1. YAZARLAR

  2. Birol Karaman

  3. Umudumuzun kaynağı bu yaşananlardır!
Birol Karaman

Birol Karaman

Umudumuzun kaynağı bu yaşananlardır!

A+A-

Türkiye’de bir dönem milletvekilliği görevinde de bulunan, sanatçı Sırrı Süreyya Önder, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunduğu dönemlerde kürsüden yaptığı çarpıcı konuşmalarla sık sık gündeme geliyordu. Dönemin AKP’li İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e hitaben yazmış olduğu esprili şiir, Önder’i takip eden herkesin hafızalarındadır.

Sırrı Süreyya Önder, bir seferinde AKP’li Bakan İdris Naim Şahin’in cumhuriyetin bütün yurttaşları için büyük bir umut kaynağı olduğunu, zira yurttaşların “Şahin, bakan olduysa ben de her şey olabilirim” duygusuna kapıldıklarını ifade etmişti.

İşte bir süreden beridir ada yarımızda kurulu bulunan demokratik sistem içerisinde görev alan kişilere bakıldığında da insanın böyle bir umuda kapılmaması elde değil.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından gerçekleştirilmeye çalışılan UBP kurultayına aday bile olmamışken, kendini bir anda Başbakanlık sorumluluğu altında bulan Hamza Ersan Saner’in durumu böyle bir umudu canlı tutabilir örneğin.

Öte yandan aylardır Cumhuriyet Meclisi’ne uğramayan, kürsüde en son ne zaman konuşma yaptığını benim anımsayamadığım UBP İskele Milletvekili Önder Sennaroğlu’nun da kendini bir anda Cumhuriyet Meclisi Başkanlığı görevinde bulması yine böyle bir umuda vesile olabilir.

Son olarak ülkenin saygı duyulan gazetecilerinden Esra Aygın’a hitaben oldukça yakışıksız ifadeler kullanabilen Cumhurbaşkanı’nın durumu da böyle bir tabloyu yansıtmaktadır.

Sırrı Süreyya Önder’in ifade ettiği gibi, bu tabloya bakan yurttaşlar bir gün bu ülkede arzu ettikleri her şeyi olabileceklerine inanmaktadırlar. Bunda da yerden göğe kadar hakları vardır. Yalnız sorun şu ki; ancak böyle bir umuda vesile olacak denli hak edilmemiş bir görev üstlenildiği vakit, halkın sorunlarına gerçek anlamda çareler üretebilecek kararların alınabilmesi de öyle pek kolay olmuyor! Açıkçası hafta sonu yaşadığımız tam sokağa çıkma yasağı tartışmaları içerisinde Başbakan Saner’i izlerken kapıldığım duygu tam da bu oldu.

Orada neden bulunduğunu Saner’in kendisi de pek sindirememiş, bu çok açık! Saatlerce Bakanlar Kurulu’nda tartışılıp oy birliği ile alındığını söylediği kararların bir tekini bile doğru dürüst ifade edemedi Başbakan. Akşamına ise Sağlık Üst Kurulu, Bakanlar Kurulu’nun oybirliği ile ürettiği söylenen kararlarının hilafına yeni kararlar açıkladı.

Başbakan’ın söylediğinin aksine üst kurul, kısmi değil, tam sokağa çıkma yasağı ilan etti! Sokağa çıkacak olanların ise Polisten veya Kaymakamlıktan izin almaları gerektiğini açıkladı. Bu arada inşaat sektörünün çalışmaya devam edeceği görüşü de bu açıklamada paylaşıldı. Ta ki ertesi gün Bakanlar Kurulu tekrardan toplanıp üst kurula “kararlarınızı bizim ortaya koyduğumuz iradeye göre yeniden şekillendirin” diyene kadar. Böylelikle ortada hukuki bir tartışma da kalmamış oldu. Salgın koşullarında en üst düzeyde yetkili olan kurul bir gece önce aldığı kararları yok sayarak Bakanlar Kurulu’nun iradesine göre kararlarını şekillendirdi.

Açıkçası düşüncem bu son aşamanın, başta olması gereken yaklaşım olduğu yönündedir. Her ne kadar ada yarısı olsa da ülkeyi idare eden siyasettir ve siyasetin ülkeyi hangi biçimde idare edeceğine siyasi erk karar vermelidir. Sağlık üst kurulunun ortaya koyduğu bilimsel veriler ışığında tabi ki… Salgının seyriyle ilgili verilere hâkim olarak ve bunu toplumla da şeffaf bir biçimde paylaşarak!

Bana göre buradaki sorun Pazar akşamı yaşanan o son aşamada değildi bu yüzden! Daha en başından, demokrasinin rutin işleyişi içerisinde bu görevlerde bulunma imkânı olmayanların kendilerini buldukları noktadadır. Olmaması gereken yerde bulunan kişilerin karar alamaması, ülkeyi layıkıyla idare edememesi bu yüzdendir.

Alınan kararlar kimseyi tatmin etmiyorsa sebebi budur. Üst düğmesi yanlış iliklenmiş bir gömlek misali sonrasında iliklenen her düğme durması gerektiği yerde durmuyor. Bu aşamada toplumsal iradenin yenilenmediği şartlar içerisinde bunun pek imkânı varmış gibi de görünmüyor.

Memlekete dair umudumuzun demokrasinin nasıl daha ileri seviyelere taşınabileceği, hukukun üstünlüğünün nasıl sağlanacağı ve bilimin sorunlarımızın çözümünde nasıl rehber olabileceği bir çerçeveden kaynaklanmasını eminim hepimiz çok arzu ederdik. Hele ki her türlü zorluğa rağmen hayatını bu ülkede kurmayı seçen genç insanlar olarak. Şimdilik ve bir süre daha Sırrı Süreyya Önder’in umuduna sığınmaktan başka çare yok!

Bu yazı toplam 2390 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar