1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. UMUT IŞIĞI SYRIZA! YARINDAN SONRA, BAŞKA BİR AVRUPA!
UMUT IŞIĞI SYRIZA! YARINDAN SONRA, BAŞKA BİR AVRUPA!

UMUT IŞIĞI SYRIZA! YARINDAN SONRA, BAŞKA BİR AVRUPA!

UMUT IŞIĞI SYRIZA! YARINDAN SONRA, BAŞKA BİR AVRUPA!

A+A-

 


Hasan YIKICI
(Gazeteci-Aktivist)
[email protected]

Tarih linear, düz ve her daim ileriye doğru giden bir çizgi üzerinde seyretmez. Tarih inişler ve çıkışlar; çöküşler ve sıçramalar; tıkanıklıklar ve devingenliklerle seyreder. “Tarihin sonu”, ‘ideolojilerin ölümü” veya “başka alternatif yok” gibi ideolojik argümanlar, sadece basit bir safsata değil, aynı zamanda tarihin seyri içinde sınıf mücadelesinin dengesinden kaynaklı neoliberal hegemonyanın dayanak noktalarıydı da. 90’lar bu hegemonyanın tesisi ve egemenliği ile geçti. 94 yılında Zapatistaların sadece yerli bir halk hareketi olarak değil, aynı zamanda kapitalizme karşı küresel bir çağrıyla “tarihin sonuna” meydan okumaları, Fransa’da ilk kitlesel işçi grevlerinin patlak vermesi, neoliberal hegemonyanın mutlak olamayacağının ve “geleceğin uzun süreceğinin” habercisiydi. 2000’li yılların başı toplumsal hareketlerdeki dinamizmin baş göstermesi “çok alametlerin belirdiği” bir dönemin de müjdecisiydi. Bu dönem sadece güçlü bir anti-kapitalist mücadele zeminini değil, aynı zamanda yeni bir enternasyonalizm ve örgütlenme anlayışını da beraberinde getirdi. “Katı olan her şey buharlaşıyordu”, sadece muktedirlerin temsil ettiği katılık değil, aynı zamanda ‘zamanın ruhunu’ anlamamakta direten gelenekselci sol saflarda da! Ve 2000’li yılların ilk 10 yılının ertesinde artık kapitalist hegemonyada ciddi gediklerin ve yarılmaların açıldığı, bunun karşısında ise ezilenlerin cephesinde ciddi dönüşüm sinyallerinin verildiği bir dönem başladı. “Tarihin sonunun” “sürdürülebilirliği” sadece bir yanılsamaydı, ve bugün bu yanılsamaların karanlığından kurtulma olasılığına ulaşmış ilk ülkelerden biri Yunanistan!

SYRIZA umut ışığı

Yunanistan yarın sadece kendi kaderinin değil, aynı zamanda tüm AB’nin de kaderinin şekilleneceği bir seçime gidiyor. Bugüne kadar yapılan onlarca kamuoyu yoklaması radikal sol koalisyon SYRIZA’yı, sağ Yeni Demokrasi partisinin 3 ila 6 puan önünde gösteriyor. SYRIZA liderlerinin açıklamalarına göre ise aradaki fark %10! Kuvvetle muhtemel yarınki seçimden SYRIZA birinci parti olarak çıkacak. Son açıklanan ankette SYRIZA’nın oyları %33 iken Yeni Demokasi Partisi’nin oyları %28. Eğer SYRIZA %36’nın üzerinde oy toplayabilirse hükümeti tek başına kurabilecek. Aksi takdirde küçük partilerle koalisyon arayışları başlayacak. Birçok yorumcu ise hükümetin kurulamayacağını ve ikinci kez erken genel seçime gidileceğini öngörüyor. Bunların hepsini önümüzdeki birkaç gün içinde yaşayarak göreceğiz. Şimdi işin gazetecilik tarafını bir yana bırakarak, esas meselemize dönelim. SYRIZA neden umut ışığı?

Kapitalist krizin en sert ve şiddetli vurduğu ülkelerin başında Yunanistan gelmekte. Troyka ve AB mali-finans oligarşisinin Yunanistan’ın başına çökmesi Yunan halkı için bir yandan çöküş bir yandan da çetin bir mücadelenin başlangıcı anlamına geliyordu. Küresel krizin Yunanistan’daki yansıması neoliberalizmi tüm dünyaya en çıplak haliyle deşifre ederken, liberal demokrasi yalanını da ortaya serdi; kriz bildik anlamda soluyla sağıyla merkez siyasetin toplumsal meşruiyetini darmadağın etti. Yunanistan’ı krizden kurtaracağı sözünü vererek hükümete gelen tüm partiler Troyka ve AB bankası talimatlarına teslim oldu ve teslim oldukları gibi de darmaduman oldular.

Bunların en hazin örneği on yıllardır Yunanistan’ın muktedirlerinden olan, merkez sol PASOK! Yunanistan’ın en köklü partisi olan PASOK bugün %3’lerde ve parlamentoya girememe ihtimali yüksek.

SYRIZA’nın yükselişinin pek çok nedeni var. Bunlardan biri de kuşkusuz merkez sol ile merkez sağ arasında özünde hiçbir farkın kalmaması, merkez partilerin toplumsal meşruluğunun dağılması, bugüne kadar Yunanistan’ı ‘yöneten’ elitlere güvenin kalmaması ve bunlarla birlikte halkın yeni bir politik özneye duyduğu ihtiyacın kamçılanması... Fakat sanırım burada en önemli nokta, Yunanistan halkının krizin başından hatta krizin öncesinden beridir direnişi bırakmaması.

SYRIZA’nın politik danışmanlarından Costas Douzinas, “Neden SYRIZA?” sorusuna şu cevabı veriyor: “Sıkı önlemler, açık eşitsizlik, aşırı yoksulluk ve demokrasinin çürümesi, Yunanistan'ı neoliberal politikaların test edilip Avrupa'nın ve dünyanın diğer yerlerine ihraç edileceği bir laboratuvara dönüştürdü. Halk, yaşamlarının bozulmasına tepki gösterdikçe polise daha fazla yetki verildi, her yere duvarlar inşa edildi ve kamplar kuruldu. Ama dünyanın diğer yerlerinden daha fazla ayağa kalkan da Yunan halkı oldu. SYRIZA, 2012 ve 2014'teki seçimlerde %3 civarında dolanan protest bir hareket olmaktan kademeli olarak çıkarak 2015’te hükümet olmayı bekleyen bir parti haline geldi. Bu durdurulamaz yükseliş hem planlı hem de tesadüfiydi.”

Douzinas’a göre SYRIZA’nın yükselişi üç ana hususa dayandırılabilir; eskimiş ve Troyka’ya teslim olan siyasetin yani politik elitlerinin reddedilmesi, SYRIZA’nın iktidara talip politik bir özne olması ve katalizör olarak kemer sıkma politikaları.

Neden SYRIZA sorusunun cevabı da burada işte! Kriz dönemlerinde siyasete olan yaklaşım da değişir. Çünkü yapılagelen ana akım, muktedir siyasetin tüm ‘alçaklığı’ açık ve seçik olarak ortaya çıkar. Fakat bunun karşısında siniklik veya nihilizm değil, ancak yine siyaset durabilir. Bir farkla, bahsedilen artık muktedirin siyaseti değil, ezilenin siyaseti olur.* İşte direnişlerin içinde güçlenen SYRIZA, bugün Yunanistan’da halkın gündelik hayatına dokunabilen siyasal bir özne olarak %3’lerden %33’lere yükselen ve sadece Yunanistan’a değil aynı zamanda başta Akdeniz ülkelerindeki hareketler de olmak üzere tüm Avrupa’ya umut veren bir parti haline dönüştü.

İki SYRIZA

SYRIZA’ya dair iki farklı eleştiri var. Bunlardan biri korku ve panik içinde olan AB muktedirlerinden, tabir-i caizse neoliberal tiranlardan; SYRIZA’nın radikal sol bir parti olmasından kaynaklı eleştiriler. AB’nin kreditörleri SYRIZA’nın zaferinin yaratacağı toplumsal etkinin kendi ülkelerinde de karşılık bulmasından çekinirken, neoliberal politikaların dışında bir alternatifin gerçekleşmesinden de korkmaktalar.

Öte yandan ise SYRIZA’yı yeterince radikal ve devrimci bulmayan, geleneksel solun geleneksel eleştirel argümanlarının yenilenmesi yönündeki eleştiriler. Bu kesimlere göre SYRIZA Yunanistan halkını krizden kurtaramayacak ve hayal kırıklığı yaşatacaktır ve bundan dolayı da SYRIZA’ya politik destek yanlış bir siyasal karardır. Bir taraf SYRIZA’nın Yunanistan’ı uçuruma sürükleyeceğini söylerken diğer taraf SYRIZA’nın Yunan halkı için hiçbir faydası olmayacağını savunmakta.

Halbuki SYRIZA, ne bitmiş ve tamamlanmış bir söz, ne de hemen yarın nihayete erecek bir gayedir. SYRIZA Yunan halkının mücadelesiyle şekillenen ve ezilenlerin umudunun somut siyasal yansımasıdır. Önünde ciddi sınavlar var ve 21. yy sosyalizmi için bir sıçrama potansiyelidir. Bence esas sorulması gereken soru, SYRIZA’nın olası seçim zaferi bağlamında liberal demokrasiyle nasıl bir imtihan vereceği sorusudur: ‘Sistemin sınırları içinde kalarak, bugüne kadar süren döngüde iyileştirmeler mi yapacak, yoksa sınırları aşındırarak liberal demokrasinin ötesine mi geçecek?’ Bunun cevabını sadece zaman değil, aynı zamanda Yunanistan halkının bu kez parlamento gücüyle birlikte yürüteceği mücadele belirleyecek!

Gerçekçi olup imkansızı istemek!

Uluslararası anti-kapitalist hareketin önemli isimlerinden, Fransa Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi Direktörü Michael Löwy, SYRIZA’nın olası zaferinin ve sol bir hükümetin kurulmasının “Yunanistan’ın neoliberal kabustan uyanan ilk Avrupa ülkesi olabileceği, kıtanın mali oligarşinin demir ökçesinden kurtulan ilk halkı olabileceği, ‘Piyasaların’ kör diktatörlüğüne karşı koyacak ilk hükümete sahip olabileceği anlamına geleceğini” ifade ediyor.

Douzinas ise, Avrupa’nın geleceğinin Yunanistan’da belirleneceğini kaydederek, “Ya neoliberalizm, sert önlemler ve demokrasi sonrası koşulların getirdiği felaket ya da direnişin ilk büyük zaferi olacak. Direniş ve mücadelenin kazanabileceğini, zaferin ütopik bir rüya olmadığını gösterecek. Bu mücadele hem seçim sandığını hem de sokağı içeriyor. Sosyal hareketler olmadan sol hükümet ve hükümet değişmeden de sosyal hareketlerin devamlı bir başarısı olamaz. Tarih yeniden harekete geçti” diyor.

Douzinas burada önemli bir diyalektik hususa dikkat çekiyor, “Sosyal hareketler olmadan sol hükümet ve hükümet değişmeden de sosyal hareketlerin devamlı bir başarısı olamaz!” Bugüne kadar pek çok ülkede patlak veren ayaklanmaların ve toplumsal hareketlerin en büyük çıkmazı, kendilerini iktidarı talep eden siyasal bir harekete ve özneye dönüştürememeleri oldu. Hal böyle olunca da, zamana yayılan ayaklanmalar ve direnişler siyasal muhtevasını tamamlayamadan sönümlemekte. Fakat iki örnek bundan ayrılmakta; SYRIZA ve İspanya’daki PODEMOS hareketi. Bu ülkelerde yaşanan krizin tahribatı, toplumsal hareketlerin siyasallaşmasın ve içlerinden çıkan politik bir öznenin iktidar mücadelesini kamçılamıştır. Her iki parti de ülkelerinde iktidara talip.

İşte tam da bu noktada Douzinas’ın dediğine geliyoruz. Kabaca, toplumsal hareketlerin başarısı aynı zamanda iktidar mücadelesi veren bir politik özne ile mümkün ve politik öznenin iktidar deneyimi de ancak toplumsal hareketlerin devamlılığı ve dinamizmi ile zafer kazanabilir. İşte SYRIZA’nın kuracağı olası sol hükümet için de bu husus geçerli. Ezilenlerin hareketi, SYRIZA’yı ezilenlerin hükümeti için iktidara taşıdı. Bu direnişin ilk perdesiydi. İkinci perde ise yeni başlıyor.

SYRIZA’nın liberal demokrasiyle imtihanı?

SYRIZA seçimden zaferle çıkarsa bu aynı zamanda tüm sosyal hareketlerin ve özellikle de Akdeniz solunun da zaferi olacak. SYRIZA’nın olası zaferinin İspanya’daki kardeş partisi PODEMOS’un zaferiyle Akdeniz coğrafyasında taçlanacağı daha şimdiden yaygın bir şekilde konuşulmakta. Böyle bir gidişat öznesiz toplumsal hareketlerin radikal sol koalisyonlarla iktidarı talep eden politik özneler olarak sınıf mücadelesi sahnesine çıkmasını sağlayacaktır. Fakat şu soruyu kendimize sormalıyız. SYRIZA liberal demokrasi sınırları içerisinde ne kadar başarılı olabilir? Oturduğumuz yerden ahkam kesmek kolay olabilir, fakat SYRIZA’yı bu noktaya getiren süreç liberal demokrasinin ve onu temsil eden öznelerin çökmesi idi. Bugüne kadar bu sürece çok iyi müdahale edildi, ama esas başlangıç yarından sonra olacak!

SYRIZA ile ilgili kaygıların temelini, onun kendisini liberal demokrasinin sınırları içerisinde sınırlayacağıdır. Tarihte ve mücadelelerin içerisinde her türlü makul olasılık söz konusu olabilir. Fakat bunun karşısında konumlanmak başka bir şey, o olasılıkların gerçekleşmemesi için çaba sarf etmek başka bir şey. SYRIZA’nın sistem içi kalması da sisteme meydan okuyarak sosyalist bir demokrasinin zeminine döşemesi de partinin elinde olduğu kadar toplumsal hareketlerin, sınıf hareketinin de elinde. Görünen o ki, olası bir SYRIZA iktidarında, sadece SYRIZA yöneticilerine değil, SYRIZA’nın içindeki unsurlara ve toplumsal hareketlere de ciddi bir iş düşüyor.

Dolayısıyla SYRIZA’nın zaferi sadece yarın ile sınırlandırılmamalı. Çünkü Avrupa’nın tiranları, çığlıklar içinde SYRIZA’ya karşı sert saldırılara geçecek. Onu taviz vermeye itecek, sermayenin de arkasında olduğu kara bir propaganda başlayacak. SYRIZA’nın esas zaferi yarından sonraki zaferlerde saklı! Her şeye rağmen umutla ve heyecanla SYRIZA’nın AB’deki büyük dönüşümlerin ilk adımı olacağına; ekososyalist, feminist, anti-kapitalist ve enternasyonalist bir Avrupa’nın kapısını aralayarak, 21.yy sosyalizminin Akdeniz’deki ilk zaferinin adı olacağına inanmak istiyoruz.

*Kriz dönemleri sadece solu değil aynı zamanda faşizmi de besler. Eğer ezilenlerin siyasetini yapabilecek politik bir özne yoksa, tarih boşluk kabul etmez. O zaman da ezenin siyaseti bir başka biçim ve içerikte o boşluğu doldurur. Onun da adı faşizm olur! Avrupa’nın pek çok ülkesinde neo-nazi hareketlerin büyümesi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık tam da o ülkelerde söz konusu siyaset boşluğu dolduramayan sol öznelerin olmamasından da kaynaklı. Bugün Hirsi Avgi gibi neo-nazi bir partinin oylarında düşüş yaşanmasının ana nedeni, SYRIZA’nın ezilenlerin öfkesini devrimci bir mecraya kanalize edebilmesi sayesinde olmuştur.


----------------------------

Kaynaklar:
Costas Douzinas: Yunanistan ve Avrupa’nın Geleceği
http://kontrasalvo.blogspot.com.tr/2015/01/costas-douzinas-yunanistan-ve-avrupann.html

Michael Löwy: Yunanlar, Kıtanın Mali Oligarşinin Demir Ökçesinden Kurtulan İlk Halkı Olabilirler
http://kontrasalvo.blogspot.com.tr/2015/01/michael-lowy-yunanlar-ktann-mali.html

Bu haber toplam 1555 defa okunmuştur
Gaile 302. Sayısı

Gaile 302. Sayısı