Uzlaşma
Anayasa’da varılan sürpriz uzlaşı hiç kuşkusuz önemli bir başarıdır.
Sağdan sola, meclisteki dört siyasi partinin değişiklik konusunda mutabakata varmış olmasının siyasi yaşamımızda yeni bir gelenek başlatma ihtimali var mıdır?
Çatışma kültürü yerine uzlaşı kültürünün egemen olduğu bir siyaset ortamı oluşsa ne güzel olurdu, değil mi?
Şahsi ya da partisel çıkarların değil, toplum çıkarlarının ön plana alındığı, birinin ‘ak’ dediğine illa ‘kara’ deme alışkanlığından vazgeçildiği bir model mümkün müdür gerçekten?
Neden olmasın?
**
Aslında siyaset kurumunun demokratik mekanizmaları çalıştırılabilse, uzlaşı kültürü çok daha fazla yaşam şansı bulacak ama galiba bu pek de istenmiyor.
Şimdiki siyasal yaşantımız ‘parti yöneticilerinin seçilmesi’ ile ‘ülke yöneticilerinin seçilmesi’ süreçlerinin içine hapsolmuş durumda...
Seçim yapıyoruz, bir şekilde seçiyoruz ve hepsi bu!..
Elbette bütün partiler aynı durumda değil, ancak mekanizmanın ‘tavandan tabana’ kısmının pek işlediği söylenemez.
Aynı şekilde ülke yöneticileri de halk tarafından aktif biçimde denetlenemiyor.
Seçenler seçilmişleri sürekli eleştirse de, bir taraftan da ‘bizim işi halledin’ kaygısıyla ilişkileri koparamıyor.
Hal böyle olunca ‘tabandan tavana’ mekanizması siyasete hakim oluyor.
**
Kuzey Kıbrıs’ta siyasetin sınırları vardır. Yıllardır yazıyorum: Bu ülkede siyaset sürdürülebilir değildir.
İster hükümet, ister muhalefet olsun, siyasal partilerin durmak zorunda olduğu bir yer vardır.
Çünkü KKTC’de sürekli bir ‘hükümet ortağı’ zaten vardır. O seçimsiz iktidardadır. Adı da TC Yardım Heyeti’dir!
Kuzey Kıbrıs ekonomisi Ankara’nın siyasetiyle bir şekle sokulup ve ‘muhtaç’ hale getirildikten sonra Yardım Heyeti’nin çizdiği sınırların dışına çıkmak hiç de kolay değildir.
Ay sonu maaş ödeyebilmek için hükümetler Yardım Heyeti’ndeki ‘iktidar ortağı bürokratlar’la iyi geçinmek zorundadır.
Dolayısıyla orada zaten sürekli bir ‘uzlaşı’ vardır.
Uzlaşmazlık olduğunda bunun sonuçları ve komplikasyonları vardır.
**
Anayasa’daki uzlaşı TC Yardım Heyeti’nin faaliyet alanı dışındadır. Çünkü ekonomik boyutu yoktur.
Türkiye’nin KKTC’deki askeri varlığının zaten Anayasa ile bir alakası yoktur. Onun temeli 1959-60 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve garanti-ittifak anlaşmalarıdır.
Yine de geçici 10’uncu maddenin kaldırılamayışı bir zuldür, ama bunun müsebbibi, o maddeyi tartışmayı bile kabul etmeyen sağdaki iki partidir.
Soldaki partilere düşen daha da güçlenerek o madde ve değişmeyen diğer maddeleri bir sonraki referanduma sokabilmektir.
Bir diğer görev ise polisin, yani iç güvenliğin sivile bağlanmasını mümkün kılacak yasa değişikliğini de süratle meclisin gündemine taşımaktır.
‘Uzlaşı’ her zaman güle oynaya, isteye isteye olmuyor çünkü...
Anayasa değişikliğindeki ‘uzlaşı’ da öyle olmadı zaten!..
Ama iyi ki oldu...