Uzun ince bir yoldayım…
Yolda keyfivarilik devam ediyor…
Hangi yolda? Tabii ki Lefkoşa-Girne yolu… Yenileme için yaklaşık üç ay önce başlatılan çalışmada henüz birinci etabın birinci bölümü tamamlanmış değil. Bu gidişle yakın zamanda tamamlanacağı da yok. Birinci etap, ikinci etap, üçüncü etap diye ayrılan çalışmanın her etabında iki bölüm var. Yani 6 ayrı çalışma… Bu çalışmaların henüz birincisi bile tamamlanmış değil.
Söz konusu yoldan her gün gelip gittiğim için süreci izleyebiliyorum. Süreç gitmiyor, yerinde sayıyor. Yolda iş makinaları var ama çoğu zaman işlemiyor. Arada bir küçücük bir yere asfalt döküyorlar, orada oyalanıyorlar. Şimdi bu bölümde yol boyunca yol kenarına bordür taşları döşeniyor bir bir…
Bir ara tek bir çalışan vardı, belki hatırlarsınız yine yazmıştım;
Sanki emekli olmuş da, vakit öldürmek için evinin etrafına tek tek taşları koyarak duvar örüyor gibi… Ondan sonra bu bordür döşeyen çalışanlar arttı ama yine çok keyfi ve yolda başka bir çalışma da yok.
Kilometrelerce yolda tek tek döşenen taşlar ve bu taşların döşenmesini bekleyen bir keyfivarilik… Böyle bir anlaşma yapıldıysa kim yaptı, nasıl yaptı/yaptırıldı ve neden yapıldı? ‘Hak mahrumiyeti’ konusunda bir dava açılsa, açan kesin kazanır diye düşünüyorum.
Çünkü sürekli trafik tıkanıyor, Girne çıkışı ve St. Hilarion kavşağında iki şeritten bir şeride düşüş yaşandığı için sürekli bir sıkışıklık, kuyruklar… Tek şeride düşen yolda sürekli kazalar veya bozulan, hararet yapan arabalar…
Yine tek şerit olduğundan kaza veya arıza sırasında yine uzun uzun giden kuyruklar…
Uzun uzun çalan sirenlerine rağmen ilerleyemeyen ambulanslar… Kabaran sinirler, yaşanan zaman kaybı ve sürekli zamlanan akaryakıtın fazlaca harcanması…
Bunlar yaşanırken trafiğe kapanan yan yolda olmayan/yürümeyen iş, var olan çalışanların yolda zaman geçirme halleri, oturan ve sohbet eden durumları…
Anlam vermek çok zor.
Beklenen bir şey mi var, bekleniyorsa o beklenen şey nedir, neden çalışılmıyor, sözleşmelerinde ucu açık zaman mı var, gün geçiyor para mı geliyor da böylesine keyfivari gidiyor her şey!?...
***
Yan yolda böylesine rahatlık varken, tek şeride düşen yolda işkence yaşanırken ve önümüzde daha bunun gibi beş ve daha da uzun yol şeridinden oluşan etaplar varken insan endişe duyuyor.
Yenilenen altı bölümlük yolda daha birinci bölüm üç ayda bitmezken diğer bölümleri de katarsak ve her bölümü üç ayla çarparsak 18 ay ediyor ki diğer bölümlerden ikisi neredeyse ilk dört bölümün iki katı uzunlukta yollar… Onun için de 18’i de belki ikiyle çarpmak gerekir ki 36 ay, yani üç sene eder.
Hadi iyi niyetli olup 2 sene diyelim…
Bu eziyet iki-üç sene çekilebilir mi, hayal bile edemiyorum.
Yolu yazmaya devam edeceğim, belki birilerinin dikkatini çeker… Canlanma olursa yine yazar, teşekkür ederim o zaman…
Hatırlatma!
Merakla hükümetin plajlara girişler konusunda aldığı kararın nasıl uygulanacağını bekliyorum. Aslında karar, bir hak olan plajlara girişin Anayasal hak olan “denizler halkın malıdır” söyleminden kaynaklanıyor. Yani yeni bir uygulama değil, bir hatırlatma!.. Plaj işletmecileri bu hatırlatmayı yaşama geçirip uygulayacaklar mı, yoksa yine barikatlarda kavga mı edilecek! Bu hatırlatmayı uygulayacak olan işletmeler şimdiye kadar kazandıkları paradan daha az kazanacak değiller çünkü plaja giden vatandaş büyük bir ihtimalle orada sunulan hizmetlerden yararlanmak isteyecektir. Sadece anayasal hakkını kullanmak, plaja girerken başka birinin malına girer gibi para vermek istemiyor. Girdikten sonra şemsiyesini de, şezlongunu da, duşunu da almak isteyecektir. İşletmenin yapması gereken girişe barikat ve eleman koymak yerine, bilet kesme işlemini plajda hizmet karşılığı yapmasıdır. “Ama masrafım fazla olur böyle…” derse de kusura bakmasın artık! Halk ona denizini kullanması için izin verdi, o da bunun karşılığında bu kadarcık ek masrafı çeksin artık... Yasalar çalıştırılırsa o işletme izni de elinden alınabilir, bu da böyle biline!..
Kaçmak ve kalite
“Türkiye’den çok talep var mı dairelere” diye sordum bir inşaat şirketi sahibine… “Son iki yıldır Türkiye’den talep çok arttı, Erdoğan’dan kaçmak isteyenler geliyor” dedi. “Ama kaliteli insanlar” diye de ekledi. “Erdoğan’dan kaçmak istiyorlarsa mutlaka bir kalite beklenmeli herhalde” diye yüksek sesle düşündüm bir an…
Uçuyorlarmış gibi…
Türkiyeli siyasilerden galiba ilk kez doğru bir laf geldi Kıbrıs konusunda; CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, “Kıbrıslılar besleme değildir, Kıbrıs üzerinden uçan uçaklar, tanınmadığı için Türkiye üzerinden uçuyorlar gibi göründüğünden Türkiye önemli bir para kazanıyor” dedi. Türkiye’nin kazançlarından sadece biri olsa gerek bu da…
En büyük cezaevi taş duvarların, demir parmaklıkların değil, insan kafasının içidir. LOVELACE