Kıbrıslıtürkler, Kıbrıs Cumhuriyeti kimliklerini aldıktan sonra bireysel olarak Avrupa Birliği vatandaşı oldular. Birçok çocuğumuz bu durumdan yararlanarak İngiltere ve diğer Avrupa Birliği ülkelerine eğitim almaya gittiler. Şimdi geri dönme zamanları ama Kuzey Kıbrıs’ın içinde bulunduğu süreç o kadar umutsuz ki, gelmemeyi tercih ediyorlar. Hele de ellerindeki Avrupa Birliği kimliği ile o ülkede istedikleri işe girme imkânı varken. Kuzey Kıbrıs’tan Avrupa’ya çok büyük bir beyin göçü yaşanıyor. Kıbrıslıtürklerin yaşamlarının merkezindeki çocukları yuvalarından çok uzaklara uçuyor.
Merak ediyorum, tarihleri boyunca bu kadar çok göç vermiş ve yetiştirdiği pırıl pırıl beyinleri, iş ve üretim gücünü diğer ülkelerin kalkınmasına sunmuş bir başka toplum var mıdır acaba?
Ucundan Da Olsa…
Doğa Koleji de tıpkı diğer okullar gibi yeni eğitim yılına başladı. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin kurumlarından olan Doğu Akdeniz İlkokul ve Ortaokulunun üzerinde. Devir işlemi kamu vicdanını çok rahatsız etti. Daha Kıbrıs Türk Hava Yollarının acısını yüreğimizde hissederken bir başka Kıbrıslı kurumumuz da özel yabancı bir koleje devredildi. Yine birçok insan işsiz - aşsız kaldı ve birçok minicik beyin başka türlü bir travma yaşadı. Yaz hepimize zehir oldu. Keşke Doğa Koleji kendi toprağını satın alıp üzerine kendi binalarını yapıp alternatif bir eğitim kurumu olarak Mağusalıların karşısına çıkabilseydi. Kıbrıslıların bağrından çıkmış bir vakıf kolejinin üzerine konan bir eğitim merkezi değil de, verdiği ve vereceğini vaat ettiği kaliteli eğitim umuduyla.
Birçok öğretmen işsiz kaldı. İşe girenlerin maaşları ise neredeyse yarıya düştü… Şimdilerde bu okulda ‘disiplin’ adı altında öğretmenlere büyük bir baskı rejimi uygulanıyormuş.
Biz elbette ki Doğa Koleji’ne ve oradaki çocuklarımıza da başarılı bir eğitim yılı diliyoruz.
Ancak bilmek zorundayız ki, Kıbrıslı yaşamlar ve kurumlar elimizin altından hızla kayıp gidiyor. Öyle de olsa hala ucundan yakalama şansımız var. El ele vermek, kenetlenmek ve çok çalışmak zorundayız. “Hep söylüyor, yazıyoruz ama olmuyor” mu diyorsunuz. Hep söylemek, yazmak, çalışmak , değerlerimize sahip çıkmak ve kenetlenmek zorundayız. Olacaktır. Unutmayalım ki başka Kıbrıs yok ve gelenlere de yaptıkları hatayı sürekli hatırlatmak zorundayız. Uygar toplum olmak yok etme kültürü ile değil, koruma kültürü ile ölçülür.
Uyandığında…
Bu sabah kahveni yudumlarken, “yanında senin gazete satırlarında kaybolduğunu izleyen bir yabancı varken”
yıllar sonra bir kelebeğin ömrü kadar kısacık bir günden, hatıra kalacak şeyler ararken…
Hani kıskıvrak yakalandığın bu hayatta,
hani tutukluluğun sonsuzluğa dönüştüğü bu günlerde,
hiç seçmemiş, hep seçildiğin bu ömürde…
Bir düşünsen diyorum;
bir sabah uyandığında,
belki yarın sabah,
tabi uyanabilirsen…
“Dünya yıkıldı; yeniden kuruluyor” diye bir not bulsan…
“yani bir sil baştan”, yani “bir fırsat daha”,
artık “o hep istediğin” hangi işi yapmaya başlar, neyi öğrenmeye soyunur, neyi hayatına sokar, neyi bitirir, hangi işe asla bulaşmazdın?
Nefes nefese kimi arar, ayakkabının teki ayağında kime koşar, kimin yanına bile uğramaz, tarafına bile bakmazdın?
Sadece sevgi anahtarıyla açılacak hangi paslanmış kapıları açar, “cesaret” balyozuyla hangi kırılmamış zincirleri kırardın?
Hiç söylemediğin hangi sözleri söyler, hangi çıkılmamış yolculuklara çıkardın?
Bu gece yatarken düşün istersen bunları,
başucu kitabının boş bir sayfasına karala bu notları,
kendi kargacık, burgacık el yazınla,
belki sen derin uykudayken yıkılabilir dünya,
enkaz altında kalabilir geçmişe ait ne varsa…
Ve bir sabah uyandığında
hani belki yarın sabah
tabi açabilirsen gözlerini,
yepyeni bir dünya hediye gelebilir sana,
aslında her sabah geldiği gibi…
(Arşivimden)