1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. ‘Var olan düzen’ kime yarıyor?
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

‘Var olan düzen’ kime yarıyor?

A+A-

- İnsanlar haksızken daha çok bağırırlar.
(Aylak Adam, Yusuf Atılgan) -

 

Hepimiz Suçlu Değiliz” başlıklı bir makalesini okudum, Nehir Özkızan’ın...
Çok deriz ya “masum değiliz hiçbirimiz” diye…
Hani o güzel besteden esinlenerek…
Yazarın haklı bir isyanı var, çünkü, böylesi bir genellemede aslında ‘gerçek suçlular’ aklanıyor sadece…

*  *  *

Ada yarısına dair düzen eleştirisi yaptığımız zaman elbette hepimiz suçlu değiliz, yine de çoğunluğumuz, mevcut kurulu düzende kendimize rol seçmişizdir.
Öyle ya da böyle “dişlileriyiz” bu çarkın ve kimimiz çok daha suçluyuz kimimiz az, azımız da masum…

*  *  *

Bu düşünceleri paylaşmama asıl sebep aslında aynı yazının finali…
“Hepimiz suçlu değiliz, ancak hepimiz suçluları tanıyoruz:
Suçlu var olan düzen üstünden zenginleşen, var olan düzen üstüne çıkarını kuran herkestir; yanan bir zeytin ağacı ile aynı kaderi paylaşan bir emekçi, bir inşaat işçisi, bir sokak köpeği, bir çocuk veyahut bir kadın değil…”


*  *  *

Milyon kez imzamı atarım.
Milyon insan da imzasını atar.
Sorun biraz da burada ya!
Çünkü “var olan düzen üstüne çıkarını kuran herkes” bunun aslında kendisi değil de “bir başkası” olduğunu söylüyor.
“Var olan düzen kimleri besliyor” sorusunun yanıtında kilitleniyor hayat.

*  *  *

Her kim ki bu düzenden besleniyor, bazen de suçluluk duygusuyla daha çok bağırıyor.
Bu düzenle kurulu bağını inkârda zorlanan önemli bir kitle var.
‘Güvensizliğin’ böylesine büyük olmasının, ‘samimiyetin’ fazlaca kaybolmasının, ‘sahiciliğin’ neredeyse yok olmasının başka da bir sebebi olabilir mi?
Kimin ‘varlıklı’ kimin ‘emekçi’ olduğunun karıştığı bir yerdeyiz!
Kimin ‘patron’ kimin ‘işçi’ olduğunu keşfedemiyoruz çoğu zaman…
‘Var olan düzen’in kolları bir ahtapot gibi uzadıkça, en ateşli karşıtların en içli oyuncular olduğunu gözlemleyebiliyoruz bazen…

*  *  *

Yüzsüzlüğün coğrafyasında aynaları kırarak hakikati dağıttığını sanan kalabalıklarımız var.
Çoğunluk “kendisi dışında” farkında…
Eşitlik, hakkaniyet, liyakat, adalet, yasa, hukuk, üretim pek çoklarına “kendi ihtiyacı oranında” anlam ifade ediyor.
Öylesine bir “sihir” yaratılmış ki “sahip” olduğunu kendine yakıştırıyor her birey ve o eleştirilen “düzen” hep öteki oluyor.
O düzenin içinde kimsenin “kendisi” yok (!)

*  *  *

Özetle…
“Uzağa”
bakıyor, “yakını” görmüyoruz.
Evet, hepimiz suçlu değiliz ancak suçlunun hep “öteki” olması gibi de bir kolaycılığımız var.
“Suçlu var olan düzen üstünden zenginleşen, var olan düzen üstüne çıkarını kuran herkestir” doğru…
Öyle de o “herkes” kimdir?
Çünkü herkese göre, o herkes, hep öteki…



Tedbir başkadır, hapsetmek başka!

c2-141.jpg

Bir “sıfır vaka” fantezisi kurdu kimi siyasiler, aslında, bilinçaltlarında “iki ayrı devlet” kabarması var.
Hangi hastalık “sıfırlanmış” sahi?
Bunu söylediğiniz zaman da bir uçtan, öteki uca çekiyorlar: “Hasta mı olalım, hastanelerde perişan mı olalım, ölelim mi?”
Ver korkuyu!

*  *  *

‘Yurt içi’ne ‘yurt dışı’ muamelesi yapmak yerine…
Dikkat edelim.
Tedbirli olalım.
Dünyanın işaret ettiği tüm tedbirleri uygulamaya devam edelim.
Yeni bir hastalıkla daha yaşamayı öğrenelim.

*  *  *

Kanserle yaşamayı öğrenemedik.
Defalarca ‘limit üstü kalıntı’ bulundu diye kapıları kapatmadık sebzenin geldiği köye, kente, ülkeye…
Kalple ve damar sorunlarıyla yaşamayı da öğrenemedik!
Sigara içiliyor tüm kapalı mekanlarda, halen!
Adanın güneyi değil ya pek de aldırış eden olmuyor.

*  *  *

Bu ülke bir avuç!
Güneye geçişi engellemek “sınırlamak” değildir.
Olamaz.
Dünyada böylesi bir ‘coğrafi mesafeyi’ bu akılla kapatan yoktur.
Öyle olsa herkesi evine kapatır, tüm hastalıları da sıfırlardık.
Cam odalar yapardık her bir yurttaşa!

*  *  *

Dünyada virüsün yayılma oranlarına dair belirli katsayılar ortaya konmuş.
Öylesine büyük bir “korku iklimi” yaratıldı ki, doğru yerden tartışamıyoruz.
Mağusa’ya gittiğim gibi Baf’a da gidebilmeliyim, ancak, bilmeliyim ki Girne ya da Larnaka fark etmez, kalabalığa maskesiz girmeyeceğim.
Ellerimi sık sık yıkayacağım.
Sosyal mesafemi koruyacağım.
Tedbiri uygulamak başkadır, insanları hapsetmek çok daha başka!

*  *  *

İyi niyetli, ihtiyatlı, tedirgin insanları anlıyorum ancak meseleye bilimsel değil bölücülük, kör kütük milliyetçilik hatta ırkçılıkla yaklaşanlar var.
Aslında bir ‘alışkanlık’ yaratmak istiyorlar.
Çünkü eğer birkaç yeni vaka çıkarsa, hemen yeniden ‘kapattık’ diyecekler.
“Aç, kapa” üzerinden bir “egemenlik” tatmini bu!
Kuzeyde de güneyde de…
Hadi güneydeki ‘kör’ kur farkından dolayı ekonomisinin kuzeye kaçacağından korkuyor.
Sana ne oldu?

*  *  *

Yeniden söylüyorum, Kıbrıs adasının sağlık için ‘kapatacak’ bir yeri varsa, şimdilik havaalanlarıdır.
O da öyle çok gitmez.
Mutlaka ki gerekli tedbir ve koşullar yaratılacak, açılacaktır.
Evet, toplumsal bir başarı öyküsü yazdık.
Şimdi hemen gevşedik.
Bu gevşeme “yeşil hatla” ilgili değildir.
Maske takmadığımız, kalabalıklara aldırmadığımız, tedbiri elden bıraktığımız içindir.

*  *  *

Yıllardır bu ada yarısında ‘kilitliyiz’ zaten!
Anahtar da başkasının boynunda…
Tedbire hakkınız var da hapsetmeye yok asla!
 


O kuleler

YAZ geldiğinde iki ‘felaket’ kapıda bekler.
Biri yangın...
Bir diğeri boğulma...
İkisine dair de sayısız acı deneyim vardır yaşadığımız...

Hele Karpaz’da bir aileyi dalgalara kurban edişimizi, unutamam.
İkisi için de ‘gözetim’e ihtiyaç vardır, en önce…
Ve bu yaz yine önce alevlerde, sonra dalgalarda yitti canlar...
Gözetleme kuleleri yine boştu.
Ve yine kimse bedel ödemedi, ödemeyecek, gidenlerden başka...

 

 

 

Bu yazı toplam 2590 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar