ÜZGÜNÜM, HAKLI ÇIKTIM!..
Liderlerin, Kıbrıs sorununa çözüm için özellikle Eylül ayında başlattıkları yoğunlaştırılmış görüşmelerden itibaren bu köşede yaptığımız değerlendirme ve yorumlarda mutlu sonuca ulaşacaklarına dair bir okumamız olmadığını paylaşmıştık. Alıntılarla hatırlatalım…
24 Eylül günlü ve “Dağlar Fare Doğurdu, Sıra Masal Anlatmakta!.” başlıklı makalemizden: “14 Eylül buluşmasından sonra liderlerin birlikte ortak açıklama yapmaması, havanda su döven ve yeni bir şey içermeyen bir açıklamayı da BM temsilcisine yaptırmaları hiç de hayra alamet değildi, beklentiler boşa çıktı… Öyle anlaşılıyor ki, liderler, on altı aylık görüşme sürecinde önemli bir ilerleme yaptı ama kritik ilerleme yapamadı; iki tarafın hassas konularında el-ense çekmekten öteye gidemedi. … Liderlerin yarın New York’ta Ban ile yapacakları görüşme sürpriz bir sonuç üretecek değil… Görüşmelerin bundan sonrası masal…
Sürecin bu umut vaat etmeyen aşamaya gelmesinin ana etkeni Güney Kıbrıs siyasetinin hala daha çözüme hazır olmaması, halkını hazırlamaması ve liderlerinin de tepkilere karşı ürkek olması… Bundan sonrasında da, 2020 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına kadar, masal anlatacaklar… Akıncı - Anastasiadis buraya kadar…”
01 Ekim günlü ve “Kıbrıs Görüşmeleri, Sonbahardan Dondurucu Kışa!.” başlıklı makalemizden: “Kıbrıslı liderlerin New York’ta BM Genel Sekreteri ile birlikte görüşmesi de oldu, bitti… Sonuç? Kıbrıs’ta mevcut koşullar ve yapı yakın bir gelecekte değişebilecek gibi görünmüyor… Güney Kıbrıs’ta yapılan son genel seçimlerde sertlik yanlısı partilerin oy artırması, görüşme sürecini destekleyen DISY ve AKEL’in de oy kaybetmesi ile birlikte Anastasiadis’in havası kaçmaya başlamıştı. Ona göre bu sonuç, kendisinin gelecek seçimleri için bir tehditti ve bu tehdidi aşmak için de yavaş – yavaş ray değiştirmesi gerekiyordu; öyle de yaptı. Özellikle garantiler konusundaki çıkışları, görüşme masasında esneme yapmasına, yaratıcı yeni fikirlere itibar etmesine meydan bırakmayacak sertlikte idi…”. Anastasiadis’in New York dönüşü yaptığı açıklama tam bir seçim konuşması idi…
05 Kasım günlü ve “Mesarya’da Bir Küçük Köy Meyhanesi ve Liderlerin İsviçre Seferi…” başlıklı makalemizden: “BMGS’nin özel temsilcisi Eide … yapılacak görüşmeden umutlu ama “yolun sonu da değil” diyor… Akıncı yolun sonundan önceki aşama diyor… Anastasiadis daha yapılacak çok iş olduğunu söylüyor. Ve Türkiye’nin AB Bakanı “garantiler görüşülemez bile” demiş, her şey alt-üst…”
12 Kasım günlü ve “Liderlerin Mont Pelerin’de İkinci Raundu…” başlıklı makalemizden: “Mont Pelerin’de yarın başlayacak olan ikinci buluşma birçok gelişmelere gebe gibi ama çözüm doğar mı? … Dert Güney Kıbrıs’ın lideri ile kamuoyu çoğunluğunun BM ölçütlerinde bir çözüme taraf olmaktaki tutukluğunda… Anastasiadis referandumda ‘Evet’ çoğunluğu çıkaracağından halen emin değil… Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı makamına yeniden seçilmek de istiyor. Bunun için süreci sündürüp uzatıp seçim öncesine kadar oyalamak, sonra da aday olup … seçim kazanmak istiyor… Dolayısıyla, iki gün sürecek olan ikinci Mont Pelerin buluşması ve görüşmeleri çözüme giden yolun önünü açacak gibi görünmüyor. … Neye varacak?!
Görüşmeler kesintiye uğrayacak… Çok karamsar bir senaryo oldu… Ama Güney’in toplam siyasetinin bugünkü duruşuna ve çıkışlarına bakıldığında … pembe senaryo yazmak Polyanna’cılık olacak…”
Şu anda iki tarafın kamuoyunda yapılan tartışmaların odağı Mont Pelerin’de olanlarla ilgili, yorumlar da muhtelif… Ancak, Mont Pelerin’in uzatmaların bir sahnesi olduğu gözden kaçmış… Liderlerin masalı o kadar bir mest etmiş ki, masalın Mont Pelerin’in bölümü uyutmuş … Kitlelerin ruh hali anlaşılır gibidir de, kitlelere öncülük edecek siyaset erbabının umut pompalayan yorumlarını anlamak zordu… Durum değerlendirmesi, irdelemesi yapsalardı, burunlarından daha uzağı görebilselerdi, ne o kadar umut pompalayacaklardı, ne de şimdi gösterdikleri infiali ve yaptıkları abartılı eleştirileri yapacaklardı.
Güney’in Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar görüşme süreci değişik atraksiyonlarla sürebilir ancak sonuç olmayacak… Ne beklenir yani?! Güney’de BM ölçütlerindeki çözüme karşı olan partilerin oylarını artırmasına rağmen Anastasiadis, Kıbrıslı Türk liderle, BM ölçütlerinde çözüme ulaşmakta dere - tepe dümdüz gider miydi? Tüm göçmenlerin evine döneceği üzerinde siyaset yapılan bir ortamda, Anastasiadis yüz bin göçmenin bile dönüşünü sağlayamadığını söyleyebilir miydi? Kıbrıslı Türklerle siyasi tam eşitliği ve buna bağlı olarak Kıbrıslı Türklerin de yeni devletin başkanı olmasını kabul ettiğini açıklayabilir miydi? Garantiler konusunda ne diyebilirdi ki? Bunlar ve benzeri örneklerle Anastasiadis Güney’de seçime aday bile olamaz… Yapabileceği, “yapayım da olmasın” stratejisi ile görüşmeleri sürdürmek, seçimi kazanırsa da ondan sonra radikal adım atabilmek…
Akıncı’ya ve görüşme heyetine gelince… Kıbrıslı Rum lider ile Türkiye hükümetinin arasında sandviç olmama gayreti ile çabaladılar... Esnediler; hesaplı risk aldılar… Kuzey’den kendilerine eleştiri yapılması doğal ama bazı abartılar olduğu da itiraf edilmeli... Durumu doğru tahlil edemeyip, burnunun ucunu bile görmeyip umudunu ve umutları pompalayanların, sonradan Kıbrıs Türk görüşme heyetine eleştirisi haklı değil… Anlık olaylar üzerinden dili kürek olanların Kuzey Kıbrıs siyasetine katkısı ‘hayal kırıklıkları’ edebiyatı olabilir.
En basit bir örnek üzerinde duralım… “Ne olurdu yani on bin daha Kıbrıslı Rum’un geri dönüşünü kabul etseydik?!” diye eleştiri yapılıyor… Bu madalyonun diğer tarafında on bin daha Kıbrıslı Türk’ün yerinden edinmesi var, yerinden edinilecek her Kıbrıslı Türk de potansiyel ‘Hayır’cıdır ve ‘Evet’ten ‘Hayır’a geçecek her bir kişi, ‘Hayır’ oylarında ‘Evet’ oylarına iki fark yapar. Yani on bin potansiyel ‘Hayır’cı, ‘Hayır’ oylarının ‘Evet’e yirmi bin oy üstünlüğü demektir. Bu da Kuzey’in referandumunda ‘Evet’ başarısını tehdit eden bir durumdur. Eğer görüşmeci bu riski hesaplamazsa, referandum sandığı durumu kurtaramayacaktır. Ondan sonra da anlık tepki gösterenler, başarısızlığın suçunu “niye kabul etmiyorsun?!” dedikleri lidere bir şekilde atacaklar ve ‘dünyanın en harika siyasetçisi’ edasıyla ortada dolaşacaklar…
Kısacası, en azından Kıbrıslı Rumların Şubat 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar ve büyük bir olasılıkla Kıbrıslı Türklerin Nisan 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar görüşmeler öyle veya böyle sürdürülecek ama referanduma gidecek bir antlaşma metnini ortaya çıkarmayacak. Ve, yapılan görüşmeler de, Kıbrıs Rum siyasetinin seçim yarışında oy toplamaya malzeme olacak. Görüşme sürecinin sürdürülmesi - ilerlemesi - ilerletilmesi üzerine öngörüler – fikirler – düşünceler bir başka makalede yorumlanacak…
Yanılsam ve “Sevinçliyim, Haksız Çıktım” başlıklı bir makaleyi bu köşede paylaşsam ne harika olur…