1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Üniversite nedir?
Üniversite nedir?

Üniversite nedir?

Üniversite nedir?

A+A-


Hasan Yıkıcı
[email protected]

Ülkemizdeki GAÜ ile patlak veren üniversite-sermaye-medya-güvencesizlik ve devlet ilişkisi bir bütün olarak üniversite olgusunu tartışmayı da zorunlu kılıyor.

Bilindiği gibi aslında UKÜ, YDÜ gibi üniversitelerdeki sıkıntılara ve hak ihlallerine benzer süreçlerin GAÜ’de de yaşanması ve bunun ciddi bir kamuoyu bularak tepki görmüş, hala da görmekte.

Çalışanlarının maaşlarını aylardır alamamaları, sosyal sigorta ve ihtiyat sandığı yatırımlarının yapılmaması, güvence ve sosyal haklardan mahrum bir şekilde çalıştırılmaları... Bunların hepsi çokça yazıldı, konuşuldu hatta bizzat sürecin mağdurları tarafından ifade edildi. Tekrar etmeye gerek yok. Fakat GAÜ’de yaşanan spesifik sorunlar aslında neoliberal yapısal dönüşüm sürecinde tüm üniversiteler tarafından uygulanan sistemli bir yönetim stratejisinin göstergeleridir. Bu da çok açıktır. Üniversiteyi şirket gibi yönetmek! Şahit olduğumuz sömürü mekanizmasının kaynağını da burada aramak lazım. Tam da bu noktada sormamız gereken basit ama hayati bir soru var...

Üniversite ve neoliberalizm

Herkesin üniversiteye ve üniversite görevlilerine dair hemen hemen kesişen fikirleri vardır. Türkiye’nin önemli entelektüellerinden Fikret Başkaya bir bu fikirleri şöyle özetler:

• Üniversite devlet ve sermaye karşısında özerk olmalıdır
• Üniversitelerde ifade,  düşünce, araştırma ve üretme özgürlüğü garanti altına alınmalıdır.
• Üniversite görevlileri ve yöneticilerinin etik, bilimse ve entelektüel kaygıları olmalıdır.
• Üniversiteler dahilinde yapılanlar toplumsal özgürleşme ve aydınlanma mücadelesiyle örtüşmelidir.

Hemen hemen herkesin üzerinde hemfikir olduğu bu ideal üniversite tanımlaması ne yazık ki gerçek üniversite yapılanmasıyla neredeyse alakasız duruyor.

Uzun uzun Ortaçağ’daki Kilise kurumuna bağlı olarak ortaya çıkan ilk üniversitelerden bugüne, üniversitelerin değişen yapısına değil, fakat özellikle neoliberal dönemde üniversite olgusunun aldığı biçim ve içeriğe odaklanmanın, ülkemizdeki manzarayı tanıma anlamında da faydalı olacağını düşünüyorum.

Özelleştirme, güvencesizleştirme, esnek çalışma ve vasıfsızlaşma özellikleriyle şekillenen neoliberalizm ve küreselleşme olgusu, üniversite olgusunu da sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmiştir, şekillendirmeye devam etmektedir. Ortaçağ’da egemen ideolojinin, sanayileşmeyle birlikte yetişkin iş gücünün üretildiği üniversiteler, neoliberalizmle birlikte tüm bunların yanında aynı zamanda birer şirket olarak yeniden şekillenmektedir.

ABD’de ‘market-model university’ olarak tanımlanan piyasanın ihtiyaçlarına uygun üniversitelerde artık ön planda olan  entelektüel bilgi, bilimsel araştırma veya etik değerler değil, özel statüler, kâr maksimizasyonu, ‘girişimci akademisyenler’, özel firmalarla çıkar anlaşmaları ve pek tabii birer CEO’dan hiçbir farkı olmayan yeni rektör ve akademisyen kimliği şekillenmeye başladı.

Ülkemizdeki özellikle de YDÜ ve GAÜ gibi üniversiteleri ve rektörlerini düşünecek olursak, tam da bu tanıma uyduklarını görürüz. Suat Günsel ve Serhat Akpınar birbiriyle acımasız bir rekabet halinde olan iki şirketin CEO’su gibi davranırken, üniversiteleri de evrensel bilginin üretildiği kurumlardan çok, kârın azamileştirildiği, güvencesiz çalışmanın maksimumda olduğu, bilimsel ve entelektüel faaliyetlerle değil, girişimcilik ve özel firmalarla yapılan anlaşmalarla gündeme gelen birer şirkete dönüşmektedir.

Üniversitelerin şirketleşmesi ve piyasanın ihtiyaçlarına göre kendisini şekillendirmesi müfredatlarını da kökten etkilemektedir. Rektörünün CEO, kendinin de şirkete dönüştüğü bir dönemde üniversite, ‘girişimci’, ‘rekabet edebilen’ özel teşebbüs insanları eğitmeliydi.

Fikret Başkaya, “Bir egemenlik aracı olarak üniversiteler” isimli makalesinde meseleyi şöyle özetiyor:

“Artık ‘özel teşebbüs üniversiteleri’ çağındayız… Eğitim programları, ders müfredatları piyasanın ihtiyaçlarıyla uyumlandırılıyor! Sermaye birikimine, kâra endeksli olmayan, insanı, toplumu, dünyayı anlamaya yarayan disiplinler (dersler) müfredat dışına atılıyor. Öyle ya, felsefe okutmanın ne alemi var! Temel bilimler, tarih, sosyoloji, antropoloji, gibi dersler de kârı artırmaya, sömürüyü ve yağmayı büyütmeye yaramadığına göre… Bundan sonra üniversitede artık sadece “faydalı bilgilerin’, ‘işe yarayan’ bilgilerin öğretilmesine izin verilecek! Hangi bilginin “faydalı”, ‘işe yarar’  olduğuna da ‘kutsal piyasa’ kadar vermek şartıyla… Zira orada etik, bilimsel, entelektüel, estetik, filozofik, evrensel… kaygıların esamesi okunmaz.” *

Mesela DAÜ!

Bugün ülkemizdeki üniversitelerin de müfredatları bu ideolojik ve çıkar ilişkisi zemininde şekilleniyor. Örneğin bu satırların yazarının da okuduğu ve mezun olduğu DAÜ İletişim Fakültesi son 10 yıllık süreçte tam da bu ideolojik bağlamda bir dönüşüm geçirerek, kendisinin piyasa ihtiyaçlarına uygun hale getirdiğini bir dönem içinde öğrenci iken, son zamanlarda da dışarıdan gözlemleyerek şahit oldum.

Fakülte içerisinde sosyal bilimler, felsefe ve sosyoloji gibi dersleri veren çok değerli akademisyenlerin sözleşmesinin yenilenmemesi ve işten durdurulmasıyla başlayan süreç, bugün en temel iletişim bilimleri derslerinin dahi verilip verilmemesinin tartışıldığı ve akademisyenlerin akademik araştırma-çalışma yapmalarını önüne engeller konulduğu bir yapıya büründü.

Sosyal bilimler alanında oluşan bu boşluk ise piyasa ihtiyaçlarına uygun derslerle doldurularak, fakülte hem vasıfsızlaştırıldı hem de neredeyse sosyal bilimler alanından tümden uzaklaştırıldı. Bir DAÜ İletişim Fakültesi mezunu olarak bu manzara hem beni üzmekte hem de öfkelendirmektedir. Hayata dokunuşunuzu, yaşamı algılayışınızı etkileyen, düşünsel hayatınızı şekillendiren, zihninizde kapalı duran algı kapılarını açmanızı sağlayan akademisyenlerin, hocalarımızın işten atıldığına şahit olmak veya akademide olma amaçlarının yerine getirilmesine engel olunduğunu görmek, ister istemez insanın içinde bir sızının kabarmasına neden olmakta!

Bu örnekler gerek DAÜ öznelinde gerekse de genel olarak başka üniversitelerdeki uygulamalarla çoğaltılabilir. Bir fakülte öznelinde gelişen süreç, aynı zamanda genel bir eğilim olarak sadece DAÜ’de değil, diğer özel üniversiteler için de çok daha şiddetli biçimde söz konusudur.

Üniversite ülkesi kktc!

Aslında başka sorular da sormamız gerekiyor. Eğitimden bir sektör olarak bahsedildiği bir ülkede ne kadar nitelikli eğitim yapılabilir? Üniversitelerin Turizme ve inşaat sektörüne katkısına odaklanıldığı bir ortamda entelektüel ve etik değerlerden söz edebiliri miyiz? Ülkeye yurt dışından gelen öğrencilerin ekonomiye katkısının hayati bir mesele yapıldığı bir ortamda önceliğin bilim ve bilgi olduğu iddia edilebilir mi? Yağmur sonrası güneş açtığında ovalarda türeyen mantarlar gibi neredeyse her köşe başına ‘özel teşebbüs üniversitelerinin’ açılmasını eğitimin gelişmesi olarak algılayabilir miyiz? Bu sorular daha da çoğaltılabilir ve geliştirilebilir. Yöneticiler, siyasi elitler ve sermaye grupları bu sürecin eş zamanlı olarak muazzam bir yozlaşma, akademik aşınma ve toplumsal çürüme örgütlediğini göremiyorlar. Çünkü onların odaklandığı tek şey daha fazla kar, daha fazla kazanç ve daha fazla sermaye. GAÜ’de yaşananların benzerini, YDÜ’de de, UKÜ’de de LAÜ’de de bulabiliriz. DAÜ’de İletişim Fakültesi’nde yaşanan dönüşümü aynı şekilde tüm üniversitelerde görebilirsiniz. Gittikçe yayılan özel üniversitelerin bu örneklerden beş beter olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Tüm bu özel örneklere odaklanırken aynı zamanda sorunun sistem sorunu olduğunu ve neoliberal sistemi sorgulamamız, değiştirmemiz gerektiğini de es geçmemeliyiz. Çünkü tek tek yaşadığımız tüm bu sorunların yapısal uzantıları vardır.

Başka bir üniversite, yazının başında çizdiğimiz tanıma uygun bir üniversite mümkündür!  Bunun mücadelesi de gerek kampüs içerisinde gerekse de dışında eşitlikçi, özgürlükçü ve adaletli bir dünya mücadelesinden geçmektedir. Bunun için tekrar yazının başındaki soruyu sormak gerekiyor, üniversite nedir?



*Fikret Başkaya, “Bir egemenlik aracı olarak üniversiteler” – Mesele Dergisi Nisan 2016

Bu haber toplam 3732 defa okunmuştur
Gaile 379. Sayısı

Gaile 379. Sayısı