Ustasından bir kitap… Kıbrıs Türk Fotoğrafı’nın Kökeni…
Ustasından bir kitap… Kıbrıs Türk Fotoğrafı’nın Kökeni…
Neriman Cahit
Kadir Kaba…
Yıllardır… özen ve beğeni ile yakından izlediğim bir sanatçı… Bir usta… Fotoğraf, onun için bir ‘yaşam biçimi’ olmuş. Fotoğrafta ‘kendi stilini ve özünü yaratmış’ bir sanatçı…
Tüm gerekli şartların da çok ötesine geçmiş… Tam bir ‘profesyonel sanatçı…’ Londra’da, (1978-1981) yıllarında “Paddington College School of Photography’de gördüğü ‘Fotoğraf Eğitiminden’ sonra Fotoğraf Sanatı’nın tüm dallarında ‘Özgün sanatı’ ile var olmuş… Konusunda, sergiler, öğretiler, paneller, seminer, konferans ve kitap basımları ile çalışmalarını sürdürmüş… Kitapları yayınlanmıştır…
“KIBRIS TÜRK FOTOĞRAFI’NIN KÖKENİ.”
Bu O’nun, “Türkçe – İngilizce” olarak yayınladığı (241) sayfalık yeni kitabının ismi. Kitap, ‘Kültür Dairesi’ sponsorluğunda yayınlanmış. “Başlangıcından – Bugüne tüm Kıbrıs Fotoğraf Sanatı” ile ilgili verileri kapsayan mükemmel bir eser.
İnsan, yazılan / altı çizilen gerçekleri okudukça… O, eski güzelim fotoğraf ve kişiliklere, doğaya baktıkça… Yani, fotoğrafların inceliklerinin tadına vardıkça… aktarmak istediği düşünceleri yakalayıp etkilenmemek mümkün değil…
Özellikle de, bu kitaptaki siyah – beyaz fotoğraflardaki güçlü ‘fotoğrafik yorumların’ bazıları, bir öykü ya da roman kadar zengin içerik ile yüklü…
Ne yalan söyleyeyim, benim ‘siyah-beyaz fotoğraf’ hayranlığım bir o kadar daha artıyor…
***
Bu fotoğraflara baktıkça, ‘sanatın gücüne’ bir kez daha hayran oluyorsunuz… Yazıyı bitirirken, bu müthiş başarısından dolayı “Kadir Kaba’yı” kutlar…
Böylesi bir sanat eserinin size ve çocuklarınıza çok değerli bir “armağan” olacağının altını çizer… Ve…
Ve, Devlet ve Yerel Yönetimlerin, bu tür “Sanat Yaratıları” için kolları sıvamalarını dilerim… Çünkü sanat:
“BİLİM – FELSEFE ve SİYASET yanında… KÜLTÜRÜ OLUŞTURAN (4.) FAKTÖRDÜR…
***
Bu kitap gerçek bir ‘Kültür Serveti…”
Kaçırmayın derim…
////////////////////////////////////////////////////////////////////
Artık devir geğişmiş…
Gün be gün, ne de çabuk değişiyor her şey… Sadece dünyada değil… Ülkemizde de!
Artık, çok sevdiğim Lefkoşa’nın sokaklarında dolaşamıyorum…
Her şey karışık her şey devasa…
Sanki, her şey insandan daha güçlü…
İnsan, bu gücün gölgesinde kalıyor …
Ürkmüş… yorgun… çok yorgun…
Ve umutsuz…
Ekonomide, devir değişmiş… Artık, devir “DEV” boyutların devri…
***
Ve insan korkmuş, sinmiş…
Dünyanın neresinde olursa olsun, artık göz gözü görmeyen maddi ve manevi fırtınalar, seller ve üzerine gelen onca şeye “karşı” durmadan yol alması gereken, “yolcu” bir kuş!
Boranlara dayanabilen, başarıyla uçtukları farz edilenlerin dahi, kanatları o kadar yorgun ki!
Konabileceği, huzurlu bir yer olmadığı için de, hep uçmak zorunda…
Ve, hedefe asla varamayacağını bile bile; çünkü, belirli bir hedef yok… Hedef o kadar değişken ki!
Bütün kararlar, bütün hedefler, sevdalar hep yarım kalmaya mahkum… Çünkü kimsenin vakti ve takati yok artık onları tamamlamaya… Yanı başındakinin, en yakınındakini, canının içindekini dahi tanımaya nicedir vakti yok!
İnsanın, kendini dahi anlamaya, sevmeye ve tanımaya da…
Yitirdiği o kadar çok şey var ki!
***
O VEDA
Adem ve Havva’nın o en eski ve “acımsı” yalnızlığına dönüş mü bu…
Sürekli bir şeyler yitirmek, yerine bir şey konmadan… konamadan.
Hiç unutulamayacak şeyler var oysa…
Unutmak isteyip de unutamadığımız onca şey…
Ve, hiç hatırlamadıklarımız…
Daha doğrusu hatırlamak istemediklerimiz…
Ama, ömrümüz boyunca peşimizi bırakmayanlar…
Ve…
Yaşanması gerektiği halde, hiç yaşanmayan, yaşanamayan… yaşanmayacak olan… O veda…
Hiç tamamlayamayacağımız o şarkı…
***
Sahi, ne kadar oldu – bırakın sevdiklerinizi – kendinizle göz göze gelmeyeli…
Yeniden düş kurmayalı… Ütopyalar geliştirmeyeli…
Artık, bu bomboş, hedefsiz, sevgisiz, ütopyasız dünya yoruyor insanı…
Birbirinin tıpatıp aynı olan merdivenleri çıkmak…
Aynı şeyleri yemek, seyretmek ve önümüze sürülenleri paylaşmak…
Aynı heyecanı, sevgiyi, ütopyaları paylaştığımız bir insanla değil… Yapayalnız…
Ya… pa… yal…nız…
***
Tanrım, hani yalnızlık sana…
Sadece, sana aitti…