“Vahim”
“Cumhurbaşkanı gider, UBP kurultayında konuşma yapar, bu yanlıştır. UBP’nin ilkeleri çerçevesinde çözümden bahseder, kurultay süreçlerinde her işe karışır, UBP’nin içini karıştırır, DP’ye de müdahale eder ve DP’yi de kontrol altına alır. Bütün iç entrikal
2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Cumhurbaşkanı Dervis Eroğlu’nun müzakere sürecini sahiplenmek yerine iç entrikaları yürüttüğünü ve Kıbrıs sorununu ihmal ettiğini söyledi
“Vahim”
Ödül Aşık Ülker
2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Cumhurbaşkanı Dervis Eroğlu’nun müzakere sürecini sahiplenmek yerine iç entrikaları yürüttüğünü ve Kıbrıs sorununu ihmal ettiğini söyledi.
Liderlerin sürece angaje olması gerektiğini belirten Talat, “Görüşmeciler veya temsilciler vasıtasıyla süren bir müzakere süreci sonuç alıcı bir kısım adımları atmaya yetmiyor. Çünkü görüşmecilerin siyasi sorumluluğu yok, siyasi sorumluluğu liderler üzerinden var. O da dolaylı oluyor. O nedenle de ilerleme olmuyor” dedi.
Talat, özellikle Kıbrıs Türk tarafının süreci sahiplenmesi gerektiğini ifade ederek, liderlerin birbirlerinin siyasi kaygılarını anlamasının önemine vurgu yaptı.
Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun tarafsızlıkla ilgili duruşunu “vahim” olarak nitelendiren Talat, “Cumhurbaşkanı gider, UBP kurultayında konuşma yapar, bu yanlıştır. UBP’nin ilkeleri çerçevesinde çözümden bahseder, kurultay süreçlerinde her işe karışır, UBP’nin içini karıştırır, DP’ye de müdahale eder ve DP’yi de kontrol altına alır. Bütün iç entrikaları o yürütür, başı o çeker. Yerel seçimlere bile karışan bir cumhurbaşkanı düşünülemez” diye konuştu.
Talat, “Cumhurbaşkanı Kıbrıs sorunuyla ilgili sahiplenme, sahip çıkma, işi yürütme, sürüklemeyi yapmayarak tamamen iç politikaya, entrikalara yöneliyor. Esas ana konumuz Kıbrıs sorununu maalesef ihmal ediyor ve maalesef ilerleme kaydedilmemesinin en önemli sebebi haline geliyor” dedi.
“Görüşmecilerin siyasi sorumluluğu yok”
• Soru: Müzakereler devam ediyor. Görüşmelerde bazı sıkıntılar olduğu basına da yansıyor. Sayın Özersay, Rum tarafının geçmişteki yakınlaşmaları kabul etmediğini, bu konularda yeni öneriler getirdiğini söylüyor. Diğer taraftan Rum tarafı Türk tarafı bütün konularda öneri getirmezse al-vere geçilmeyeceğini söylüyor. Bunlar sadece örnek, sorun olduğuna dair daha pek çok açıklama var. Tüm bunlara bakınca görüşmelerin gidişatını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Talat: Bu, görüşmelerde liderlerin olmamasının yarattığı bir sorundur. Çünkü görüşmeciler veya temsilciler vasıtasıyla süren bir müzakere süreci sonuç alıcı bir kısım adımları atmaya yetmiyor. Çünkü görüşmecilerin siyasi sorumluluğu yok, siyasi sorumluluğu liderler üzerinden var. O da dolaylı oluyor. O nedenle de ilerleme olmuyor. Halbuki liderlerin bir araya gelip bu konuyu enine boyuna konuşmaları lazım, hatta resmi toplantı dışında, yani bir odaya kapanıp konuşmaları lazım.
Kıbrıs Türk tarafı, çok haklı olarak, haritayı şu aşamada ele almak istemiyor, sona bırakmak istiyor, genel resmi görmek istiyor. Kıbrıs Rum tarafı ise, ortak bildiriye dayanarak, bütün konularla ilgili görüşme yapmak istiyor, haritayı da içine koyuyor. İki tarafın bütün konulardaki görüşlerini, önerilerini ortaya koymasını, herşeyin masada olmasını istiyor, “birbiriyle ilintisini kurarak gidelim” diyor. Rum tarafı da, kendi içinde, bu konuda çok haksız görünmez. Bir de “Sadece Türk tarafının istediklerini görüştük, bizim için önemli olanları görüşmedik. Harita, mülkiyet gibi” diyorlar.
“Mülkiyeti görüştükse de ilerleme olmadı” diyorlar. Bu arada AB ilişkileri, ekonomi gibi konuları da gözardı ediyorlar. Garanti ve güvenliği de gözardı ediyorlar ancak bu bir uluslararası anlaşmadır ve diğer aktörler olmadan bu konunun görüşülmesi mümkün, mantıklı değildir. Ancak Rum tarafı, bütün konular masada olmalı gerekçesiyle uluslararası alanda haklı görünmeyi başardı gibi şu anda. Bunun sebebi de liderlerin sürece angaje olmamasıdır. Liderlerin oturup bu konuyu görüşüp, gerekirse Anastasiades’e harita konusundaki hassasiyetimizin nedenini ortaya koyup, hatta gerekirse “harita konusunda ne düşünüyorsun, söyle bana” diye onu bir sorgulayıp, eğer %18-20 gibi toprak düşünüyorsa, bunun çoktan aşılmış bir konu olduğunu anlatmalıyız. “Nüfusunuz oranında toprak” diyorlar zaten, oturup bunlar başbaşa konuşulmalı...
“Görüşmeler şu anda tıkandı”
• Soru: Sizin bu tür görüşmeler yapmanız çok eleştirilmişti...
• Talat: Özellikle Eroğlu tarafından...
• Soru: Siz bunun faydasını gördüğünüzü düşünüyorsunuz ve şimdi de Eroğlu’na öneriyorsunuz...
• Talat: Çok faydasını gördük. İlerlemelerin en önemli sebebi o başbaşa görüşmelerdir. Orada karşı tarafın endişelerini, sıkıntılarını, neye hassas olduğunu görürsünüz. Orada size “benim bu zorluğum var, bunu kabul edersem şöyle olur” der. Bunları orada konuşursunuz. Şimdi “Türk tarafı bütün konularda öneri verecek, harita vermezse ilerleme olmaz” diyorlar. Görüşmeler durdu, şu anda tıkandı, şu anda görüşme yok, yapılan görüşme değil. Görüşmeciler de bir araya gelip, daha önce konuşulmuş şeyleri tekrar tekrar konuşuyor. Yol alamazlar çünkü görüşmecilerin o siyasi gücü yok. Bana göre, iki liderin bir araya gelmesi, samimi bir ortamda süreci nasıl yürüteceklerini, yani yöntemle ilgili meseleleri görüşmeleri ve anlaşmaları gerekir.
“Liderler birbirlerinin siyasi kaygılarını anlamalı”
• Soru: İki tarafın kendi açılarından haklı olduğunu söylediniz. İki tarafın hangi yaklaşımları size göre hatalı?
• Talat: Esasında birçok şeyi, liderlerin bir araya gelememesi sonucu birbirini anlamaması yaratıyor. Birbirlerini sosyal anlamda tanımaktan çok, birbirlerinin siyasi kaygılarını anlamalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun için de ciddi çaba sarfetmeleri lazım. Eğer bizim taraf böyle bir adım atarsa, Anastasiadis’in bundan kaçacağını düşünmüyorum. Eksiklik şu an için buradadır. Neden bizim harita veremeyeceğimizin iyice anlatılması lazım. Şimdi Kıbrıs Rum tarafının aklında olanın ne olduğunu anlamanın zamanıdır. Gerek harita, gerek diğer konularda... Rum tarafının tutumunda bizi rahatsız eden hususlar var. Birincisi yakınlaşmaları kabul etmemeleri... Yakınlaşmaları kabul etmemek ne demektir? Liderler birbirlerini tanısalar, birbirlerinin kaygılarını, endişelerini anlasalar bakarsınız bu aslında bir sorun değildir. Belki de Anastasiadis veya Kıbrıs Rum tarafı “yakınlaşmaları kabul ettim” diye yola çıkmadan çabucak bir gözden geçirip, “bunlarda anlaştık” deyip yakınlaşmaları dolaylı olarak kabul edebilirler.
“Reddetmekle, kabul etmek yakın yakındır”
Size bunu bir anektotla anlatayım, 4 Ocak 2010’da biz Rum tarafına çapraz oyun da içinde olduğu bir paket verdik, “kabul veya red değil, bir görüşme paketi” olarak sunduk. Rum siyasi partiler bizim bir paket sunduğumuzu öğrenince Hristofyas’ı zorladılar ve Hristofyas paketi reddetti. 10 Ocak’ta buluştuğumuz zaman “paketi görüşelim” dedik, Hristofyas “biz onu reddettik” dedi. “Peki” dedik, açtım birinci maddeyi. “Bu konuyu bir konuşalım” dedim, başladık konuşmaya. Geçtik ikinci maddeye, onu da konuştuk ve neredeyse bitirdik, çoğunda anlaştık. Yani reddetmekle, kabul etmek yakın yakındır. Çıkış yolunu bulmak lazım, bunun için de sizin sürece angaje olmanız lazım. Niyet ve sürece angaje olmak çok önemli. Süreci sahiplenmek zorundasınız. Eğer siz süreci sahiplenemezseniz ilerleme kaydedemezsiniz. Kıbrıs Rum tarafının tuzu kuru, yani onlar bizim kadar kaygı içinde değil. Onun için bizim bu sürece sahip çıkmamız lazım, bu süreç bizim sürecimizdir. Buna sahip çıkacağız yani “Rum tarafı yakınlaşmaları kabul etmiyor” diye hayıflanmaya şu anda gerek yok. Tabi ki bunu söyleyeceğiz, tabi ki Rum tarafının yaptığı yanlıştır ama biz onları bundan nasıl çark ettirebiliriz, doğru yola getirebilirizin peşine düşeceğiz.
Bir diğer konu, dönüşümlü başkanlığın Rum tarafınca kabul edilmemesi çok ciddi bir meseledir. Bunu uzun uzun konuşmak, tartışmak ve Rum tarafına dönüşümlü başkanlık dışında seçeneğin bulunmadığını anlatmamız lazım. Dönüşümlü başkanlık bir anlamda kurulacak olan yeni yapının Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlar’ın ortak devleti olduğunu gösterecek, toplumların da sahiplenmesini sağlayacak. “Bir Kıbrıslı Türk asla Cumhurbaşkanı olamaz” diyerek Kıbrıslı Türkler bunu nasıl sahiplenecek. Bunu anlatmayı başarmamız lazım. Buna karşılık Kıbrıs Rum tarafı ne istiyor acaba? Bizim tarafımızdan neyin kabulüne önem veriyor? Bu işte niyet ve kararlılık son derece önemli ama aynı zamanda sahiplenmek de önemli. Bilmeliyiz ki bu süreci biz götüreceğiz, yabancılar, hatta Kıbrıslı Rumlar değil. Onun için süreci sahipleneceğiz, başka çaremiz yok.
“Maraş gündeme gelecek olursa, çok ters etki yapacak”
• Soru: Rum Hükümet Sözcüsü “Maraş konusu hala masadadır” diyor. Kıbrıs Türk tarafı da kapsamlı çözümün parçası olduğunu söylüyoruz. Türk tarafının Maraş’a Rum uzmanların girmesini kabul etmediğine dair iddialar yer aldı basında, gerçi bu konuda bir açıklama gelmedi. Siz de Maraş’ın kapsamlı çözümün parçası olduğunu söylüyorsunuz ama ön hazırlık mahiyetinde uzmanların oraya girmesine, bazı çalışmalar yapılmasına siz nasıl bakarsınız?
• Talat: Henüz görüşmelerde o aşamada değiliz ki zaten. Bir ilerleme yok. Maraş’a uzmanların girmesinin anlamı ne olacak? Durum tespiti mi? Bilmiyor muyuz, hepsi yıkılacak, virane oldu. Yıkılacak yeni baştan yapılacak. Dolayısıyla bence Maraş’ı güven yaratıcı önlemler kapsamında düşünmek yanlıştır. Güven yaratıcı önlem, adı üstünde güven yaratmak içindir. Güven yaratmak için de konunun özüyle ilgili olmayan hususlar üzerinde çalışılmalıdır. Konunun özü nedir? Mülkiyet, harita konunun özüdür. Bunlarla ilgili bir çalışmanın güven yaratmak için bir faydası olacağını düşünmem. Ona muadil, mesela Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinde Dışişleri Bakanı’nın Kıbrıslı Türk olmasıdır. Ya da ortak geçici hükümettir. Yani toprağa muadil. Dolayısıyla bunları zorlamayalım. Hatta Maraş konusu gündeme gelecek olursa, açılması falan, çok ters etki yapacak. Görüşmeler askıya alınacak, görüşmeler bitecek ve doğal olarak ona odaklanılacak. Yeşilırmak kapısı bile onu yarattı, o kapı bize zaman kaybettirdi. En nihayet benim özel bir girişimim olmasaydı belki de çözemeyecektik. Onun için ben bunu çok tehlikeli bulurum. Güven yaratıcı önlem, eğer istiyorsak ki gereklidir ve önemlidir, ana konuların dışındaki konularla ilgili olmalıdır. Karşılıklı dil eğitimi gibi, Rum öğretmenler burada Rumca, Türk öğretmenler diğer tarafta Türkçe dersi versin. Trafik levhaları iki tarafta Türkçe, Rumca ve İngilizce olması mesela. Kurucu devletlerde de öyle olacak zaten. Araba sigortalarının iki tarafta da geçerli olması, GSM şebekelerinin işbirliğine gitmesi gibi. Güven yaratıcı önlem bunlardır. Ben mesela artık “Ercan’a direkt uçuş yapılsın” demiyorum, çünkü onu artık ana konulara bağladılar. Güven yaratıcı önlem midir, evet öyledir, Maraş da öyledir ama inanın görüşmeye başlarsak ana görüşmeleri bir tarafa bırakacağız.
“Kıbrıslı Rumlarla, Türkiye’yi yakınlaştırmamız lazım”
• Soru: Son dönemde Türkiye’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? AB’nin, BM’nin rolü nasıl?
• Talat: Bu konu bizim konumuzdur. Biz ne kadar sahip çıkarsak bu aktörlerin konuya olumlu katkı yapmalarını o kadar teşvik ederiz. Hem de bu sadece Türkiye, BM, AB değil, Yunanistan’ın olumlu katkısını istiyorsak, Türk tarafı olarak sürece sahip çıkmalıyız. Çünkü ihtiyaç bizim ihtiyacımızdır, sorun bizim sorunumuzdur ve buna mutlaka sahip çıkmamız lazım. Tükiye şimdiki pozisyonuyla son derece olumludur, çözümü isteyen, savunan, bunun kendi çapında gereklerini yerine getiren bir pozisyondadır. Türkiye sadece liderlerin görüşmeleri ve Kıbrıs sorununun yürütülmesi üzerinde değil, ama aynı zamanda Kıbrıslı Rumlar üzerinde de etkilidir. Ama şu an itibarıyla olumsuz etkilidir. Bunu da düzeltmek lazım. Çünkü Kıbrıs Rum tarafının bir anlaşmaya “evet” demesini istiyorsak, Türkiye’ye güven duymaya şimdiden başlaması lazım. Bunun için de çalışma yapmak lazım. Türkiye’nin imajını değiştirmemiz lazım, hep beraber, bizim de katkımız olacak. Yani Kıbrıslı Rumlarla Türkiye’yi yakınlaştırmamız lazım. Siyasi anlamda demiyorum, Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti değil, Kıbrıs Rum toplumuyla Türkiye’yi. Türkiye’nin imajını değiştirmemiz lazım. Dolayısıyla Türkiye’nin etkisi iki yönlüdür. Bir, doğrudan Kıbrıs sorununa siyasi boyutta garantör ülke olarak etkisi, gerek Kıbrıs’ta gerekse uluslararası alanda koyacağı çabalarla, yapacağı katkılar... Ama bunların yanı sıra Türkiye’nin Kıbrıslı Rumlar’ın nezdindeki kötü imajını mutlaka değiştirmenin yolunu bulmak lazım.
BM’ye gelince, BM’nin süreçteki tutumu yeterli değil, daha aktif bir BM’ye ihtiyaç var. Ama daha aktif olabilmesi için de aynı noktaya geliyoruz, süreci sahiplenmek lazım. İki taraf odaya girdiğinde, liderler seviyesinde iki grup odaya girip bir masanın etrafına oturduğunda, iki grup “zaman geçsin, gün geçsin, bu iş bitsin” havasındaydı, BM de birşey yapamaz. Eğer birşey üretmeye çalışılıyorsa, BM de hareketlenecek.
Gaz zenginliğini çözüme bir avantaj olarak kullanmak...
• Soru: Doğal gaz konusunun bu süreçte rolü nedir?
• Talat: Bu mesele önemli bir meseledir. Özellikle İsrail’in gazının Avrupa’ya ulaşması, batı dünyasını, özellikle Amerika’yı çok ilgilendiriyor. Bunun da yolu Kıbrıs sorununun çözülmesinden geçer. O bakımdan gaz önemli bir motivasyon unsurudur. Kıbrıslı Rumların da ekonomik kalkınması için önemlidir. Gaz önemsiz bir husus değil ama sadece gaz yüzünden çözüm olacağını zannetmek de yanlıştır. Sadece gaz yüzünden çözüm olmaz, ne olur? Sıvılaştırma terminali de olur. Bu pahalı olabilir, o başka konu, sonuçta o da bir seçenektir. O yüzden gaz zenginliğini çözüme bir avantaj olarak kullanmak gene bizim becerimizdir. Bunu Kıbrıs Türk tarafı ve Rum tarafı birlikte becerebilirsek, müzakere sürecinde önemli bir ilerleme kaydedebiliriz.
“Eroğlu Kıbrıs sorununu ihmal ediyor”
• Soru: Biraz da iç siyasete bakarsak Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun tutumunu nasıl buluyorsunuz? Tarafsız durmadığıyla ilgili eleştiriler var. Siz, eski bir cumhurbaşkanı, o makamda olmanın zorluklarını da bilen biri olarak, Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlık ilkesiyle ilgili duruşunu nasıl görüyorsunuz?
• Talat: Kısaca vahim. En baştan beri böyleydi. Cumhurbaşkanı gider, UBP kurultayında konuşma yapar, bu yanlıştır. UBP’nin ilkeleri çerçevesinde çözümden bahseder, kurultay süreçlerinde her işe karışır, UBP’nin içini karıştırır, DP’ye de müdahale eder ve DP’yi de kontrol altına alır. Bütün iç entrikaları o yürütür, başı o çeker. Yerel seçimlere bile karışan bir cumhurbaşkanı düşünülemez. O bile yapıldı.
Cumhurbaşkanı az önce Kıbrıs sorunuyla ilgili anlattığım sahiplenme, sahip çıkma, işi yürütme, sürüklemeyi yapmayarak tamamen iç politikatı, entrikalara yöneliyor. Esas ana konumuz Kıbrıs sorununu maalesef ihmal ediyor ve maalesef ilerleme kaydedilmemesinin en önemli sebebi haline geliyor.