1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. - Uzak Bir Yıldız Kaydı: Ulus Baker –*
- Uzak Bir Yıldız Kaydı: Ulus Baker –*

- Uzak Bir Yıldız Kaydı: Ulus Baker –*

"Hülasa farklı disiplinler arasında gezinen yazının ve düşüncenin, ruh ve zihin dünyasında sürekli çoğalan ve genişleyen derin sesi, yoğun ve entelektüel dili Ulus Baker.."

A+A-

Hakkı YÜCEL.       

 

    Tarih: 13 Temmuz 2007, Cuma..Yer: Lefkoşa Selimiye Cami..Saat: 18.00.. Gündüzün dehşetli sıcağı yerini yavaş yavaş ilk akşamın serinine bırakıyor..Cami avlusunda bir avuç kalabalık..Katafalkta bir tabut..Tabutun arkasında Eğitim Vakfı adına düzenlenmiş dört çelenk. Tabutun üzerinde sade bir buket çiçek, hemen yanında bir başka küçük çelenk..İki küçük çelenk de katafalkın iki ayağına ayrı ayrı yerleştirilmiş..Çığlık yok, gözyaşı yok..Belki birkaç çift gözde hafif bir ıslaklık; ama inadına dokunaklı bir tenhalık ve sessizlik, sanki gizemli ama bir o kadar da hüzünlü bir sıradışılık var..Rivayet mi bilinmez fısıltılı konuşmalarda, hep ölüme yakın geçen, yıpratıcı ve puslu bir hayatın hikâyesi vardır.. Kim bilir belki de trajik mazisidir insanın en çok peşinden gelen.. Birazdan cenaze namazı kılınacak, tabut omuzlara alınacak, cenaze arabasına yerleştirilecek ve Lefkoşa Mezarlığına doğru yola çıkılacak..İyi de ölen kim..?

    Önce çok kısa bir künye: Ulus Baker..1960 Kıbrıs doğumlu..Annesi şair Pembe Marmara, babası Psikiyatrist Sedat Baker..Sosyolog-akademisyen.. Sonra 2000 yılında önemli yazılarının toplandığı ‘Aşındırma Denemeleri’ kitabının hemen girişinde yer alan birkaç satırlık bir başka biyografik not: “1960 doğumlu..Kıbrıs, Rusya, Fransa ve Türkiye’de yaşadığı söylenir. Muhtelif dünya dillerine vakıf bulunduğu (bir başka yerde bu 7 dil diye geçer), hemen her konuda –Spinoza dahil- söyleyecek birşeyleri olduğu bilinir.. En son ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde çalıştığı belirtilmektedir.”  Bir başka parantez ise  ‘Birikim’ ve ‘Toplum ve Bilim’ dergileri yazarlığı ve editörlüğüne dair..Bir diğeri görsel sanatlar, sosyoloji, felsefe alanlarında çeşitli çalışmaları olduğunu yazıyor..Sonra bir başkası: “1994’ten beri deneysel video kuramlarıyla, otonomist marxist kuramın ve yapısalcılık sonrası kuramsal gelişmelerin politik bir çerçevede değerlendirildiği yazıların yer aldığı internet sitesi (www.korotonomedya.net) yazarlığı” ve son dönemlerde Bilgi Üniversitesinde hocalık.. Hülasa farklı disiplinler arasında gezinen yazının ve düşüncenin, ruh ve zihin dünyasında sürekli çoğalan ve genişleyen derin sesi, yoğun ve entelektüel dili Ulus Baker..Yer yer Althusseri çağrıştıran  “en iyi pratik teorinin kendisidir” e denk düşen bir duruş..Ya da Orhan Koçak’ın söylediği gibi, ayrı bir ‘Ulus Baker Yazısı’ olma özelliği ve özgünlüğü taşıyan “hedeften çok yolun kendisine önem verme eğilimi, dönemeçlerin, sapa yolların ve giderek çıkmazların tadını çıkarmaya yatkınlık..” Ve inadına sınırları zorlayan ve kendi kendini kemiren bir hayat..

    12 Temmuz 2007 tarihinde, henüz 47 yaşında hayatını kaybeden Ulus Baker’in Türkiye’nin entelektüel yaşamında derin bir boşluk yaratacağı ve arkasından çok şeyler yazılıp söyleneceği kesin..Ama bu dramatik olaya bir de Kıbrıs’tan ve bir Kıbrıslı Türk olarak bakınca sanki daha başka ve galiba farklı şeyler de düşünüyor insan.. Cuma gün (13 temmuz 2007) doğduğu yer Lefkoşa’da  toprağa verdiğimiz –sadece yazılarından tanıdığım- Ulus Baker’in, biraz aceleye gelmiş olsa da, cami avlusunda hepi topu bir avuç insanın saf tuttuğu cenazesine bakarken; zihnimden geçenlerin birdenbire trajik bir Kıbrıs resmine –karşılıklı bir yabancılaşmanın ve unutuşun resmine- dönüşmesi, sadece mesnetsiz bir zorlamanın sonucu olabilir mi..? Adadan ayrıldıktan sonra neredeyse hiç geri gelmeyen, hatta gelmeyi istemeyen - ama ne gariptir ki bir ölü olarak ebediyyen geri dönen - Ulus Baker’in bu uzak tavrı sadece kişisel tercihi miydi, yoksa bu uzak kalışın altında, iradelerimizi bizden bağımsız olarak belirleyen trajik bir Kıbrıs gerçeği de mi yatıyordu..?

    İlginçtir benzer soruları ve kaygıları, sadece Türkiye ölçeğinde değil, dünya ölçeğinde değeri tartışılmaz bir başka Kıbrıslı Türkü, ünlü sosyolog ve düşünce adamı Niyazi Berkes’i keşfettiğimde de kendi kendime sorduğumu ve yaşadığımı hatırlıyorum..Onun hatıralarında da, adadan ayrıldıktan sonra yarım yüzyıla yakın bir süre geri dönmediğini ve dahası geri dönme isteğini içinde  hiç duymadığını; Kıbrıs’a yönelik olarak hep yoğun bir ilgisizlik yaşadığını ve ülkesine ait sadece çocukluğuyla ilgili sınırlı şeyleri hatırladığını okurken, anlaşılabilir gerekçeleri olsa da,  bu coğrafyaya özgü olduğunu düşündüğüm o  karşılıklı yabancılaşmanın ve unutuşun trajik resmi ile bir kez daha karşılaşmış ve yine üzülmüştüm.. Üstelik Niyazi Berkes’in cenazesi dahi Kıbrıs’a gelmemiş, emekli olduktan sonra yaşamını ve çalışmalarını İngiltere’de sürdürerek, 1988’de öldüğünde, şüphesiz kendi isteği üzerine, oraya gömülmüştü..

    Aslında belirli kişilerle sınırlı olmayan, çok daha genel bir sorunu konuştuğumuz aşikâr..Sadece hayat değil ölümler de  günden güne bu adadaki siyasal-kültürel varoluşumuzun erezyona uğradığı bir süreç yaşadığımızı hatırlatıyor sanki bizlere.. Yaşayanların buraları giderek daha çok terkettiği, uzakta ölenlerin ise gömülmek için bile olsa giderek daha az geri geldiği bir ülke burası..Karşılıklı yabancılaşmanın ve unutuşun trajik hikâyesi..  Öylesine kıyıcı bir süreç ki bu, sadece sayısal varlığımızı eksilten niceliksel bir azalmadan ibaret değil;  aynı zamanda siyasal-kültürel varoluşumuzun temel harcını teşkil edecek ve sınırlarını belirleyecek niteliksel bir zafiyet ve eksilme de söz konusu..Sanki üzerimizdeki gökyüzünün en parlak yıldızları teker teker uzaklara gidiyor ve oralarda sönüyor..Üstelik bu yıldızların kimi zaman dünyaca tanınır olmalarının, ışıklarını insanlığın ortak düşünce ve kültür dünyaları üzerine düşürmelerinin, bu dünyalara katkıda bulunmalarının onları bu küçücük ada ile sınırlandıramayacağı ve çoktan insanlığın ortak değeri haline getireceği gerçeği de –biz bu gerçeği kabul etsek de- bizleri teselli etmeye yetmiyor.. Onları bir yandan insanlığın ortak değeri olarak paylaşmaya hazır olsak da aynı anda o giderek eksilme ve yok olma gerçeği içimizi kemirmeye devam ediyor..

    Ulus Baker de parlak kariyeri, herbiri ayrı bir ufuk yolculuğu olan nitelikli yazıları ve düşünceleriyle, sadece buralarıyla yetinmeyecek kadar uzak parlak bir yıldızdı..Uzaklara gitti, hep uzaklarda kaldı ve orada ışıdı ..Ne yazık ki çok erken kaydı ve içimize düştü..

    Şimdi artık bize çok yakın..

* Bu yazı ilk olarak Temmuz 2007’de Afrika Pazar Ek’inde yayınlanmıştır.

 

    

 

   

Bu haber toplam 11545 defa okunmuştur
Gaile 466. Sayısı

Gaile 466. Sayısı