Umutluyum... :)
Kendimi hep göçebe olarak tanımladım. ‘Nerelisin?’ dediklerinde başka memleketlerde ‘Kıbrıslıyım’ desem de, Kıbrıs içinde nedense bocalarım. Elbette ki dil alışkanlığı, ata toprağı, artık benim olmayacağını bildiğim bir duygusallıkla ille ki ‘Baflıyım..’ derim. Sonra da eklerim ‘Baf- Ayyanni’... Baf’a köyüme gittiğimde ise hüzünlü bir yabancılaşma yaşarım ve sonunda kendi kendime ‘boşver sen Dünyalısın...’ der avunurum. Öyle ya, sekiz yaşındaydım köyümü terk etmek zorunda bırakıldığımda, sonra üç yıl Bostancı (Zotya) ve Lefkoşa Kolej yılları... Dokuz yıl Ankara ve dünyanın birçok yeri... Sonra Güzelyurt ve Lefkoşa...
Bu duygu öylesine içime işledi ki, dünyanın hiçbir yerinde kendimi yabancı hissetmem. Hatta ne yalan söyleyim, üç ay ada dışına çıkmamışsam eğer garip bir sıkılmışlık ve esaret hissi yaşarım. Hani gaza basıp gidemiyorsun ya; adalarda hep bir hapishanede olma duygusu vardır ya; işte öyle garip bir duygudur benimkisi...
Bu öylesine güçlü bir göçebeliktir ki; nedense iş yeri taşıma konusunda da hep çok rahat olmuşumdur. Genellikle bizim mesleklerde klinik yeri değiştirmek çok alışılagelmiş bir durum değildir. Bense Diş Hekimliği mesleğinde 27 yılımı doldurmaya hazırlandığım bu günlerde beşinci kez kliniğimi taşıdım. Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’ndeki çok yoğun gün ve gecelerden sonra Kıbrıs’ın hep kaynayan kazanından tam bir kopuşla mesleğe gömüldüm. Çünkü, yıllardır hep istediğim, hayalini kurduğum bir Diş Hekimliği Merkezi’ni yaratma fırsatını yakalayabileceğimi görmüştüm. İşte biraz da o nedenle sizlerden bu sayfada bir süreliğine izin istemiştim. Kopmalı ve yoğunlaşmalıydım.
Öyle de oldu, muhteşem bir ekip çalışmasıyla, daha birçok konuda eksiklerimiz olsa da taşındık.
Taşınma süreçleri doğal olarak sıkıntılı ve zordur. Bizimkisi birçok kişiyi, olayı ve işi aynı anda organize etmeye çalışırken, aynı titizlikle hastalarımızı da ihmal etmeme zorunluluğuydu. İşte tam da bu noktada beni çok mutlu eden olaylar yaşadım, insanlar tanıdım. Hani ‘bu ülke artık bitti, hiçbirşey olmaz’ deriz ya... Öyle değil aslında. Biz bu süreçte, bu ülkede çok deneyimli ve becerikli iş insanları tanıdık. Yetenekli mimar ufkumuzu açıp mekanlarımızı farklılaştırırken, usta, sözünün eri dülger güven verdi. Dünyanın en ileri ülkelerinde kullanılan yapı malzemelerine kolaylıkla ulaştık. Kıbrıslıtürk, Kıbrıslırum ayırımı yapmadan adanın bütünlüğünden yararlanarak teknik servisler aldık. Kah Mısırlı bir inşaat ustasıyla üretmenin mutluluğunu yaşadık, kah Hataylı bir dülgerin ahşabı halı gibi ilmek ilmek işlemesine tanık olduk. Kısacası bu ülkede eğer istenirse güzel, dünyalı işler yapmak için çok iyi ekipler kurulacağını gördük. Ve ben anladım ki; ülkemiz zaten dünyalı...
Taşınmanın bir başka güzelliği de hafiflemektir aslında... Yıllar içinde hatıra niyetine biriktirdiğiniz birçok malzeme nedense o taşınma anında anlamını yitiriyor ve çöpe gidiyor. Bir vazgeçiştir aslında taşınmak ve vazgeçemediklerinle birlikte yeniden başlayabileceğini bilmektir.
Ülkenin kısır döngü tartışmalarından ve kavgalarından uzaklaşabilmenin en güzel yolu üretmek ve yapabildiğimiz işi en iyi şekilde yapmaya çalışmaktır bence... İşte o zaman sandığa gittiğimiz zaman bizi işe alacak ya da menfaat sağlayacak halk yardakçısı politikacıya değil, ülkemizde yaşamı kolaylaştıracak, adaletli, çalışkan, üreten ve konusunda uzman politikacılara oy kullanacağımızı da çok iyi bileceğiz. ‘Kaç kişi kaldık, neyi değiştireceğiz’ demeyin, bu ülkeyi yurt bilen, ter akıtan herkesle el ele verip gelecek nesiller için daha güzel yarınları kesinlikle inşa edebiliriz. Ben UMUTLUYUM...