1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Uykularımız çalınırken
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Uykularımız çalınırken

A+A-

"Eşyalarımı değil yalnızca, uykularımı da çaldılar" diyor, Avukat Ayşe Öztabay.

En önemlisi de herkesi kendi güvenliğini sağlamaya çağırıyor.
Korumasız kaldık.

"Güvende değiliz çünkü şartlar ihtiyaçlı insan yaratıyor."

“Yankesiciydik biz, adaya geldik, dört beş sene oldu, yerleştik, açız”
diyormuş soyguncular…
Biri 15 yaşında henüz…
Ayşe Öztabay gitmiş, aileleriyle de görüşmüş.
“Yıllarca bu insanların rehabilite olması için uğraştım ama gözü dönmüş bir kitleyle birlikte yaşıyoruz, tam bir yağmacılık var…”

Geçenlerde bir öğretmen anlatmıştı, 14 yaşındaki öğrencisi tehdit etmiş, “sen benim hangi aşiretten olduğumu biliyor musun” demiş.
“Ben senin arabana bakar anlarım, apartmanda mı yaşıyorsun, villada da mı?”
Ne demek istemişse çocuk…

***
Ne kadar manidar değil mi, Kıbrıs’ın yalnızca kuzeyinde kırk bin asker olduğu konuşuluyor.
Nereye baksanız askeri bölge… Cephanelik dört bir yanda… Daha birkaç hafta evvel savaş uçakları uçtu, tanklar yürüdü, çevik kuvvet tozu dumana kattı.

Demek ki neymiş, insanın kendini güvende hissetmesi, huzurla uyuması, yaşadığı ülkede kaygısız nefes alması için top, tüfek, cephane, asker yetmezmiş!

Sokak ortasında mastürbasyon yapan adamın ya da fırından çalınan kebapların girdabında en önemli sorunumuz “güvenlik” olmuşsa iyice düşünmeliyiz. Bir sürücü akşamüzeri saat 5 buçukta 301 promil alkol tesiriyle bir yayayı eziyorsa ya da otobüste kız öğrenciyi tacizden tutuklanan adam “bana 5 yılda yurttaşlık verdiler” diyorsa can güvenliğinden söz edemeyiz.

İki cezaevi yetmiyorsa suçlulara, öğrenci yurdu hapishaneye dönüştürülmüşse ve 100 Afrikalı "sınır dışı" için bekliyorsa, bunun temel sebebi uluslararası toplumun dışında bırakılmak, yalan bir siyasete sarılmak, sürdürülemez bir düzeni kollamaktır.
Kayıt dışılığı içselleştirmektir bunu sebebi…

***
Gelir dağılımındaki uçurum büyüdükçe güvenlik sorunu artacaktır.
Nüfusu kontrol altına alamazsak eğer…
Adil paylaşamazsak kaynakları…
“Üniversiteler sektörü” diyerek öğrenciyi para görürsek yalnızca…
Nitelik, kalite, kriter, ölçü, disiplin gibi kavranmalar hayat değerlerimiz olmazsa…
Yasa dışı bahis işlerini kutsarsak…
Kendi ülkemizi “yönetemediğimiz” gerçeğini görmezsek…
Söz hakkımız yoksa eğer…
İrademiz yitikse…
Mülk ihtilaflı, toprak kuşkulu, devlet korsansa…
Garantör de asker de size güvenlik sağlamaz.

***

Bir yanda “kapa para” kıskacı var; casinosu, mafyası, tefecisi, baronuyla “arka bahçe”ye dönüşmüş yarım ada… Öte yanda kameralar ve alarmlarla donatılmış evler, iş yerleri… Sokakta yalnız yürümeye korkan insanlar var. Bir bakınız geceleri, göreceksiniz, onca kişi elinde sopasıyla çıkıyor yürüyüşe…

“Kendini güvende hissetmek” bununla da sınırlı değil yalnızca…
Ne kadar güveniyorsunuz yediğinize, içtiğinize…
Santral bacası zehir kusuyor yıllardır…
Yollara, kavşaklara, trafik ışıklarına ne kadar güveniyorsunuz?
Okullar çocukların başlarına yıkılıyor örneğin…
Kanalizasyonlar taşıyor, köpekler başıboş…

***
Evet, uykularımızı çaldılar bu düzende…
Huzurumuzu çaldılar…
Yurdumuzu çaldılar aslında…
 


Mesai!

mesai.jpg

Belçika'da haftada 4 gün çalışma seçeneği yürürlüğe girdiğinde çok konuşulmuştu.

Tutmadı.

Mesai saatlerini 5 gün yerine 4 günde tamamlama imkanını Avrupa Birliği içinde tanıyan ilk ülke olmuştu, Belçika... 38 saatlik mesaiyi haftanın 4 gününde tamamlamak isteyenler, 3 gün tatil yapabilecekti.

İnsan kaynakları danışmanlık şirketi Securex'in araştırmasına göre bu yeni sistemi kabul edenler çalışanların oranı yüzde 1 bile olmadı. Şu anda çalışanların sadece yüzde 0,73'ü haftada 4 gün çalışma sistemi içinde...
Niye biliyor musunuz, çünkü çalışanlar, işyerlerinde hizmetin aksadığını gördüler, organizasyonun çöktüğünü…

***
Peki, kuzey Kıbrıs'ta uygulamaya giren "tek mesai" sizce sonuç verdi mi?
Hizmeti düşünmesek eğer evet!

Örneğin "tam gün" eğitimde yemekhane sorununu ısrarla gündeme getiren sendikalar, tek mesaide bu sorunu görmezden geldi.

"Tek Mesai" sistemi sonrası yurttaşın hizmet hakkı ya da süresi araştırıldı mı acaba?

Denetim özürlü bu ülkede, iyice daraldı süre...
Sağlıkta hiç bilmiyoruz zaten örneğin hekimlerin mesaisi nedir acaba...

Sağlık Bakanlığı da söylemiyor, Tıp-İş ya da Tabipler Birliği'de...

“Tek Mesai”nin 8'de başladığı, 3 buçukta bittiği söyleniyor ya...

Ne 8'de başlıyor...

Ne de 3 buçukta bitiyor.
Ortak sırrımız bu!

Kimi emek yoğunluklu dairelerde, önündeki tabağı kaşıklarken çalışanlar, iş yetiştirme telaşını yaşıyor. Kimileri de üç buçuk gibi "özel işinin" başına geçiyor, koşa koşa...
Trafik kaosu ayrı bir dert…

Bir de “mesai” denince yalnızca “kamu” anlaşılıyor ülkemde…
Gerisi nasılsa “köle...”

***
Maaş, barem, terfi, saat değil de “yurttaşın sorununu çözmek ve hayatını kolaylaştırmak” olmadıkça odağımız…
Hani “verimlilik” diyorlar…
O zaman ne anlamı var, mesainin…


Yol açmak güneye, krizle!

yol-acmak-guneye.jpg

"Bindiği dalı kesmek" en meşhur atasözlerinden biridir.

O dalı kesersen, düşersin...

Son 9 ayda elli kişinin kurdelesini kestiği Ercan'dan değil Lokmacı'dan, Kermiya'dan, Derinya'dan, Akyar'dan, Yeşilmark'tan, Pergama'dan geliyor turist...

Esnaf'a müşteri de oradan geliyor, ekonomiye kaynak da...

Diyalog'ta Raif Doğru'nun haberinden not etmişim, Ocak-Eylül döneminde hava ve deniz yoluyla gelen turist sayısı 1 milyon 328 bin olmuş. Aynı dönem güneyden kuzeye geçişler 5 milyon 807!

Farka bakar mısınız?

Buna rağmen Lefkoşa'daki Kermiya / Metehan barikatı tam bir işkence olmaya devam ediyor.

Üstelik genişletme imkanı var, çünkü sağı, solu askeri bölge zaten...

Lefkoşa yeni bir geçiş için bas bas bağırıyor.

Gündeme dahi almıyorlar.

Pile'deki yöntemi mi izlemek gerekiyor acaba, yol açmak güneye, krizle, zorla...

Bu yazı toplam 2676 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar