Unutmam – Unutmayacağız: Kıbrıs'ta kültürel belleğin oluşturulması
Ebeveynlerinin acıları onların acıları haline gelmeli ve bu böyle devam etmeliydi.
Maria Siakalli
[email protected]
Kültürel bellek, bir grubun birliğinin ve farklılığının bilincine vardığı ve olumlu ya da olumsuz anlamda bir tür kimlik belirleme yoluyla ortaya koyduğu bilginin biriktirilmesini korurken aynı zamanda korunan bu bilgiyi bazen benimseyerek, bazen eleştirerek, bazen koruyarak ya da dönüştürerek gerçek ve güncel bir durumla ilişkilendirerek geçmişi yeniden inşa eder (Assmann 1995: 130). Ann Rigney'e göre, son yıllarda gelişen kültürel bellek kavramı, bir nesilden diğerine bozulmadan aktarılan geçmiş deneyimlerin kendiliğinden hatırlanması olarak bellek fikrinden açıkça uzaklaşmakta ve bunun yerine geçmişin imgelerinin kamusal anma eylemleri ve kamuya açık medya aracılığıyla bir topluluğun üyeleri arasında iletildiği ve paylaşıldığı çoklu yollara ışık tutmakta ve bunları incelemektedir. Sosyo-inşacı bir perspektiften bakıldığında kültürel bellek, geçmiş imgelerin kendiliğinden devam eden bir süreçle yavaş yavaş biriktiği bir depo değil, geçmişin paylaşılmış imgelerinin aktif olarak üretildiği ve dolaşıma sokulduğu kültürel bir sürecin tarihsel bir ürünüdür (Rigney 2004: 366). Kültürel belleğin bu yorumlanması, bu tür bir belleğin “yaratılması, kurulması, iletilmesi, devam ettirilmesi, yeniden inşa edilmesi ve sahiplenilmesi gerektiğini” belirten Aleida Assmann tarafından da desteklenmektedir (Assmann 2011: 10).
Kolektif bellek toplumsal hegemonyaları, ideolojileri ve siyasi gündemleri sürdürebilir ve inşa edebilir (Çiftçi 2018: 153). Kolektif savaş hafızaları, savaşın nedenleri ve yürütülüşü için tutarlı bir anlatı sağlayarak, etkilenen taraflara savaşın nedenleri, doğası ve sonuçları hakkında önceden belirlenmiş bir yorumlama sunarlar. Aynı zamanda mağdurları ve korunacak, hatırlanacak ya da onurlandırılacak kişileri de belirlerler (Canefe 2002: 2). 1974'ten bu yana fiziksel şiddet kullanılmadığından, Kıbrıs'taki çatışmalar, hafıza ve belirli eylemlerin tasvirlerinin savaşta silah olarak kullanıldığı tarih zemininde gerçekleşmektedir (Rebecca 2012: 23). İki toplumun neredeyse yarım yüzyıldır coğrafi olarak bölünmüş olması, özellikle Kıbrıs meselesi ve tarihine ilişkin iki farklı kolektif belleğin oluşmasına neden olmuştur. Bu kolektif bellekler mağduriyet retoriğine dayanmakta ve iki toplumun ayrı eğitim sistemleri aracılığıyla zaman içinde yeniden üretilen resmi tarih anlatılarına kanalize edilmektedir (Psaltis/ Çakal 2016: 230). Her iki durumda da söz konusu hatırlama çağrısı, öncelikle her iki toplumda da olaylara dair ilk elden bir belleğe sahip olmayan ve eski nesillerin diktelerine göre hatırlamaktan başka çaresi olmayan gençlere yönelik bir çağrıdır. Örneğin, 74 öncesini yaşamayan bu gençler, Kıbrıslı Türk yetkililerin otuz yıl sonra ilk kez bir taraftan diğerine geçişi mümkün kılan yeşil hattın açılmasına izin verdiği 2003 yılına kadar ebeveynlerinin evini hiç görmemiş olsalar da onu kendi evleri olarak benimsemek zorunda kaldılar. Ebeveynlerinin acıları onların acıları haline gelmeli ve bu böyle devam etmeliydi (Bryant/ Papadakis 2012: 19-20).
Kültürel bellek, başka insanların yaşamlarına dair olan ve metinler ve imgelerle dolayımlanan anıları içerir, dolayısıyla kalıtsaldır ve bu yüzden geçmişe, hatta güncel yaşamımıza dair imgelerimizin çoğu kendi deneyimlerimizin ürünü değil, ağızdan ağıza aktarılan haberler ve modern kitle iletişim araçları aracılığıyla erişilebilir kılınan imgelerdir. Kültürel hafızalar belirli iletişim eylemlerinin ürünü olduklarından, kendi tarihleri de vardır ve gelişmeye devam ederler (Rigney 2004: 367). Her neslin biçimlendirici deneyimleri ve bu deneyimleri değerlendiği belirli yollar doğrudan aktarılamaz, bunun yerine daha sonraki seçme, atfetme ve yorumlama yoluyla yaratılan bellek içerikleri şeklinde nesilden nesle akar, aynı zamanda diğerlerinin yanı sıra anlatılar, eserler, kurumlar, tasarlanmış yerler şeklinde gelecek nesillere kasıtlı olarak sunulan bir miras da olabilirler (Reulecke 2008: 123).
Marianne Hirsch tarafından ortaya atılan bir terim olan postmemory, “'sonraki kuşağın', kendilerinden önce gelenlerin kişisel, kolektif ve kültürel travmalarıyla, sadece içinde büyüdükleri hikayeler, imgeler ve davranışlar aracılığıyla 'hatırladıkları' deneyimler arasındaki ilişkiyi tanımlar. Ancak bu deneyimler onlara o kadar derin ve etkili bir şekilde aktarılmıştır ki, kendi başlarına birer anı oluşturuyor gibi görünmektedirler. Postmemory'nin geçmişle bağlantısı bu nedenle hatırlama yoluyla değil, imgesel yatırım, yansıtma ve yaratma yoluyla gerçekleşir. [...] Bu olaylar geçmişte yaşanmıştır, ancak etkileri şimdiki zamanda da devam etmektedir.” (Hirsch 2012: 5). Hirsch'in belirttiği gibi, 'ikinci kuşak' yazar ve sanatçılar sanat eserleri, filmler, romanlar ve anılar ya da melez 'postmemoirs', ebeveyn geçmişiyle ilişkinin tanımlandığı, çağrıştırıldığı ve analiz edildiği eserler üretmektedir. (Hirsch 2012: 3)
1974'ten bu yana Kıbrıs Rum eğitim sisteminin hedeflerinden biri, genç neslin işgal altındaki toprakları unutmamasını sağlamak ve birleşik bir ülke için mücadeleyi sürdürmek olmuştur. Δεν Ξεχνώ [Unutmam] olarak bilinen bu eğitim hedefi, okul müfredatına entegre edilmiş ve okul etkinlikleri ve törenlerinin bir parçası haline gelmiştir. Den Ksehno'nun öğretilmesi, Kıbrıslı Rum toplumunun 1974 olaylarına ilişkin anlatılarını yayarken, aynı zamanda Kıbrıslı Türk toplumunun bakış açılarını dışlamakta veya Kıbrıslı Türkler ile Türkler arasında hiçbir ayrım yapmamaktadır (Zembylas 2013: 19). Den Ksehno, Kıbrıslı Rumların günlük yaşamında önemli bir yere sahip olan bir sembol haline geldi. Örneğin, okul defterlerinde, kuzeydeki köylerin fotoğraflarında ve her akşam ana haber bülteninden önce gösterilen farklı bir köyün fotoğrafında. Yerinden edilenlerin evlerine dönme arzusunu ve Kıbrıslı Rum toplumunun ülkelerinin bir bölümünün Türk askerinin kontrolü altında olduğunu unutmama çabasını ifade etmektedir. Unutulmaması istenen şey “işgal altındaki köylerimizin, atalarımızın memleketlerinin, mezarlıklarımızın, işgal altındaki kiliselerimizin, işgal altındaki evlerimizin, bahçelerimizin, meyve bahçelerimizin anısıdır.” (Bowman 2006: 122).
Kıbrıslı Türk toplumuna gelince, belleğe ilişkin ana slogan, 1963'ten 1974'e kadar olan dönemde yaşanan olaylara atıfta bulunan ve Kıbrıslı Türkleri, Kıbrıslı Rumlara karşı verilen mücadelelerde hayatlarını feda eden şehitlerin fedakarlıklarını, Kıbrıslı Rumların vahşetini ve her zaman mevcut olan Kıbrıslı Rum tehdidini unutmamaya çağıran “Unutmayacağız” sloganıdır. Bu bağlamda, her sene, o yıllarda hayatını kaybedenlerin anısına adanmış bir hafta olan Şehitleri Anma ve Mücadele Haftası adı verilen bir dizi anma etkinliği gerçekleştiriliyor (Papadakis 2003: 265). Unutmayacağız, şehitlerin ve kahramanların fedakârlıklarını, mücadelelerini sürdürerek ve uğruna öldükleri şeyi, yani adanın kuzeyindeki toprakları terk etmeyerek onurlandırmayı şimdiki nesillere bir görev olarak vermektedir. Öte yandan, adanın kuzeyinde kendi kontrolleri altında bulunan bölgenin bağımsız bir devlet olarak ilan edilmesi iki tür toplumsal unutkanlık gerektirmektedir: Kıbrıslı Türkler artık güneydeki yaşamlarını ve evlerini unutmalı ve aynı zamanda Kıbrıslı Rumların şu anda yaşadıkları yerde eskiden yaşadıklarını da unutmalıdırlar.(Papadakis 1993: 144). Bu bağlamda, Kıbrıslı Türkler liderleri tarafından unutmaya teşvik edilmişlerdir. Genel olarak, Kıbrıslı Türklerden 1974 öncesi hayatlarını, özellikle de Kıbrıslı Rumlarla olan hayatlarını geride bırakmaları istendi. (Bryant 2012: 344)
Öte yandan, adanın yakın tarihine ilişkin bu iki versiyona alternatif olarak Kıbrıslılık kavramı önerilmiştir. Büyük ölçüde 1974 olaylarının ve adanın bölünmesinin bir sonucu olarak ve adanın yeniden birleştirilmesinin siyasi bir hedef haline geldiğinden dolayı, siyasi bir çözüme ulaşılmasının olmazsa olmaz bir unsur olarak görüldüğünden, vurgu adanın bağımsızlığına kaymıştır. Kıbrıslılık, adanın siyasi bağımsızlığına destek sözü veren bir ideolojidir. Adanın 1974'teki bölünmesinden sonra, iki toplumu birleştirmek ve yakınlaştırmak isteyenler tarafından kullanılan bir kavramdır. Kıbrıs'ın kendine özgü bir karakteri olduğu ve bu nedenle, Yunanistan ve Türkiye'nin adayı bağımsız bir varlık olarak görmeleri gerektiği fikrine odaklanmaktadır. Kıbrıs'ın bağımsızlığı veya özerkliği tarihi, siyasi, sosyal ve kültürel düzeyle ilgilidir - ancak nadiren (ve sadece en uç ifadesinde) Yunanistan ve Türkiye'den tamamen ayrılma şeklini alır. Dolayısıyla Kıbrıslılık, adada yaşayanların Yunan ya da Türk etnik kökenini inkâr etmez, ancak aynı zamanda etnik kimliklerinin ve dolayısıyla kültürlerinin de bir yandan onları Yunanlılardan ve Türklerden ayıran, diğer yandan da adadaki iki toplum arasında ortak bir zemin yaratan benzersiz özellikler kazandığını vurgular (Mavratsas 1997: 721).
Kıbrıs örneği, özellikle sürekli rota değişikliği ve geçmişe ve dolayısıyla geleceğe yönelik devamlı tutum değişikliği açısından gerçekten de ilginç bir örnektir. Kesin olan şey, Rumca ve Türkçe konuşan Kıbrıslıların kimlik arayışlarının ve adayla olan ilişkilerinin belirlenmesi sürecinin henüz tamamlanmamış olduğudur. Gelecekte adanın bütününde birlikte mi yaşayacakları yoksa bölünmüş bir adada ayrı ayrı mı yaşayacakları kesinlikle kendi muhakeme ve iradelerine bağlıdır.
Kaynakça
Assmann, Aleida, Cultural Memory and Western Civilization: Functions, Media, Archives, Cambridge University Press, Cambridge, 2011.
Assmann, Jan, Czaplicka, John, “Collective Memory and Cultural Identity”, New German Critique, Vol.65, 1995, pp.125–133.
Bowman, Jim, “Seeing What's Missing in Memories of Cyprus”, Peace Review, Vol.18, No.1, 2006, pp.119-127.
Canefe, Nergis, “Refugees or Enemies? The Legacy of Population Displacements in Contemporary Turkish Cypriot Society”, South European Society and Politics, Vol.7, No.3, 2002, pp.1-28.
Hirsch, Marianne, The Generation of Postmemory: Writing and Visual Culture After the Holocaust, Columbia University Press, New York, 2012.
Mavratsas, Caesar V., “The ideological contest between Greek‐Cypriot nationalism and Cypriotism 1974–1995: Politics, social memory and identity”, Ethnic and Racial Studies, Vol.20, No.4, 1997, pp. 717-737.
Papadakis, Yiannis, “Nation, narrative and commemoration: Political ritual in divided Cyprus”, History and Anthropology, Vol.14, 2003, pp.253-270.
Papadakis, Yiannis, “The Politics of Memory and Forgetting in Cyprus”, Journal of Mediterranean Studies, Vo.3, No.1, 1993, pp.139-154.
Psaltis Charis, Huseyin Cakal, “Social Identity in a Divided Cyprus.”, Understanding Peace and Conflict Through Social Identity Theory: Contemporary Global Perspectives, Springer 2016.
Rebecca Bryant, Yannis Papadakis (eds.), Cyprus and the Politics of Memory: History, Community, and Conflict, I.B. Tauris, 2012.
Reulecke, Jürgen, "Generation/Generationality, Generativity, and Memory", Erll A, Nünning A (ed.), Cultural Memory Studies: An International and Interdisciplinary Handbook, Berlin, New York: De Gruyter, 2008 pp. 119-126.
Rigney, Ann, "Portable Monuments: Literature, Cultural Memory, and the Case of Jeanie Deans." Poetics Today, Vol. 25, No. 2, 2004, pp.361-396.
Zembylas, Michalinos, “The Emotional Complexities of ‘Our’ and ‘Their’ Loss: The Vicissitudes of Teaching about/for Empathy in a Conflicting Society”, Anthropology & Education Quarterly, vol. 44, no. 1, Wiley, 2013, pp. 19–37.