Uzun koşuşturmaca, sonuçsuz kaçış, sonu olmayan yol…
Arada bir görürüm… Arkamdan birileri veya bir şeyler kovalıyormuş gibi koşuyorum ama aslında koşamıyorum… Yerimde sayıyorum gibi ama yakalayan da yok… Öylesine koşuyorum, öylesine kovalıyorlar… Sonra uyanıyorum, arkasını hiç göremiyorum, bu kaçışın sonu nasıl bitiyor, kurtuluyor muyum, yakalanıyor muyum hiç öğrenemedim. Arada bir rüyama giren bu filmi! başkaları da görüyor mu bilmiyorum ama sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyormuş gibi…
Hayat bir koşuşturmaca… Hep kovalanıyormuşuz da biz de sürekli koşuyormuşuz, bir şeyler yetiştirmeye çalışıyormuşuz gibi… Bir yerlere yetişmeye, bir şeyleri bitirmeye çalışıyor, sürekli üzerimizde bir baskı ama bunun da bir sonu yok gibi…
***
Gerilere gidiyorum bir an… Hatırlıyorum ki 74’e kadar olan çocukluk dönemimin dışında hep bir telaş, hep bir gerilim, hep bir koşuşturma, hep bir gelecek kaygısı…
Elbette ki çocuk yaşların da verdiği bir ‘sorumsuzluk’ duygusuyla yaşarken etrafta neler oluyor, neler dönüyor çok da farkında olmadığımız için bir telaşa da gerek yoktu… Adı üstünde; ‘çocukluk’ işte…
Ama çocukluğu unutup da yine o günlere baktığımızda güzel günler olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz.
Leymosun’un okullar bölgesinde, o zaman toprak olan stadyumun yanındaki sıra mahallelerden biri olan Çamlıca Sokak’ta oturup iki adımda okula gidip gelmek, ardından ya toprak sahada ya da mahalle aralarında çeşitli oyunlar oynamak gibisi yoktu. Erdinç Gündüz’ün adres Kıbrıs’ta anlattığı anılarında olduğu gibi arkadaşlarımız arasında Rumlar, Ermeniler yoktu çünkü bölgemiz Rumlardan ayrı bir bölgeydi… Türk mahalleleri, Rum mahalleleri genelde ayrılmıştı ancak yine de bölgeler arası gidiş gelişlerde sorun yoktu, ilişkilerde bir sorun yaşanmıyordu. En azından benim çocuk gözümde öyle şeyler bulunmuyordu. Aslında eksiklikti benim de Kıbrıs’ın diğer toplumlarından arkadaşlarımın olmaması, onlarla mahallelerde lingiri oynayamamak… Hep kıskanmışımdır böyle birliktelikleri sonradan çok da iyi olmayan ayrılıklar yaşanmasına rağmen… Ancak kötü de olsa ayrılıklar, anılarda güzel yaşamlar biriktirilmiş olmanın ayrı bir tadı olur her zaman…
***
İşte o baştaki rüyayı buna da yoruyorum bazen… Kıbrıs’taki siyasi duruma… Doğduğumuzdan beri yaşadığımız travmanın ortaya çıkardığı, beyinlerde yer etmiş, arada sırada rüyalara yansıyan, kâbusa dönüşen bir mücadele…
Hayata gelişim ama 3 yıllık ortak Cumhuriyet’in bitişi!.. 11 yaşında 74 savaşı, ardından gelen travmalar, travmaların ardından yüksek öğretime gidiş, ilk gün orada karşılaşılan darbe travması, gelişler gidişler, Kıbrıs’ın kuzeyinde farklı oluşumlar, otonom, federe, cumhuriyet denemeleri… Barış, çözüm arayışları… Bu süreçte kuzey taraftan esen rüzgârlar… Özgür kalamamak… ‘Ana’nın çıkarlarına dönük geliştirilen Kıbrıs’ta politikalar, oluşumlar… Barış yanlılarının, barışla haksız kazançlarına, düzenlerine son verilecek kesimlere karşın verdiği uzun mücadele, sonu bilinmeyen koşuşturma…
***
İşte koşup da gidemediğim ama yakalanamadığım da bir kâbus… Yukarıda anlatılanlardan sonra uykularıma karışan sonuçsuz kaçışlar… Benim gibi aynı kâbusu mutlaka ki başkaları da görüyordur diye düşünüyorum.
-------------------------------------------------------------
Devletin hali…
Sevgili Meltem (Sonay) geçtiğimiz gün çok güzel bir çalışma yaptı. Siyasi partilerimizin 75’ten bu yana kaç kez hükümet kurdukları, kaç hükümette kaç yıl görev aldıklarını aktardı Yenidüzen sayfalarına… Tablodan görüyoruz ki UBP 27, DP 12, CTP 10, TDP de 2,5 yıl hükümette yer almışlar. UBP 15, CTP 5, DP de 3 kez hükümet kurmuşlar. Tabii arada farklı oluşum ve arayışlar da hükümetlerde yer almış. Bugün bakıyoruz 75’ten bu yana federe ve sonra cumhuriyet dediğimiz oluşumun geldiği yerden memnun olan birilerine rastlamak çok da mümkün değil. Bunda da tabloya baktığımızda başta UBP olmak üzere diğer siyasi partilerin de rolü var. Gelinen veya gelemediğimiz duruma baktığımızda en büyük sorumluluğu olan UBP yine hükümeti kurmakla görevlendirildi. İçinden kopmuş ve sürekli şurada-burada olan DP ile yeni hükümeti ha kurdu ha kuracak. CTP hükümetini bitirirken zaten DP ile yeni hükümeti kuran UBP, kimi Bakan yapacağını, bakan yapamadığını nasıl memnun! edeceğini düşüneceği bir zaman dilimi yaşıyor. Ondan sonra atılsın imzalar, gelsin paralar… Oh ne âlâ…
--------------------------------------------------------
GÖRÜŞ
Üst geçit kültürü!
Haspolat kavşağında çift şerit yolda açılan yaya geçidini defalarca yazdık, sonunda orada bir üst geçit yapılacağını öğrendik. Ancak çift şerit yoldaki bu yaya geçitleri çok yerde var olmasına rağmen oradaki daha çok dikkat çekti. Oysa Gönyeli-Alayköy yolunda da var… Hem de orada bulunan üst geçit olmasına rağmen… Fuar kavşağında da var üst geçit ama orada yaya geçidi resmen olmamasına rağmen yolun tamamı yaya geçidi gibi kullanılıyor zaten… Tamam üst geçit yapalım, alt geçit de yapalım, elbette ki öyle yollarda yaya geçidi çok saçma ama o üst veya alt geçitleri kullanacak insana da, kültüre de ihtiyaç var!.. Haspolat kavşağına üst geçit yapılsa da eminim o geçidin üstünde kimseyi göremeyeceksiniz!
---------------------------------------------
KIYASLAMA
Yollara düştüm
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da belki de gelişmeden en az nasibini almış bir bölgedeydim. Taksiyle yolculuk yaptım, yaya dolaştım. Yollarını bizim yollarımızla kıyaslamaya çalıştım. En az gelişmiş yerlerden biri olsa bile özellikle Lefkoşa’ya gelişimde ne kadar daha iyi yolları olduğunu fark ettim. Uçaktan indim, arabayı aldım, Lefkoşa’ya ulaştım. Direksiyonu sağa, sola çevirip düzgün bir yer bulmaya çalışınca ama yine de ‘pat’ diye çukura düşmekten kurtulamayınca o en gelişmemiş yerin bile buralardan gelişmiş olduğunu fark ettim ne yazık ki…
-----------------------------------------------------------------
"Kendinizi boş, çaresiz ve yararsız hissediyorsanız kötü… Bu demek oluyor ki, tez elden despot bir yönetimi başınıza efendi olarak getireceksiniz. Akıllı despot, bunu bildiği için köleleri arasında yararsızlık ve çaresizlik hissini pekiştirmeye çalışır."
Frank Herbert