Vaftiz Edilen Türk Çocukları-1948-2
Vaftiz edilen Türk çocukları konusu Aralık 1948’den Ocak 1949 tarihine de taşınıyordu.
Konu yazarlar tarafından ele alındıkça detaylar da daha bir ortaya çıkmaya başlıyordu. Aralık ayında yer alan haberde Lefkoşa’ya bağlı Bodamya köyünde iki Kıbrıslı Türk çocuğun vaftiz edildiği haberini okurken, Ocak ayında bu kez vaftiz konusuna Omorfo, yani bugünün ismiyle Güzelyurt bölgesinin de karıştığını görüyoruz.
Hür Söz gazetesinin “Seyirci” takma ismiyle köşe yazılarını okurla buluşturan yazar, bu kez bizi Omorfo’da yaşanan vaftiz olayıyla ilgili bilgilendiriyordu...
“Hür Söz, 03 Ocak 1949, syf:2
Köşe Penceresinden
-SEYİRCİ-
Bu Feci Durum Önlenemez mi?
GEÇENLERDE: Bodamya’da iki Türk yavrusunun vaftiz edilerek Hristiyan dinine sokulduğunu söylemiş ve bundan acı acı şikâyet ederek bu önemli meseleye alakadar makamların dikkat nazarını çekmiştir.
Aldığımız bir mektup bize iki Türk çocuğunun daha Hristiyan dinine çevrildiğini bildirmektedir. Mektupta deniyor ki:
“Omorfo’da son 15 gün zarfında biri kız biri de erkek olmak üzere 2 Türk çocuğunu Hristiyan dinine çevirdiler. Kız çocuğu yedi ve erkek çocuğu da 11 yaşlarındadır. Bu kadar küçük çocukları kendi dinlerine çevirmeyi hakları var mıdır? Bunun önüne geçilemez mi?”
Girne’den aldığımız bir mektupta da şöyle denilmektedir: “Hristiyan dinine çevrilen Müslüman çocukları hakkında gazetenizin neşrettiği makaleyi okudum. Kanaatime göre Maarif Dairesinin Welfare Officer’nin yapacağı faaliyet kâfi değildir. Masum ve sinnirüşde varmamış çocukları kilisenin vaftiz etmiye hakkı var mıdır, yok mudur? Bu hususta müftilik makamının veya Evkaf dairesinin resmi faaliyete geçmesi ve bilgisiz halk arasında devamlı surette öğretmenler ve vaizlar tarafından dini telkinat yapılması icab eder kanaatindeyim.”
Okullarımızın serdettiği fikirlerde yerden göke kadar hakları vardır, ve bu mesele üzerinde ciddiyetle durulacak bir cemaat meselesidir.
Mesele dinî bir mesele olduğundan dinî makamımızın bu işi ciddiyetle ele alarak önleyici tedbirlere başvurması ve icab edeni yapması vezaifinden biri ve başlıcasıdır kanaatindeyiz.
Köy öğretmenlerinin de bu feci durumu önlemekte büyük bir rol oynayabileceklerine inanıyoruz. Dinî ve Millî akideler bakımından bilgisiz ve masum halk tabaklarını tenvir etmek onların iman ve inançlarını beslemek suretiyle bu davada büyük hizmetleri dokunabilir.”
16 Ocak 1949 tarihli Halkın Sesi gazetesinde A. Pertev imzalı bir yazı daha yayınlanıyordu. Pertev; Bodamya ve Omorfo’da vuku bulan Kıbrıslı Türk çocukların vaftiz edilerek Hristiyanlığa geçirilmesinin üzerinden kaleme aldığı yazıda, Pertev, Kıbrıslı Türklerin dini açıdan bir boşluk içerisinde olduğu ve bunun bir “makam” tarafından düzenlenmesi yanında ailelerin ve öğretmenlerin de çocuklara sahip çıkılması gerektiğini belirtiyordu...
“Halkın Sesi, 16 Ocak 1949, syf:1
Son günlerde vukua gelen birkaç tenassur hâdisesi münasebeti ile
Yazan: A. Pertev
Geçen gün gazetelerde, ikisi Bodamya’da ve ikisi Omorfo’da olmak üzere dört çocuğun tenassur ettiğini öğrenen her Müslüman Türk, hiç şüphe yok ki büyük vicdan azabı içinde kalmış ve ictimaî dertlerimizden biri ile yine karşılaşmıştır.
Gazetelerin verdiği malûmata göre faili muhtar olmayan bu çocukların vaftiz edilmeleri bizi bu mesele ile daha ziyade ilgilenmeğe sevk eden bir mahiyet arzetmektedir. Evet, bu havadis haddızatında, bazıları tarafından şayanı ehemmiyet görülebilir ve bu gibi müeasif hâdiseler her milletin ictimaî hayatında eksik değildir denir. Fakat teşkilâtçı ve ictimaiyatçı bir gözle bakılırsa bu hâdise çok mühim bir manzara arzeder ve cemaat pek haklı olarak mesul makamların buna karşı ne yolda hareket ettiklerini bilmek ister.
Dikkat olunursa görülecektir ki, bu gibi vakalar ictimaî bünyeleri zayıf olan ve terbiyei milliye ve dinîyeleri sağlam olmayan cemaatlar arasında daha çok vukua gelmektedir. Teessüfle kaydetmek isteriz ki, yetmiş seneden beri cemaatımız arasında bu gibi vakalar az olmadığı halde mesul makamlar alâkadar olmamış, bunları önlemek için hiçbir tedbir almamıştır. Bu gibi haller milletlerin ictimaî hayatında bir tereddi devresi sayılır ve vaktında önüne geçilmezse çok vahim neticeler verir. Bunun içindir ki, bazı hükûmetler ve dinî müesseseler kendi milletlerini bu gibi şaibeden korumak için büyük fedakarlıklara katlanarak bütün dünyaya misyonerler gönderirler ve bu suretle yalnız kendi milletlerinin bütünlüğünü değil, başka milletlere mensup olanları da taraflarına celbetmeğe çalışırlar.
İslâmiyet iptidadan beri amelî ve nazarî misyonerli bir dindir. Çünkü Hazreti Muhammet bizzat tebşiri dine memur Müslüman mübeşşirlerinin başında idi ve bu suretle Müslümanlığı Afrikaivuslaya, Hindi Şarkiye ve Çin’e kadar isal ettiler. İşte Hazreti Peygambere iktida eden ülema, gayri müminlerin ihtidası için böyle faaliyet gösterirlerdi. Ne yazık ki, biz bu dinî vazifeyi ihmal ettik ve şimdi Hristiyanlar bu yoldaki çalışmaları ile büyük başarılar gösteriyorlar. Biz şimdi din adamlarımızdan,gayri müminlerin ihtidası için değil, Müslümanların tenassur etmemeleri için ne gibi faaliyette bulunduklarını sorabilir miyiz.
İctimaî inkılâp geçiren milletlerde ve umumî ahlâk telekkisinin makûs bir cereyan aldığı muhitlerde millî ve dinî hisleri kuvvetlendirmeğe büyük ihtiyaç vardır ve bu dinî ve ictimaî müesseselere düşen bir vazifedir. Fakat teşkilâtsızlık ve dinî vazifelerle mükellef olanların ihmali yüzünden, onlardan bu hususta bir fayda beklemek abestir. O halde, çocuklarımızın küçük yaştan millî ve dinî hislerini kuvvetlendirmek için her aile, evinde ve her öğretmen, mektebinde çocuklarına müntezaman bu yolda telkinlerde bulunması şarttır. Genç dimağlar böyle müessir telkinlerle tersin ve kalpler teshir olunursa tehlike hayli azalmış olur.
Cemiyetlerdeki hastalıkları görmek ve saymak şüphesiz çok faydadır, fakat en büyük ihtiyaç onları tedavi etmektir ve bu tedavi ne kadar erken başlarsa netice o kadar muvaffakiyetli olur. Bunu yapabilmek için her şeyden evvel dinî müesseselerimizi ıslah etmek, onların başına azimkâr, vazife ve mesuliyetli müdrik elemanlar getirerek istikrarlı bir ictimaî nizam kurmak lâzımdır. Yoksa herkes kendi keyfine hareket eder ve dinî müesseseleri imtiyazlı birer malikâne addederse istikbalden endişe etmemek mümkün değildir.
Halk şimdiye kadar birçok şeylerden şikâyet etmiş ve etmektedir, fakat yolsuz hareketleri düzeltmek, onları cemaatın ihtiyaçlarına uygun bir şekle koymak ferdden ziyade halka, halkın ictimaî şuuruna istinad eder. Halbuki son zamanlara kadar halkımızda tam bir tesanüt, şuurlu bir hareket görünmüyordu; bugün beyendiğini yarın tenkid ediyor ve bu suretle umumî efkar teşevvüşe uğruyordu.
Şayanı memnuniyettir ki, bu zihniyet şimdi değişmiş ve halkın intibahı sayesinde husule gelen tesanüt ve işbirliği istikbal için bize mesut neticeler vaadetmektedir. Yeter ki bu tesanüt ve işbirliğini devam ettirebilelim.”
16 Ocak tarihinden sonra Halkın Sesi gazetesi yazarı A. Pertev, 1 Şubat’ta konuyla ilgili daha detaylı bilgi vererek okurun aydınlanmasını sağlıyordu. Bu detaylarda; çocukların isimleri ve kimler tarafından vaftiz edilme yönüne gidildiği yer almaktaydı...
“Halkın Sesi, 01 Şubat 1949, syf:1
Tenassur vakası etrafındaki tahkikat
-A. Pertev-
Memnuniyetle öğrendiğimize göre 16 Ocak 1949 tarihli “Halkın Sesi” gazetesinde, son günlerde vukua felen tenassur hadisesi münasebeti ile yazılan makale ait olduğu makamlar tarafından dikkat nazarına alınmış ve lâzım gelen tahkikat mahallinde yapılmıştır.
Omorfo Muhtarından yapılan tahkikat neticesinde, Hüdaverdi Kâmil isminde birisinini 7 ve 15 yaşlarında iki çocuğun vaftiz edilip Hristiyan dinini kabul ettirildiği meydana çıkmıştır.
Bodamyadakiler ise Keziban isminde bir kadının, biri Pervin diğeri Salih ismindeki çocukları pek küçük yaşta oldukları halde vaftiz edilmiş ve kızı İskele’de Belediye kâtibinin yanına hizmetçi olarak verilmiştir.
Mesele bu suretle tevazzuh ettikten ve çocukların henüz sabi denecek bir yaşta oldukları anlaşıldıktan sonra, mesul makamın lâzım gelen mahalle müracaat edeceğine ve Hükûmetin de Türk cemaatının dini hislerini rencide eden bu gibi kanun dışı hareketlere müdahale edeceğine şüphe etmiyoruz.
Bu münasebetle bir defa daha belirtmek isteriz ki, din adamlarımız üzerlerindeki mesuliyeti idrak edip vazifelerini hakkı ile ifa etmezlerse istikbalimizi tehdit eden bu gibi müessif hadiseler daima vuku bulacaktır. Binaenaleyh, cemaat işlerimizi bir kül halinde ihtiva eden Komisyon raporunun Hükûmet tarafından bir an evvel tesvip olunması ve cemaat de kendi işlerine yeni bir istikamet vererek islâhat ve teşkilât yapması en büyük emelimizdir.”