Uzatmaları oynuyoruz...
Kıbrıs’ta ağustos ayı en sıcak, en bunaltıcı aydır. Bu nedenle genelde Kıbrıslılar tatillerini ağustosta yaparlar. Güney Kıbrıs ağustosta tamamen tatile girer.
Ben de uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ama bir türlü denk getiremediğim gençlik sorunl
Kıbrıs’ta ağustos ayı en sıcak, en bunaltıcı aydır. Bu nedenle genelde Kıbrıslılar tatillerini ağustosta yaparlar. Güney Kıbrıs ağustosta tamamen tatile girer.
Ben de uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ama bir türlü denk getiremediğim gençlik sorunlarını ağustosta ele almayı uygun buldum.
Bunu anlatmak için yazdığım “Kıbrıs sorunu nasılsa tıkandı bu nedenle kendi kendimi tekrarlamamak için bir süre ara veriyorum” cümlesi çok sevdiğim bazı dostlarımı rahatsız etti. Benim politikadan usandığım ve artık sosyal konuları yazacağım kanısına vardılar. Aslında amacım bu değildi. Kısa bir tatil arası verdim hepsi bu.
Şimdi gelelim yukarıdaki başlığa. Evet Kıbrıs görüşmelerinde artık uzatmaları oynuyoruz. Bunu hem Eroğlu, hem de Cemil Çiçek söylemekten çekinmiyorlar.
Eroğlu önceki gece bazı gazetecilerle buluşmasında, “Ekim sonuna kadar müzakere masasında olacağımın garantisini veriyorum” dedi. Gazeteciler “Peki ekim sonrası” diye sorunca da “Ekim sonunda yapılacak zirvenin ardından BM Genel Sekreteri’nin bir karar vermesi gerekecek” dedi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek de geçtiğimiz günlerde nereden gerek duyduysa “Çözüm olmayacaksa olmasını zorlamanın faydası yok. Bu zaman kaybı olur” demişti.
Kısaca Türk tarafı artık yüksek sesle topu BM’nin önüne yuvarlamaya çalışmakta ve BM’nin bir karar vermesini istemektedir.
Beklenti de verilecek kararın Rum tarafını suçlayarak görüşmelerin bittiğini ilan etmesi ve KKTC’nin tanınmasını engelleyen BM Güvenlik Konseyi kararlarını ortadan kaldırmasıdır.
Yani hayal kuruyorlar.
Siz masada olacaksınız, masaya olumlu ve karşı tarafça da kabul edilebilecek öneriler getirmeyeceksiniz sonra da çıkıp BM karar versin diyeceksiniz.
Bu aşamada BM karar verse de bu sizin kurduğunuz hayal çerçevesinde olmayacak.
Unutmayın BM sizin Rumlarla beraber hayır dediğiniz ama toplumun evet dediği 2004 referandumu sonrasında da böyle bir karar vermemişti. Dahası dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hazırladığı ve bize uygulanan ambargoların artık kaldırılması gerektiği yönündeki raporunu bile BM Güvenlik Konseyi kararı haline getirememişti.
Kofi Annan dönemini tamamladı yerine gelen şimdiki genel sekreter Ban Ki Moon da göreve başlarken söz konusu rapora atıfta bulunarak bunun karar haline dönüşmesi için çaba harcayacağını söylemişti.
Aradan yıllar geçti.
Sonuç sıfıra sıfır elde var yine sıfır.
Bu nedenle hayal kurmaktan vazgeçip gerçeklerle yüzleşmemiz gerekir.
Kıbrıs Türkünün çözümden başka alternatifi yoktur. Bunu söylerken elbette nasıl olursa olsun bir çözüm demiyorum.
Çözümün nasıl olacağı zaten temelde bellidir. Bu da iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı, eşit statüde iki kurucu devletten oluşacak federal bir devlettir.
Bu bütün BM belgelerine not edilmiştir. Bu aşamada değiştirilmesi de mümkün değildir.
Bunun için Eroğlu cumhurbaşkanı seçilmeden önce bu temele karşı çıkmış, zemini değiştireceğini, iki devlet temelinde bir çözüm için görüşeceğini söylemiş ama seçilince de tam tersini yaparak bu zeminde ve Talat’ın bıraktığı yerden devam demiştir.
Herhalde BM kendisine başka bir zeminin mümkün olmadığını anlattı.
O da bunu kabul ederek masaya oturdu.
Şimdi Hristofyas’la beraber masada bunun altını doldurmaya çalışıyor.
Ama basına yansıdığı kadarıyla getirdiği öneriler hiç de çözüme yardımcı olmuyor.
Örneğin karma oyla ilgili önerisi Rum tarafına daha önce kabul ettiği dönüşümlü başkanlıktan vazgeçme şansını verdi.
Yeni kurulacak Federal Kıbrıs devletinin bir Kıbrıslı Türk devlet başkanının olması o devletin gerçekten iki toplumlu karakterini göstermesi bakımından çok ama çok önemlidir. Bundan geri adım atarak Kıbrıslı Türk gençlerin bu şansını heba etme lüksünüz yoktur.
Ya da tüm KKTC yurttaşlarının yeni kurulacak devletin de vatandaşı olması gibi garip bir öneriyi masaya getirerek ne kotarmaya çalışıyorsunuz?
Sizin hükümetiniz her gün yeni yurttaşlık verecek, hatta elçilik görevlisi olanları bile vatandaş yapacak, sonra da masaya “Benim verdiğim yüzlerce, binlerce vatandaşı sen da vatandaş kabul edeceksin” diye öneri götüreceksiniz.
Kusura bakmayın bu önerinizi kuzeyde bile kabul edecek olanların sayısı çok fazla değil.
Bu konuda yeni tartışma başlatılması da başlı başına hatadır. Çünkü gerek Annan planında var olan 45 bin, gerekse de Hristofyas’ın daha cumhurbaşkanı seçildiği ilk günlerde telaffuz ettiği 55 bin rakamı UBP’nin yeniden hükümet olduğu Nisan 2009’a kadar bütün KKTC yurttaşları için yeterli idi.
Eroğlu’nun bu yaklaşımına elbette Rum tarafı avucunu ovuşturarak yaklaşmaktadır.
Böylece o da uzlaşmaz taraf damgası yemekten kurtulmuş olacak. Dahası kendi gündemini yani deniz’de petrol ve doğal gaz sondajı işlemini daha rahat yapabilecek.
Bakınız AB ülkeleri bu konuda Rum tarafına en küçük bir laf söylememiştir. Aksine Türkiye’nin biraz da tehdit içeren ikazlarına karşı seslerini yükseltmeye başladılar.
Bunu geleneksel “Avrupalılar tarafından şımartılmış Rum-Yunan ikilisi” teraneleriyle izah edemezsiniz.
Evet Rum tarafı bu konuda ısrar etmekle çözüme engel oluyor. Ama artık herkes de biliyor taraflar masada uzatmaları oynuyor.
İki tarafın da çabası maçı berabere bitirmektir.
Rum tarafı artık 2013 başkanlık seçimlerinden sonra yeni şartlarda yeniden görüşme istemekte, Türk tarafı da hakemin sonucu tayin etmesini ve bu sonucun kendi hayalindeki gibi olmasını istemektedir.
Ekim sonuna çok kalmadı.