1. HABERLER

  2. SİYASET

  3. ‘Üvey Ana...’
‘Üvey Ana...’

‘Üvey Ana...’

“Böyle ‘ana’ya en fazla‘üvey ana’ denir”

A+A-

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ceyda Karan, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra patlak veren 'yavru- ana' tartışmasını yazdı.

"Türk hükümeti son 3-4 yıldır KKTC’de kültürel kimyayla oynamaya girişti. Kıbrıslı Türklere ‘dinsiz’ muamelesi yapılarak adada cami seferberliği başlattı. Bugün adada okuldan çok cami var. Türkiye’den atanan imamlar kapı kapı dolaşıp çocukları Türkiye’deki Kuran kursu kamplarına almaya girişti, ‘çok çocuk’ politikasıyla Türkiye göçmenlerinin sayısı katlandı"ğını yazan Karan'ın yazısı şöyle:

 

‘Üvey Ana...’

Sırada Kıbrıs Türkleri var… Bağırıp çağırma, misilleme tehditleri ve hep aynı klişe nida üzerinden yürütülen Türk dış politikasının son meşgalesi KKTC. Neymiş? KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı şu hamasi ‘yavru vatan’ sözlerine itiraz bayrağı açıp ‘kardeşlik esaslarına dayalı, kişilikli ve eşit ilişki’ istemeye cüret etmiş. Aldığı yanıta bakın: “Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu... KKTC yavrumuzdur, yavrumuz kalacaktır.” Böyle buyurdu Türkiye’nin Cumhurbaşbakanı...

Mustafa Akıncı, KKTC’de şu meşhur ‘milli iradenin’ tezahürü olarak yüzde 60’la seçilmeyi başardı. Kuzey Kıbrıs’ın belki de en içten, en çözüm odaklı lideri... 1980’lerde Lefkoşa’nın Türk kesiminin belediye başkanlığını yürütürken Rum muadili Lellos Demetriadis ile birlikte sergilediği işbirliğiyle ‘barış ve çözüm şampiyonu’ olarak nam salmıştı.

Akıncı, Kıbrıslı bir gazeteci dostumun dünkü telefon konuşmamızda aktardığı üzere “çetin ceviz”. Belki de bu sebeple altında kalmadı son nidanın. “Neden rahatsız olunuyor kardeş ilişkisinden? Bu yavrunun büyümesini istemiyor mu Türkiye? Biz hep yavru mu kalalım? Ayakta durmasını beceremeyelim mi? Artık yetişkin bir insan olmayalım mı?” tepkisi eşliğinde ekledi: “Ne söylüyorsam arkasındayım.”

Akıncı, mayıs başında başlayacak BM gözetimindeki müzakerelerde tarihi tekerrürden ibaret makus talihi değiştirmek istiyor. Adada statükonun devam etmemesi, güven artırıcı önlemlerle desteklenecek çözüm odaklı bir siyaset izleyecek. İşi kolay değil. Uluslararası planda çözümsüzlüğü Türk tarafına yüklemek ayıp olur elbette. Türkiye bu konuda çok çaba sarf etti. Ama gücü yetmedi.

Bu seçimlerin sonuçlarıysa Türkiye’nin bugün Kıbrıslı Türkler için ‘güvenceden’ çok ‘yük’ haline gelmesinin tezahürü. Ankara, uluslararası çözümü getiremeyeceğini anladığından beri KKTC’ye ‘müstemleke muamelesini’ derinleştirdi. Adayı en son 2012 Haziranında ziyaret ettiğimde ‘bir sorup bin ah işitmiştim.’ Ama sorun iki başlıkta özetlenebilir. 1- Toplum mühendisliği 2-Adanın topyekûn sömürgeleştirilmesi.

Türk hükümeti son 3-4 yıldır KKTC’de kültürel kimyayla oynamaya girişti. Kıbrıslı Türklere ‘dinsiz’ muamelesi yapılarak adada cami seferberliği başlattı. Bugün adada okuldan çok cami var. Türkiye’den atanan imamlar kapı kapı dolaşıp çocukları Türkiye’deki Kuran kursu kamplarına almaya girişti, ‘çok çocuk’ politikasıyla Türkiye göçmenlerinin sayısı katlandı.

Bu girişime ekonomik tasallut eşlik etti. Salt KTHY’nin (Kıbrıs Türk Hava Yolları) içinin boşaltılması da değil. Adada Türkiye’den büyük sermaye palazlandırıldı. ‘Sabah cami, akşam kumarhane otelleri’ açılışları, tesettür otelleri gazlandı. Tesislerin arazileri Türkiye sermayesine vergiden muaf dağıtılırken taşı, tuğlası, kapısı hatta personeli Türkiye’den taşındı. Yerli sermayeye kan ağlatıldı, Türkiye’ye mal sokmaları ‘deveye hendek atlatmaktan zor’ hale getirildi. Kıbrıslılar için Mersin Limanı epeydir ‘Mersin Duvarı’... Akıncı’nın seçilmesi işte bu gidişata ‘dur’ denilmesidir. KKTC’nin yeni liderinin Türkiye ile karşılıklı saygıya dayalı, kişilikli bir ilişki istemesi ise ‘Türkiye düşmanlığı’ndan değil, Kıbrıs Türk toplumunun kendi kendine yetecek bir yapıya kavuşması hedefinden...

KKTC’ye ‘yavru vatan’ muamelesi en büyük kötülüktür. Mustafa Akıncı’nın Kıbrıslı Rumlarla halkı adına rahat ve açık yüreklilikle konuşabilmesi için Türkiye’ye düşen, KKTC’ye koşulsuz destek vermektir. Ekonomik yardımları kendine yeter bir ekonomi kurması için yönlendirmek ama bunu ‘kardeşçe’ yapmaktır.

Kıbrıslı Türkler için ‘yavru vatan’ hamaseti, Cumhurbaşbakanı’nın birkaç yıl önceki ‘besleme’ sözündeki aşağılamayı gizlemeye yeter sanmayın. Böyle ‘ana’ya en fazla ‘üvey ana’ denir. Kıbrıslı kardeşlerimize bir borcumuz var, 1974’ten bu yana ‘yavru’muz görmek yerine artık adam yerine koymak. Biz adam yerine koymazsak dünya ne diye koysun!

 

Bu haber toplam 22267 defa okunmuştur