1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. UNUTULAN BAYRAMLAR
UNUTULAN BAYRAMLAR

UNUTULAN BAYRAMLAR

Eylül benim en sevdiğim aylardan biri. Sonbaharın müjdecisi… Sonbahar ki; yaz boyu uyuşmuş duyguları canlandıran, birikmiş ilhamları dışa vurduran mevsim !.. Ama galiba onu da artık yaz aylarından saymamız gerekecek.

A+A-

 

 

 

 

 

 

 

                              

   Temmuz, sıcağını Ağustosa devredip gitmişti. Ağustosu da olanca bunaltıcılığına rağmen bitirdik çok şükür ve nihayet Eylüle ulaştık. Hava serinleyecek diye dört gözle beklediğim Eylül  geldi. Onun gelişiyle güneş, bazı bölgelerde zaman zaman bulutların arkasına saklandı; biraz yağmur yağdı ama hava sıcaklıklarında henüz fark edilir bir değişme yok. Sıcaklar hala devam ediyor.

     Eylül benim en sevdiğim aylardan biri. Sonbaharın müjdecisi… Sonbahar ki; yaz boyu uyuşmuş duyguları canlandıran, birikmiş ilhamları dışa vurduran mevsim !.. Ama galiba onu da artık yaz aylarından saymamız gerekecek. Malum; küresel ısınma her yıl biraz daha artıyor ve biz de bundan nasibimizi fazlasıyle alıyoruz. İçinde bulunduğumuz coğrafya, yerküre üzerindeki konumumuz; sıcaktan daha çok etkilenmemize neden oluyor. Hele bir de denizlerimiz olmasaydı halimiz nice olacaktı diye düşünmeden edemiyorum ve böyle bir avantaja sahip olduğumuz için şükrediyorum.

     Ramazan bu yıl Ağustosa denk geldi. Hem günlerin uzunluğu, hem de havanın tahammülü zor sıcağında oruç tutmak mutlaka zordu ama içlerindeki inanç muhakkak ki bu zorluğu oruç tutanlara fazla hissettirmedi. İnançlı olmak güzel bir şey…

     Bu ramazan ve bayram bana nedense çocukluğumdaki ramazanları ve bayramları hatırlattı. Hep derler ya bir yaştan sonra insan çocukluğuna özlem duyarmış. Belli ki bende de öyle olmuş. Ne yazık ki o günleri birlikte yaşadıklarımın bir kısmı yok şimdi. Aramıza yeni katılan sevdiklerimiz olsa da, kimse kimsenin yerini alamıyor.  Hayatımızdaki her insanın yeri başka. Kimseyi kimsenin yerine koymak mümkün değil. Hele anne ve babaların yerini kimse tutamaz; onların yarattığı boşluğu kimse dolduramaz. Annemle babamdı o zamanlar bayramların en önemli kahramanları. Evimizin direği ve temel taşları onlardı. Onlar artık yok!. Zamansız göçen abilerim yok!.. Bu yüzden buruk geçiyor bayramlar. Hepimizin artık bu dünyada olmayan sevdiklerimiz vardır mutlaka. Onları özlüyoruz; onlarsız geçen özel günlerde boğazımıza bir yumru takılıyor sanki. Yine de Tanrının bir lûtfu olsa gerek ki, onlara ait hatıralar imdadımıza yetişip bize teselli oluyor öyle zamanlarda.  Siyah-beyaz resimlerin çoğunlukta olduğu albümler çıkarılıyor dolaplardan, çekmecelerden ve her resim,  kâh tebessümle kâh hüzünle seyrettiğiniz bir anının perdesini açıyor gözlerimizin önüne. 

                                              *****

      Ramazan geldi mi evimizin havası değişirdi. Telaşlı bir sevinç kaplardı içimizi. Hele akşamüstleri; coşkuya dönüşürdü bu sevinç. Çünkü top atılacak, iftar edilecekti. Minarelerdeki kandiller topun patlamasını müteakip yanınca, sevinçli çığlıklar atardık mahalledeki diğer çocuklarla birlikte. Annem de babam da oruç tutarlardı. Annem bahçe işlerinden artan zamanı yemek yapmakla geçirirdi öğleden sonraları. İftar sofraları bile daha farklıydı o zamanlar. Mesela babam hoşafsız bir iftar sofrasına katlanamazdı. Mutlaka hoşaf da olacaktı masada. Erik hoşafı, üzüm hoşafı onun en sevdiklerindendi. Sahurda da kıymalı yumurta muhakkak olmalıydı. Babamın olmazsa olmazlarıydı bunlar. Her zamankinden daha zengin olurdu iftar sofralarımız. Altı kardeştik. Kolay değildi o zamanlar kalabalık bir aileyi geçindirmek.  Bu yüzden bütün gün babam da annem de bahçede çalışırlardı. Büyük kardeşler de okul olmadığı zamanlarda onlarla birlikte çalışırlardı. Salih abimle ben biraz daha şanslıydık. Evin küçükleri olduğumuz için bize biraz torpil geçilirdi, ama her zaman yapabileceğimiz işler verilirdi bize de.

      

      İftardan sonra babam camiye giderdi. Dönüşünü dört gözle beklerdik çünkü, mutlaka bir sürü yemiş ve lokumla dönerdi eve. Derken bayram telaşı başlardı. Evde esaslı bir temizliğe girişilirdi. Her taraf tepeden tırnağa elden geçirilirdi. Hepimiz hevesle katılırdık bu faaliyete. Daha bir heyecanlanırdık bayram arifelerinde çünkü yeni giysiler, ayakkabılar alınacaktı bize. Şimdiki gibi öyle her fırsatta kıyafet ve ayakkabı alınmazdı o zamanlar. Bu yüzden bayramlar bizim için çok özeldi. Bayrama birkaç gün kala babam bizi çarşıya çıkarırdı. Bütçesinin elverdiği kadar bir şeyler alırdı her birimize. Ayakkabıların o zamanlar nedendi bilmem ama, çok daha fazla bir önemi vardı bizim için. Arife gecesi heyecan dorukta olurdu, sabahı iple çekerdik adeta. Bayramlık giysilerimiz ve ayakkabılarımız başucumuzda, zor dalardık uykuya.

     

     Bir seferinde hiç unutmam babam bana bayramlık almayı unutmuştu. Çok içerlemiş ama hiçbir şey söylememiştim. Sabah uyandığımda annemin babamın elini öptüm. Babam suratımı asık görmüş olacak ki annemden sordu. Bana bayramlık almadığını öğrenince elimden tuttuğu gibi çarşıya götürdü. Türk dükkânları bayram dolayısıyle kapalıydı. Bir rum dükkânından bana bir çift ayakkabı aldı. Sonra da ve bir külah dolusu şekerleme tutuşturdu elime. Asabi olmasına rağmen çok hassastı rahmetli babacığım.

    

      Bayram sabahına başucumuzdaki  yeni giysilerin ve ayakkabılarının kokusu ile uyanmak ne güzeldi!. Elimizi yüzümüzü yıkayıp hemen bayramlıklarımızı giyerdik. Annem toprak avluyu ıslatıp süpürmüş olurdu o zamana kadar. Taze toprak kokusu ile yeni pişmiş kadayıfın kokusu birbirine karışırdı. O günler meğer hayatımızın en güzel , en kaygısız günleriymiş… Babam, bayram namazına, camiye giderdi daha gün ışımadan.  Kahvaltı için onun dönüşünü beklerdik. Evdekilerle bayramlaştıktan sonra annemle babam bizi önce yaşlı hısım- akrabanın elini öpmeye götürürdü. Sıkılırdık bu merasimden ama aldığımız bayram harçlıkları yüzümüzü güldürmeye yeterdi. Yaşlı ve akraba ziyaretlerinden sonra özgürdük. Mahalle çocuklarıyla birlikte konu komşuya el öpmeye ve bayramlık almaya koşardık. Ev sahipleri çeşitli şekerlemelerle karşılarlardı bizi ama yine de para vermeleri daha çok hoşumuza giderdi. Her aldığımız bayramlıkla yeniden sayardık paramızı. Şimdi anlıyorum ki bayramlık almak kadar, vermek de güzelmiş. Bana o eski bayramları hatırlattığı için de ayrıca güzelmiş.

 

      Şimdilerde bayramlar genelde tatil anlamı taşır oldu. Eski bayramları yaşatan kaç kişi kaldı bilmiyorum ama ne o coşku ne de bayramların gerçek anlamı kaldı. Eskiden nerede olursak olalım, bayramlarda ailelerimizin,  yakınlarımızın yanında olmak için şartlarımızı zorlardık. Bu dünyadan göçmüş yakınlarımızı ziyaret ederdik kabirlerinde, ( yine de en azından böyle günlerde bir zamanlar hayatımızda olan; bizim varlığımız için sırasında kendilerinden vazgeçebilen büyüklerimizi bir demet çiçekle, bir tütsü ile mezarları başında anmak kutsal görevimizdir. Ne acıdır ki  bazı mezarlıklara  belediyeleri tarafından gereken ilgi gösterilmiyor. Mezarlıklar bakımsız ve viran olmaya terkedilmiş durumda. “Kadir günü” annemle babamın ziyaretine gittiğim  Güzelyurt’taki  eski mezarlık, yürekler acısı durumda idi. Her tarafı  kuru otlarla dolu olması bir yana;  uzun zaman önce kırıldığı belli olan kocaman bir okaliptüs ağacının kabirlerin üstüne düşmesi ve bazı kabirleri adeta görünmez hale getirmesi; bazı mezar taşlarının yıkılmasına sebep olması mazur görülecek bir durum değildi. O ulu ağacın dallarını kabirlerin üzerinden kaldırabildiğimiz kadar kaldırdık da o işi yapması gereken oranın belediyesi idi.  Kutsal günlerde bile bir temizlik yaptırmaya gerek görmeyen belediye, belli ki diğer zamanlarda da bu konuda hiçbir şey yapmıyor; mezarlıkları es geçiyordu. Mezarlıkta bir çeşmenin bile bulunmaması ise  belediyenin başka bir ayıbı. Bazı belediyeler bu konuda çok ihmalkâr. İhmal kelimesi böyle bir saygısızlık için kullanılacak en hafif kelime olur sanırım. Bu dünyada hiç kimsenin ilelebet yaşamayacağını onlara hatırlatırken en azından bundan sonra gerekli hassasiyeti göstermelerini  diliyorum.)  yaşlıların ellerini öper, dualarını alırdık. Bugünse bayramlarda nereye gideceğimizin, nerede tatil yapacağımızın plânlarını yapar olduk. Çocuklarımıza bayramların önemini anlatacak kaç kişi kaldı bilmiyorum ama; değişenin aslında bayramlar değil, bizler olduğunu biliyorum.Hayat şartları değiştikçe alışkanlıklarımız da değişiyor.Yine de eski değerlerimizi hepten rafa kaldırmayalım ve hiç olmassa bayramdan bayrama da olsa onları hatırlayalım…Geçmiş de olsa hepinizin bayramını yürekten kutlarım.

  

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1919 defa okunmuştur