UMUTLUYUM, ÇÜNKÜ…
Crans-Montana’ya gidilirken umudum azdı.
Bu yüzden hayal kırıklığı yaşamadım.
Nedenlerini defalarca yazdım bunun…
Başarısız geçen Montana zirvesi sonrası ise tam aksine, umudum arttı.
Her ne kadar zirvenin sonuçsuz kalması sonrası yapılan negatif açıklamalar psikoloji bozucu olsa da, aslında düne göre daha iyi bir noktadayız.
Montana’nın bittiği günün ertesinde de buna benzer görüşler dile getirmiştim.
Son 24 saatte duyup dinlediklerim ise umutlarımın daha da artmasını sağladı.
Gerek Cumhurbaşkanı Akıncı’nın önceki akşam Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Kompleksi açılışında söyledikleri, gerek CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın dün sabah Kanal SİM’deki programda dile getirdikleri, gerekse başka kaynaklardan işittiğim bazı bilgiler ümitlerimi yükseltti.
* * *
Kıbrıs için ‘B Planı’ yoktur.
Bir kere bu noktayı iyice temize havale etmek lazım.
Bir başka deyişle Kıbrıs’ta ‘A Planı’, yani Federal Kıbrıs dışında bir ‘çözüm’ mümkün değildir.
Ya federasyon temelinde yeni bir Kıbrıs ortaya çıkacak, ya da mevcut durum, yani statüko devam edecek.
Statükonun devamı ise hiçbir şekilde ‘B Planı’ değil, olamaz da…
KKTC’nin tanınması ya da buna benzer modellerin yaşam bulma ihtimali sıfırdır.
Geriye ‘entegrasyon’ ihtimali kalıyor. Bu konuda Akıncı ve siyasi partilerin tamamı “olmaz” dediğine göre, o ihtimalin de önü kapanıyor.
Herhalde Kıbrıslı Türklerin onayı olmadan Ankara “Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’ye bağladım” demez.
Yani Kıbrıs için sadece ‘A Planı’ var.
B’si, C’si, Z’si yok!..
* * *
Bu tespiti yaptıktan sonra, gelelim neden umutlandığıma…
Umutluyum, çünkü müzakereler sonucu taraflar bir yerlere geldi. Belki bazı konularda henüz mutabakat sağlanamadı. Ama herkesin belirttiği bir nokta var: Tarihi ilerlemeler de sağlandı.
Toprakta da…
Mülkiyette de…
Yönetimde de…
Garantilerde de…
Güvenlikte de…
Akıncı’nın ve Erhürman’ın açıklamalarından, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının özellikle garantiler, güvenlik ve Güzelyurt konularında ‘tarihi’ açılımlar yaptığını daha net biçimde işittik.
Öyle anlaşılıyor ki, Kıbrıs Rum liderliği bu açılımlara karşın katı tutumunu sürdürdü.
Adına ister seçim atmosferi diyelim, ister Anastasiadis’in cesur davranamadığını düşünelim, sonuç değişmiyor: Crans-Montana’dan çözüm çıkmadı!
* * *
Crans-Montana’dan çözüm çıkmaması elbette olumsuz bir sonuçtur. Ama bu, sonuçsuz kalan ne ilk, ne de son denemedir.
Dahası, bu konferansta sağlanan ilerlemeler, atılan adımlar artık masanın bir parçasıdır.
Kuşkusuz ‘her konuda uzlaşmadan hiçbir konuda uzlaşma yoktur’ prensibi oradadır. Amma ve lakin söylenenler ve yazılanlar bir sonraki aşamada yok sayılmayacak.
Nasıl ki Rauf Denktaş’ın 1980’lerde söylediği 29+ formülü Annan Planı’nda da, şimdiki süreçte de zemin olmaya devam etti, Crans-Montana’daki açılımların da zemin olacağı açıktır.
Anastasiadis “Maden olmadı, ben de önerilerimi çektim” dese de, pratikte bunun mümkünatı yok.
Aynı şey Türkiye için de geçerli…
Bu yüzden “Crans-Montana’da hiçbir şey olmadı” iddiası yanlış.
Aksine, çok şey oldu.
Aslında toplumlar karşılıklı suçlama oyununun bir parçası olan ‘tek taraflı bilgilendirme’ yerine objektif şekilde, mesela BM tarafından bilgilendirilse, çözüme ulaşmak çok daha kolay hale gelecek.
Ve toplumlar oyuna girdiği an, Kıbrıs’ta barışa adım atılacak.
Umutluyum ben…