1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. “Uyutmaz bizi bu Araplar”
Mert Özdağ

Mert Özdağ

“Uyutmaz bizi bu Araplar”

A+A-

Yıllardır gündemde olan yabancı işçilerin barınma sorunlarına dair yaşananlar ve 5 bin küsur gündür kaçak olarak Lefkoşa sokaklarını arşınlayan adamcağız, yeniden ülkedeki “yabancılar” konusunu konuşmamıza yardım ediyor. 

YENİDÜZEN’de bir dönem yayınladığımız bir röportajda  “Ten rengim daha koyu olduğu için biz adil davranmıyorlar” demişti Afrika’dan gelen üniversite öğrencisi Kıbrıslı Türkler için!

Bundan yıllar önce gazetede yayınlanan röportajlarda öylesine dersler vardı ki, üzerine çok makale yazılırdı…

Gelin bu konuda bir makale yazalım.

                                                                    ***

Hem ABD’de yaşananları hem de Avrupa ülkelerinde yabancı karşıtlığının nerelere varabileceğini görüyoruz, takip ediyoruz. 

Son dönemde, özellikle de son 5 yılda Kıbrıs’ın kuzeyindeki kentlerin de en büyük sorunu yabancı öğrenciler…

Ya da daha doğru söylemek, genelleme yapmadan cümle kurmak gerekirse bazı yabancı öğrencilerin karıştığı adli olaylar ve bu olayları açıklama biçimimiz ciddi sorunlara gebe…

Özellikle muhafazakarlığın gittikçe yukarıya çıktığı yeni dünya düzeninde Kıbrıslı Türkler bu durumun neresinde diye hiç düşündünüz mü?
Bence biz de gittikçe muhafazakarlaşıyoruz, ya da yeni gelişmeler muhafazakar olduğumuzu ortaya koyuyor. Daha doğru söylemek gerekirse yaşadıklarımız bize muhafazakar, yabancı karşıtı bir konuma itiyor.

Bunlardan bir tanesi de “Afrikalı öğrenciler” meselesi…
Bu konuda daha önce de yazdım.
Doğal olarak yabancılaştığımız, bilmediğimiz konulara-kişilere ilk gösterdiğimiz tepki genellemedir.
Yanlış bir tepki olsa da 'genelleme', giderek yaygınlaşan bir hastalık gibi sorun olmaya doğru ilerliyor Kıbrıs'ın kuzeyinde de…

                                                                    ***

Hasbelkader üniversitelerimiz var.
Eğitim adasıyız…
Öğrenciler geliyor memlekete…
Yabancı öğrenciler… Tabii birçoğunun “öğrenci” kaydı ile ülkeye girdiği ve yasadışı olarak her türlü kirli meselenin içinde olduklarına ilişkin dair güçlü duyumlarımızı da eklemek istiyorum.

Bırakın duyumu, bizzat mahkemeye yansıyan meselelerde polis bizzat çıkıp açıklıyor, zanlının ne kadar süredir kaçak olduğunu…

                                                                    ***

Eskiden öğrencilerin büyük çoğunluğu Türkiye’dendi…
Şimdi her milletten var, vesselam…
Yabancı insan grupları kentlerimizde bizlerle birlikte yaşıyor.
Bu durum, olumlu ve olumsuz gelişmeler doğuruyor.
Toplumun birçok kesiminden gelen tepkilere bakacak olursak özellikle yabancı öğrenciler konusunda olumsuz tepkiler giderek artıyor. Özellikle de Afrikalı öğrencilere ilişkin ciddi bir rahatsızlık dillendiriliyor.
Dedim ya konu kişisel bir mesele gibi görünse de aslında ‘genel’…
Elbette genelleme yaparak bazı tespitler yapılmasının (doğru veya yanlış) birçok nedeni vardır, burası tartışılır.
Ancak özellikle büyük kentlerimizde kimi yabancı (özellikle de Afrika’dan gelen) öğrencilerle yerli yurttaşların yaşadıkları sorunların rahatsız edici boyutta artmaya başladığını söylemek yanlış olmaz.

                                                                    ***

Kimi öğrencilerle ilgili tepkilerin birçoğunun haklı olduğuna dair hislerimi eklemek istiyorum.

Derdim verilen tepkileri “ırkçısınız” diyerek geçiştirme değil, tam aksine haklı olan bu tepkilerin nedenlerini ortadan nasıl kaldıracağımızın yolunu tartışmak, işler daha fazla sarpa sarmadan…
Algılarımız bizlere memleketin giderek değiştiğine ilişkin sinyaller veriyor, bu bir gerçek…
Sosyal alanlar ve etkileşim bu tespiti yapmamıza somut fırsatlar yaratıyor.
Devlet hastanesine giden aynı günün akşamı karar kesiyor,artık bittik” diye.
Türkiyeli göçmen çocukların ağırlıkta olduğu okulun öğretmeni aynı tespitte bulunabiliyor.
Güpegündüz evi soyulan aynı biçimde…
Şimdi de yabancı öğrencilerin yaşadığı apartmanın sakinleri buna benzer halet-i ruhiye içinde…
Bu tepkileri gösterenler haksız mı? Hayır, değil! Tam aksine çok haklılar!
Hangisine yanlışsın diyebilirsiniz ki?

                                                                    ***

Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulan bu çarpık yapı bizlere hayatın her alanında sorunlar doğuruyor.

Her şey karmaşıklaşmış, her şey bir birinin içine geçmiş.
Kimin “yerleşik” kimin mevsimlik, kimin kaçak, kimin öğrenci, kimin geçici işçi olduğu belli değil!
Kıbrıs’ın kuzeyinde kurduğumuz bu yapıda “görünenin” kaçta kaçı vatandaştır? Bilemiyoruz.
Ve en iyi ihtimalle bir “diğer”iz.
Belli ki bizi kendi kurduğumuz “devlet” bile “diğer” görüyor!
Yani öteki!

Benim “uğrunda kan döktüğüm, savaştığım” anlı şanlı “devletim” bana “Kıbrıslı Türk” olduğumu bile söyleme hakkı vermezken ben nasıl “başkalarının” ya da ötekilerin hakkına sahip çıkabilirim? İşte esas kilit bu soruda dostlar.
“Nasıl yabancının hakkına sahip çıkayım ben? Hele hele de suç işlemeye de başlamışlarsa, defolsunlar gitsinler”…

Ruh halimiz bu.
“Ben zaten kendi yaşadığım topraklarda ötekiyim, azınlığım, yalnızlaşıyorum”
Memlekette giderek yalnızlaşan, iradesi yok sayılan güdülecek sürü görülen ahali artık kendini tehlikede görüyor.
Yok olma tehlikesi bu…

 

                                                                    ***

Peki sorunun çözümü nerede?
İşte bir can alıcı soru daha: Nasıl çözülecek bu mevzu?
Biz, “biz” olmayı başarmak için çabalayacağız.

En önemlisi; Kıbrıs’ın kuzeyinde bizzat sağ iktidarlar tarafından yaratılan ve Kıbrıslı Türkleri yalnızlaştıran, ötekileştiren siyaset bitecek, bitmeli.

Bunu bitirecek adımları hep birlikte atmalıyız.

Esas mesele budur, bu olmazsa olmazdır.

Bununla birlikte; Türkiye’den ya da başka bir memleketten adaya gelen insanların kimliklerine saygı duyacağız; özellikle fakirin,  yoksulun, dışlanmışın, horlanmışın, tutunamayanın milleti yoktur, bunu bir kenara not ederek…
Elbette değişeceğiz, değişmeliyiz, gidişatı da değiştirmeliyiz.
Bu değişim ve mücadele sürerken tüm bunlara ek olarak Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetime de büyük görevler düşüyor.
“Apartmanda rahatsızlık veren öğrencinin” cezasını polis ve mahkeme vermeli örneğin, burası dingonun hanı değil! Yeter!

 

                                                                    ***

 

Toplumsal olaylarda kartal kesilen polis, yurdun genelinde güvenliği-huzuru sağlayacak.

Seyrüseferimi ödemekte 1 ay geciktim diye Girne Kapısı’nda barikat kurup bana ceza kesen polis, bir zahmet suç işleyen yabancıları da, kaçak olması muhtemel öğrencileri de denetleyecek.

Tek tek kimlik kontrolü yapacak, kaçak varsa tespit edecek ve gerekeni yapacak.
Önce “devlet”, devlet olmanın gereklerini yerine getirecek, asayişe eğilecek.
Biz de olgun birer adalı olarak herkesin kültürüne saygı duyarak, ötekileştirmeyerek birlikte yaşama becerisini göstereceğiz. Göstermeliyiz.
Bu saydıklarım olmazsa eğer, “Araplar” dediğimiz Afrikalı öğrenciler bizi geceleri uyutmamaya devam edecek.
Bizler de buna tepki göstermeye...
Ve en korkuncu da bu tepkinin büyümeye müsait olması.
Toplumdaki kaynamayı görmek ve soruna erken zamanda el atmak zorundayız.

Irkçılık sarmalına girmeden, gerçekleri görerek, konuşarak, gereksiz yere birbirimizle didişmeden sorunun kaynağı ile ilgilenmek gerekiyor.

Birinci görev Polis Genel Müdürlüğü’nündür.

Polis devlet olduğunu hissettirecek, yurttaş da insan olduğunu

Bir de devlet mekanizmasının, yani sosyal hizmetler ayağının yapması gerekenler var ki bu çok can alıcı bir adım.

Ülkede, yardıma muhtaç, aç, barınma sorunu yaşayan, kısacası insani koşullardan yoksun yaşamaya çalışan insanları devlet bizzat tespit edecek ve bu konuda adım atacak, atmalı.

Çalışanları bu koşullarca çalıştıranlar her kim ise cezalandırılmalı ve insani yaşam koşullarını sağlanmalıdır, burada devletin rolü önemlidir.

Sağlıklı koşullarda yaşamak, çalışmak ve barınmak her insanın hakkıdır, tartışılamaz!

Birinin insani koşullara ulaşması için ten rengi ya da nereden geldiğinin hiçbir önemi yoktur, olamaz.

Bu yazı toplam 1546 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar