1. YAZARLAR

  2. Tamer Öncül

  3. UYUKUSUZLUK’UN KİTABI YAZILIRSA…
Tamer Öncül

Tamer Öncül

UYUKUSUZLUK’UN KİTABI YAZILIRSA…

A+A-

 

Oya Akın, Rana Şenol, Orhan Eskiköy, Jenan Selçuk ve Gür Genç… Oturup uykusuzluğu yazmışlar: “Gece Gezintileri”, Bilinçaltı Yayınları’nın 10’uncu kitabı. Kapak Tasarımı Doğuş Bozkurt tarafından yapıldı… Uykusuzluk Kitabı” alt başlıklı bu ortak kitapta birçok çarpıcı metni bir arada bulabilirsiniz…

İşte onlardan bir tanesi… Gerisini de kitaptan okursunuz artık… Bütün gece uyuyacak değilsiniz ya!...

 

gecegez.jpg

Uykusuz

Saat 01.42...
Yine kaçtı. Bu gerçeği inkâr etmeye başladığım anın üzerinden otuz sekiz dakika geçmiş. Her ne kadar inkâr etmeye çalışsam da gözlerimi kapalı tutmayı sürdürerek, nafile; kaçtı ve geri gelmeyecek bir süre. 

En iyisi kalkayım ben. Zaten yattıkça –küçükken uyumamak için söylediğim bahanelere uygun olarak–önce çişimin geldiğini hissediyorum, sonra da karnım acıkıyor. Evet, en iyisi kalkmak mı bu havada, bu coğrafyada, bu çağda? Biraz daha zorlarsam politik, ideolojik bir hal alabilir bu kalkış! Haçanabir yatıyoruz? Nedir bu uyuz uyuma, pinekleme hali!.. (Duyan da çişe değil, devrime kalktığımı sanacak.)

Çiş kolay, üstelik bahane de değilmiş. Sıra geldi karnımı doyurmaya...

Küçükken annemlerin 21.00’daki ‘yataklara’ kuralını biraz daha esnetmek umuduyla hep aynı şeyi denerdim; giderayak ‘karnım acıktı’ numarasını. Beş on dakikacık daha oturma odasında kalmak, bir ihtimal televizyondakini birazcık daha seyredebilmek için ortaya attığım en temel bahaneydi bu.

Bazen işe yarardı, bazense yaramazdı. İşe yaradığı zamanlarda bir bardak sütle bir iki bisküvi koyardı annem önüme, salonun yemek masasında oturup yemem için...

Oturduğum yer televizyona biraz uzaktı; arada görüş alanımı yarı yarıya engelleyen bir kanepe vardı çünkü. Çaktırmadan göz ucuyla televizyon seyretmeye çabalasam da bir sonuç alamazdım. 

Bir bardak süt ve birkaç bisküviyle mutfak masasına kurduğum bilgisayarın önüne oturuyorum. Bunu yaparken işlerin daha da sarpa saracağını biliyorum. Kaçan kaçtı, geri de gelmeyecek bu gidişle... Mutfak dolaplarının üzerinde dolaşan hamamböceği yavrularını seyrediyorum. Kaç tane olduklarını merak edip saymaya çalışıyorum onları, oturduğum yerden: 3, 5, 9, 12...  Sonra da aramıza yeni katılanların çıkış yerlerini bulmaya çalışıyorum...

Işığı gören bir gece kelebeği içeri girmeye çalışıyor, pencere camında çırpınıyor...

Küçükken yaptığım gibi sütüm bitmesin diye damla damla yudumluyor, bisküvimi minik minik kemiriyorum. Ben de geceleri uyumayan, tam aksine hareketlenen kemirgen ailesindenim sonuçta...

Kaç yıldır uykusuzum..?

Geriye gidip düşünmeye başlıyorum.

Edim, bizim yatağa gelmeyi alışkanlık haline getireli, uykusuzum diyebilirim -  dört yıldır - . Şaka maka üniversite yıllarından beri ‘yatak’ hayatım bu kadar renkli olmadı.Gecede iki üç yatak dolaştığım/ız oluyor bazen. Birisinin yatağında uyuyakalıp, bir başkasının yatağında uyanıyorum gecenin bir vakti. Ya da gece yattığım kişi yerine bir başkası bulunuyor sabahleyin yatağım/ız/da, sımsıcak sarıldığım!..

Düzeltme: Edim, uyumak için kulağımı karıştırmaya/çekiştirmeye başlayalı uykusuzum aslında – altı buçuk yıl - ... Küçücük parmakları kulağım/ız/a yetişmeye başladığından beri yapıyor bunu. İşe işaret parmağını kulak içine sokup karıştırmakla başladı, ne denediysek vazgeçiremedik. Kulağımın kanadığını bilirim!

Şimdi sadece kulak memesiyle yetiniyor, yan yatıp birini yastıkla, açıkta kalanı da kolunla kapattın mı, ısrar etmiyor eskisi gibi... Ara ara açık yakalamaya çalışıyor sadece...

Düzeltme: Anne olalı mı desem – dokuz buçuk yıl - ? Herkes kendi odasında olsa bile kulağım sürekli onlarda sanki. Bilinçdışı gerçekleşen bir şey bu, sezgisel, taa bebekliklerinden kalma. ‘A...’ deseler açılıyor gözlerim. ‘Ik...’ deseler fırlıyorum. Ya da öylesine, üstleri açık mı diye bakıyorum. Uyurken seyrediyorum, gözlerim karanlığa alışana kadar nefes alıp verişlerini dinliyorum...

Düzeltme: Düşlem’e hamileliğimden itibaren - on yıl - . Ben uyudum mu hareketleniyordu! O zamandan belliydi bana çekeceği, minik tekmeleriyle anneciğimin ‘senin gibi kızın olur inşallah’ bedduasını yerine getiriyordu sanırım... 

Düzeltme: İlk bebeğimizi kaybettiğimizden beri belki de – on bir yıl - . Zor zamanlardı. Hormonal olarak çok karışık. İnsanlığımı sorgulamaya alışkınım da, en çok kadınlığımı sorguladım bu süreçte... En doğalı bile becerememiş olmanın verdiği yükü taşıdım uzunca bir süre, taşıyamadığım bebeğin yerine.

Aslında anne olmadan önce de, yatağımı bir başkasıyla paylaştığım zamanlardan itibaren deliksiz uyku uyuduğum söylenemez. Horlayan, konuşan, dolaşan, gülen, azan... Bir de uyku apnesi tutup öldü sandığım vardı ki aman aman... (Düzeltme: On dört yıl?..)

Kısaca ‘üniversite yılları’ desek? Gerçi yatağı bulduktan sonra yapılana uyku mu yoksa sızma mı denirdi bilemiyorum şimdi. (Düzeltme: Yirmi iki yıl...)

Aslında o büyük araba kazasından beri çok rahat uyuyamıyorum ben. O, her an herhangi birimize bir şey olabilir kaygısı içime düşeli... Ailesiyle geçirdiğim üç günlük Karpaz gezisinden dönerken, en yakın arkadaşımla birlikte arabada uyurken meydana gelen, uyanınca hayatımızın değiştiği, en yakınımızdakini kaybettiğimizden beri belki de... Uyumamak için yeterince sebep sonuçta, uyanıp üç ay yatağa bağlı yaşamak.  ‘Yaşamak’, bunu yazarken bile suçluluk duymak, yanında oturanın dönmeyeceğini bilmek, bir ailenin dağılmasına tanık olmak – yirmi sekiz yıl - ...  
Belki de yatakta uyumak dışında yapılabilecek şeyler olduğunu keşfettiğimden beri –otuz bir yıl - ?

Uzatmaya gerek yok, babacığımdan o ‘tavşan uykusu’ DNA kodlamasını aldım alalı uykusuzum işte... Şunun şurasında kırk iki yıl...

Yazdıklarımda fazlaca öz-farkındalık veya bencillik var gibi gelebilir size. Ya da, “bana ne senin kaçan uykundan?” diye bir tepki verebilirsiniz. Eyvallah… Ben yine de diyeceğim ki, arkadaşlarımla ve kuşağımın bireyleriyle yaptığım konuşmalardan biliyorum ki birçoğunun akut veya kronik uykusuzluk sorunu var.

Eski çağlarda da insanların uykusunu kaçıran etkenler vardı, ama öyle söyleniyor ki çağımızda epeyi arttı, anormal bir hal aldı, hatta ABD gibi ülkelerde ‘uyku klinikleri’ açıldı, oldukça da popülerler . 

Benim kendi uykusuzluğuma dönecek olursak, bunun nedenleri hepten bireysel mi?

Toplumsal ve ekolojik gelişmelerin, toplumun yaşadığı değişimin (adadaki belirsizliğin, dünyadaki kötü gidişatın, ortaya çıkacak büyük bunalımın) ve en çok da çocuklarımız adına duyduğum gelecek endişesinin bunda hiç rolü yok mu?..

Neyse, susayım sizin de uykunuz kaçmasın... 

Saat 04.25. İyi sabahlar!..

Oya Akın


 

KIBRIS SANATÇI VE YAZARLAR BİRLİĞİ’NDEN İKİ ETKİNLİK:

Sanatçı ve Yazarlar Birliği hafta başı iki etkinlik gerçekleştiriyor…

Pazartesi akşamı 19.30’da Khora Kitabevi’nde Türkiyeli şair Halide Yıldırım ile şöyleşi…

25 Nisan Salı akşamı, 1984 Bahçe’de, saat 19:00’da iki toplumlu, iki dilli şiir dinletisi

Katılacak olan şairler:

Mehmet Kansu, Feriha Altıok,  Fatma Akilhoca, Fatoş A. Ruso, Tuğçe Tekhanlı, Hüseyin Bahca, Halil Karapaşaoğlu, Andros Lyritsas, Giorgios Frangos, Maria Siakalli, İbrahim Aziz, Josif Josifidis, Vasilka Hajipapa, Christos Hadjipapas.  

Müzik: Evren Maner (Saksofon, gitar)

 

 

Bu yazı toplam 2335 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar