Ütopya
Denizin üzerinde, suyun yavaş ve nazik hareketleri ile hafifçe savruluyorum. Burada dururken iç dünyamdan gelen sesleri ve düşünceleri dinleyerek vakit geçiriyorum. Aniden bir büyük dalga geliyor ve...
Her insanın yaşamı, kendisine giden bir yolu, patikayı temsil eder. Hiç kimse tam olarak kendisi olamamıştır. Fakat herkes kendisi olmak için, daha doğru bir deyiş ile, olabileceğinin en iyisi olmak için çabalayıp durur. Fakat her insan doğumunda kırıp, dışarı çıktığı, kabukların veya gelişmemiş, geçmişine ait kalıntıların bir kısmını yaşamı boyunca yanında taşır. Bu kalıntıların bir kısmı evrimleşerek o kişinin insanlığının bir parçası haline gelirken, bir kısmı kurbağa, kertenkele veya bir karıncanın kalıntıları gibi gelişmeden kalır. Bazıları belden yukarı insan, belden aşağı balık olarak gelişebilir. Bunların her biri doğanın insan yaratımındaki temellerini simgeler. Hepimizin kaynağı aynıdır; annelerimiz. Hepimiz aynı kapıdan geçip bu dünyaya geliyoruz. Fakat hepimiz derinlerimizdeki farklı bir deneyim ile kaderini gerçekleştiririz. Belki birbirimizi anlayabiliriz ama kendimizi anlayabilecek tek kişi biziz.
Herman Hesse – Demian
---------------
Denizin üzerinde, suyun yavaş ve nazik hareketleri ile hafifçe savruluyorum. Burada dururken iç dünyamdan gelen sesleri ve düşünceleri dinleyerek vakit geçiriyorum. Aniden bir büyük dalga geliyor ve tüm düşüncelerim bir kenara saçılırken dalgayla boğuşmaya başlıyorum. Tam rahatlayıp nefes alırken bir dalga daha geliyor. Kurtulamayacağımı düşünmeye başlıyorum. İçime sular doluyor ve artık dalgalara direnemeyip kendimi bırakıyorum.
Önce öldüğümü, sona erdiğimi düşünüyorum ama sonra derinlere doğru yeni bir yolculuğa çıktığımı fark ediyorum. Korkacak bir şeyin olmadığını anlayınca kendimi derinlere bırakıyorum. Ben derinleştikçe ışık yavaşça azalıyor. Daha derine ve ileriye doğru akmaya başlıyorum.
Okyanusun derinliklerinde, yaşamın yeni bir maske ile tezahür ettiği bu derin evrende ilerliyorum. Daha derine doğru daldıkça, suyun rengi koyulaşıyor. Farklı yaşam formları, ışıklı parlaklıklarıyla gözlerime parlıyor. Derine gidiyorum, daha derine.
Karanlık koyulaşırken bir kayalığa rastlıyorum. Kayalar, birçok şeyi gizliyorlar ve gizlenen her şey beni izliyor. Ben kayaların yanından daha da derinleşiyor, bu dünyanın tüm hallerinden ve durumlarından gittikçe uzaklaşıyorum. Tüm düşüncelerim ve inançlarım suyun yüzeyinde bir yerlerde dalgalarla didişmeye devam ediyor.
Daha derinde bir mağara gözüme çarpıyor ve ona doğru ilerlerken merak duygusu zihnimi kaplıyor. O çocukluğumda evin değişik, karanlık noktalarında keşfettiğim gizli yerlerin verdiği duygu çıkıp geliyor. Onu takip ediyorum ve tünelde daha derine doğru ilerlerken, artık suyla birlikte derine doğru aktığım bir noktaya geliyorum. Derine inmek için daha fazla gayrete ihtiyacım yok. Nefes alabiliyorum ve rahatım. Kendimi suyun akışına bırakıp keşfetme duygusuyla derinlere doğru ilerliyorum.
Artık dünyanın endişelerinden, dertlerinden çok uzağım. Nereye gittiğimi bilmesem de, geri dönüp dönemeyeceğimi bilmesem de gidiyorum. Yavaş yavaş akış duruyor ve sonunda kendimi havada ağırlıksız bir şekilde asılmışken buluyorum. Yerçekimi yok ve ortam geniş. Bu boşlukta bir süre yüzerek ve uçarak denemeler yapıyorum.
Burada keşif yaparken, bir anda önümde kayaların arasından kocaman bir pencere açılıyor. Bu pencerenin önünde bir çeşit sinema perdesi var ama yine de pencere görünümünde. Pencereden açık mavi bir gökyüzü ve koyu mavi bir deniz görünüyor. Martı sesleri de geliyor. Bir anda görüntüler değişiyor ve yaşamımdan çeşitli kesitler sinema perdesinde oynamaya başlıyor. Onlara bakıyorum ve düşünüyorum; bu ben miyim? Ben gerçekten bunu yaşadım mı? Bu oldu mu? Hatırlayamıyorum. Geçmişi hatırlayamıyorum. Bu seviyede gördüğüm Buradan görünen her hikaye bana yabancı geliyor. Ben bunları yaşamadım. Fark ediyorum. O zaman ben ne yaşadım? Ben kimim? Ben kimdim? Neden o kişi olmak istedim? Bilemiyorum. Neyse bunu da geçiyorum çünkü anlamam zaten mümkün değil. Tüm filmi detaylarıyla izliyorum. Her şey çok uzun sürede olmuş olmasına rağmen film çok hızlı bir şekilde bitiyor. Bu kısacık anda karşılaştığım tüm insanları tek tek görüyorum. Onları ilk kez anlıyor ve kabul ediyorum. Daha önce burada göründükleri gibi görünmemişlerdi.
Sonra o penceredeki sinema perdesi kalkıyor e pencere önümde açılıyor. İçinden yakıcı bir ışık bana yansıyor. Açık mavi iki göz içime bakıyor ve beni çekiyor. Onun ne olduğunu göremiyorum ama gördüğüm şey, içine adım atmam için yeterli. Adımımı atıyorum ve işte oradayım.
Düşlediğim özgür dünyada. Kanatlarımın olduğu, sınırlarımın olmadığı dünyada. Işığın olduğu, karanlığın olmadığı dünyada. Zamanın olmadığı sadece her şeyin olduğu gibi olduğu dünyada. Sadece değerli olan şeylere değer verilen dünyada. Her şeyin benim olduğu ve aynı zamanda herkesin olduğu dünyada. Karşı tarafın olmadığı, her şeyin birbiri ile aynı tarafta olduğu dünyada. Zorlukların ve gelgitlerin, üzerinde sörf yaptığımız bir akışın olduğu dünyada. Öfkeye gerek olmadığı, tamamen uyanık olduğumuz bir dünyada. Tek kuralın sevgi olduğu bu dünyadayım.
Benimle birlikte düşleyin. Bir an için düşünün. Nasıl olurdu? Özgür olsak, sevgi olsak nasıl olurdu? Bir olsak, dengede olsak nasıl olurdu? Benimle birlikte düşleyin bebek gibi saf olsak nasıl olurdu? Çocuk gibi neşeli olsak ne olurdu? Bu dünya nasıl olurdu? Sadece gözünüzü kapatın ve düşünün. Silahların değil çiçeklerin olduğu, binaların değil ağaçların olduğu bu dünyada, en ileri teknolojinin sizin bedeninizin içinde olduğu bilgisi ile sadece var olsanız ne olurdu? Gözünüzü bu dünyaya açsanız neler görürdünüz? Neler yaşardınız?
Sizce bu bir ütopya mı? Şu an yaşadığınız dünyaya bir bakın. Burası ütopya değil de o mu ütopya? Gerçekte, şu an bu çevrede yaşayabilmemiz ütopyadır. Dengemiz bozulmuşken ayakta durabiliyor olmamız bir ütopyadır. Bizi biz yapan şeyi unuttuğumuz halde kendimizi bildiğimizi düşünüyor olduğumuz asıl ütopyamızdır. Şu an olduğumuzu düşündüğümüz her şey asıl ütopyanın, illüzyonun kendisidir.
O halde, neden olmasın? Neden herkesin istediği bu dünya bizim olmasın? Bunun olabileceğine inansak, bunun için çalışmayabilecek tek bir insan olabilir mi? Bunun olmasını engelleyen bizim olamayacağına inanmamızdan başka ne olabilir? Her birimiz, bunun için uyumalı, bunun için uyanmalı, bunun için yemeli, bunun için içmeli ve sadece bunun için nefes almalıdır. Yaptığı her şeyi yapmaya devam etmeli ama aklında bu düşüncenin bir parçası kalmalıdır. Bunu yapmayışımızın sebebi inanmamamızdır. Herkes bize kötü olduğumuzu söyledi. Hatta filozoflar, psikoloji uzmanları, doktorlar, bilim adamları insanın doğasındaki kötülüğe inandı. Ailemiz bize “kötü çocuk” gibi davrandığı için, hep “hatalı” olduğumuzu kanıtladıkları, “yanlış davranışlarımızı” eleştirdikleri ve derin sorularımızı “anlamsız” buldukları için, biz kendimizi kötü gördük. İçinde olduğumuz dünyayı da bunun üzerine inşa ettik. Ailemiz bize ceza verdiğinde, bizi suçladığında veya biz kendimizi suçlu hissettiğimizde, her şeyi hak ettiğimizi düşündük. Çünkü aileleri de onlara aynısını yaptı.
İçinize bakın ve en derindeki niyetinize bakın. Kötülük bulabilir misiniz? İçinizde derinlerde kötülük, yanlışlık ve suç yoktur. Her şey olması gerektiği zamanda ve yerde olmuştur. Ama diğer insanların içinde görebiliyoruz. Çünkü kötülük her zaman dışarıda algılanmaya daha müsaittir. Halbuki o bizim kötülüğü gördüğümüz kişi de kendi içine baksa ve derin niyetini gösterse, orada kötülüğün olmayacağını göremeyecek olan tek bir göz yoktur. O en derinde kötülüğün, olumsuzluğun ve kederin olmadığı yeri gördüğümüzde ve bunu birbirimizle paylaşabildiğimizde, bunu diğer insanlarda da kabul ettiğimizde dünya bizimle birlikte değişecek. Korkunun yönettiği dünya yıkılacak. Yerine sevginin hüküm sürdüğü yeni dünya gelecek. Bakış açımızdan başka hiçbir şey değişmemiş olsa da tüm dünya bizimle birlikte yeni bir şekle bürünecek.
Bilincinizin duvarlarını yıkın. Hiçbir duvar kalmayana kadar herkesi kabul edin. Kabul edemeyeceğiniz şeylerin bile normal olabileceğine dair sadece küçük bir ihtimal verin. Tüm duvarlarınızı yıkın, arkasından perdeler çıkacaktır. Tüm perdelerinizi yırtın, arkasından gerçek çıkacaktır. Ama önce duvarlar var, gerçek sonra gelir. Çünkü gerçek; duvarların olmadığıdır. Gerçeği görmezseniz duvarlar gerçek görünür. Tek amacınız, göreviniz bu olsun. Her şeye farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışın ve onları yeniden değerlendirmekten çekinmeyin. Sizinle birlikte her şeyin göreceksiniz.
Sevgi ve ışıkla kalın...
HAFTANIN ÖNERİLERİ
Herman Hesse – Demian
Tayfun Topaloğlu – Dalgaları Aşmak
Marianne Williamson – Sevgiye Dönüş