“Uykumda ölür kalırsam, bu mektup arşivinizde dursun"
Paranız yoksa derdiniz var.
“Devlet” yok çünkü…
Sosyal devlet diyorlar ya…
Kuyruklu yalan!
Hele sağlıkta…
Hele eğitimde…
“Pek çok sağlık sorunu olan ve bunlar için Burhan Nalbantoğlu hastanesinden hizmet almaya çalışan biriyim. Yaşadığım problemlerle ilgili şikâyetimi Sağlık Bakanlığına dilekçe ile başvurarak dahi çözüme ulaştıramadım” diyor okurum…
Kamile Uyar’ın yaşadıkları pek çok insanın hikâyesi aslında…
“Bu sabah hastanede 20 Kasım 2024’de alınmış, 10 Aralık saat 09:30 kardiyoloji randevum, bir başka hekimin 37’nci randevusuna eklenmek istendi.”
Hâlbuki…
Yine kamu doktorlarının özel kliniklerinden hemen ertesi gününe randevu alabilirdi.
Hastanede “mesai” yok sonuçta…
İnsanlar niye “Acil”e yığılıyor sandınız!
***
Bakınız neler söylüyor Kamile Uyar…
“Eylül ayından beri uğraşıyorum kardiyolojide bir hekime görünmeye…
Olmuyor…
Sabahın köründe yollara düşüp geri dönmek zorunda kalmak, inanın bir tansiyon hastasına hiç de iyi gelmiyor...
Olur ya ben de çokları gibi uykumda ölür kalırsam, bu mektup arşivinizde dursun... Ailem arkadaşlarım biliyor zaten ayrıntıları…”
İnsan bu yazılanlar karşısında neler hisseder?
Üstelik son yirmi senedir defalarca bu gerçekleri yazmışız.
Ne değişmiş?
Hiç!
***
Sağlık bakanlığına dilekçe verdiğinde "Keşke önce Başhekimle konuşsaydınız" denmiş.
O dilekçeye de yanıt gelmemiş zaten…
İnsan değilsiniz bu ülkede bir tanıdığınız yoksa…
Birileri araya girmezse eğer…
“6 aylık süre zarfında doktor odası belirlenmesinden tutun da kapıdaki görevlilerin kaba tavırlarına, kayıt bankosunda randevu karışıklığından iptaline yaşamadığım kalmadı… Zaman zaman yazılarınızda, kocaman bir sorunu birkaç cümlede özetleyiverişiniz hep dikkatimi çeker. Mümkünse bu sorunu bir de siz özetlemeye çalışın.”
Mümkünü yok!
Çünkü bu ülkede sorunların özeti yok…
Özet olan hayatlarımız.
Hep yinelerim, sağlığın en önemli mağduru hastalardır ve en az söz hakkına sahip de onlardır.
Gerçeği görmek ama görmezden gelmek, bilmek ama yanlışta ısrar etmek, yasalara uymak yerine o yasalardan kaçmak için düzenek kurmak ve düzensizliği normalleştirmek organize kötülüğün sonucudur.
Hekim mesleğinin insan hayatı üzerindeki etkisine, kutsallığına ve sıradan yurttaşın bunun karşısındaki ürkekliğine yaslanan “piyasacı” yaklaşım daha ne kadar sürdürülecek?
“Kamu-özel arasında” yaşanan delice telaş, koşturma, kaçış, eşitsizlik, yasa ve etik dışılık sağlık sistemini örseliyor. Halkın hastaneleri piyasacı sistemin “ön bürosu” olmaktan kurtarılamıyor.
“Sevilmiyoruz, sevmiyoruz, önemsenmiyoruz ve bize ne olduğu kimsenin umurunda değil.”
İşin aslı bu…
Bitmeyen derdimiz: Yurttaşlık
Bir mektup da yurttaşlıklarla ilgili…
Her gün en az 2 kişiye “havadan” yurttaşlık verildiğini yazmıştım.
“İstisnai” güya!
Kıbrıs'a dair hiçbir gailesi, kültürü, geçmişi, değeri, anısı, bilinci olmayan en az 2 kişi "yurttaş" yapılıyor, her gün...
Son bir senede 4 bin 431 "KKTC yurttaşlığı" verilmiş, doğal yurttaşlıklar dışında...
Her yıl 3 bin 500 yeni çocuk doğuyor…
4 bin 500 yabancıya da yurttaşlık veriliyor (!)
Doğumla değil yurttaşlıkla çoğalıyoruz.
***
Emekli Albay Hakan Bural kendi durumunu özetliyor.
“Cenk bey merhabalar. Sizin yazılarınızı zevkle okuyorum. Ben Emekli Albay Hakan BURAL. 2015 yılında emekli olunca GAÜ’de eğitim gören oğlumuzun yanında olmak için eşimle birlikte adaya geldik. Bu zamana kadar Girne’deki evimizde sürekli olarak oturum izni ile ikamet etmekteyiz. Ben aynı zamanda 1980 Lefkoşa Türk Lisesi mezunuyum, 1987-1989 yıllarında Güzelyurt/ Mevlevi de Topçu Subayı olarak görev yaptım.
Eşim ise Kıbrıs Gazisi (Astsubay)bir babanın kızıdır. Kanunda istisnai vatandaşlık bölümünde yer alan ‘Kıbrıs Gazisi eş ve çocukları vatandaş olabilir’ maddesi gereği eşim Vildan BURAL 2017 yılında vatandaşlık başvurusunda bulundu ve bütün işlemlerin sonuçlanmasına rağmen vatandaş olamadı.
Sayın İçişleri Bakanı ile konuşmamızda kendisi ‘çok sayıda başvuru olur bu nedenle yapmıyoruz’ dediğinde ne kadar çok üzüldüğümüzü anlatamam. Birçok yabancı uyruklu insan bir şekilde vatandaş yapılırken bu topraklarda savaşmış ve bize emanet bırakmış bir gazi kızı vatandaş yapılmıyor. Bu toprakların kazanılmasında hiç bir katkısı olmayan ve hazıra konan Rus’u, Ukraynalısı vatandaş oluyor, Kıbrıs Gazisi bir babanın kızı vatandaş olamıyor. Bu nasıl bir çelişkidir anlamak mümkün değil. Sizinle bu duygularımı paylaşmak istedim.”
***
Yurttaşlık yasası mutlaka değişmelidir.
Bir ülkede çalışmak yurttaşlık hakkı kazandırmamalı…
Hele hele “istisnai yurttaşlık” nedir?
Çok daha açık kriterler olmalı…
Bana sorarsanız, doğum ve belirli bir süreyle sınanan evlilik dışında da yeni yurttaşlık verilmemeli artık…
Çok özel durumlar için de kriterler kesin olmalı…
Bakanlar Kurulu ya da Bakanlık onayı ortadan kalkmalı…
Özel kriterler için de Meclis’te “oybirliği” koşulu getirilebilir.
Başka da yurttaşlık verilmemeli…