Vardık, varız, ‘belki var olmayı sürdürürüz’…
Gerek işim icabı, gerek av merakı, gerekse keyfimle alakalı olarak, Kıbrıs’ın her noktasını gezmişimdir…
Yavaş yavaş Güney tarafı da üç aşağı beş yukarı dolaşıyorum ama Kuzey coğrafyada adım basmadığım köy yoktur…
-*-*-
Hiç usanmadım, hiç sıkılmadım, oturdum, harita üzerinden tüm köyleri tek tek saydım; tüm kasabalara göz attım…
Bu sayım ve göz atışa, “tahmin” ekledim ve “ırkçılık” gibi olacak ama “Kuzey’de yaşayan orijinal Kıbrıslı” sayısına üç aşağı beş yukarı ulaştım!
-*-*-
Efendim yanılıyor muyum?
Yanlışım mı var?
Olabilir!
Ama 10 bin kişi yanılsam ne olacak?
20 bin kişi yanılsam ne olacak?
-*-*-
Haaa “coğrafi nüfus tahminim” mi?
Kıbrıs’ın Kuzey coğrafyasında, “Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı” olan ya da olma hakkı bulunanların sayısı taş çatlasa, Ersin abim değil tüm Rum – Yunan’a kafa tutmak; eğilip de gaz çıkararak dolu viski şişesini devirse; en çok 85 bin kişidir!
1974’te 115 binden azıcık fazlaydık!
Bunu da belirtmiş olalım!
-*-*-
Yani “Kıbrıs Adası üzerinde 2024 yılının Ekim – Kasım aylarında kaç orijinal Kıbrıslı yaşam sürmektedir?” sorusuna verilecek yanıt; 85 bindir!
KKTC vatandaşının sayısı (De Jure nüfus) 400 bin kadardır…
Ada’da yaşam sürenlerin tahmini rakamını bir milyon gösterenler de yok değildir…
-*-*-
Gönyeli’deki, Zahra Sokak Lefkoşa’daki, Dereboyu’ndaki cafeleri, sokakları, iş yerlerini tek tek dolaşın…
-*-*-
Girne’ye, Mağusa’ya gidin…
-*-*-
Dipkarpaz’dan Yeşilırmak’a kadar tek tek köyleri dolaşın; mesela “Orijinal Kıbrıslı berber” kaldı mı?
5 kişi?
Hade 15!
Peki kadın kuaförü?
-*-*-
Polis ve askerde bile artık “Orijinal Kıbrıslı” istihdam oranı çok düşşüktür ve gözle görülmektedir…
-*-*-
Bunları, ırkçılık olsun diye yazmıyorum!
Sadece gerçeği bilmemiz adına anlatıyorum…
-*-*-
Elbette çok üzülüyorum…
Hele, dünkü Yenidüzen’de Cenk Mutluyakalı’nın yazısını okuduktan sonra; üzüntüm daha da yoğunlaşıyor ya…
-*-*-
Neyse!
Sömürgecilik nedir?
En basit tanımıyla sömürgecilik şöyle tanımlanır:
“… Sömürgecilik, bir ülkenin başka bir ülke veya bölge üzerindeki kontrolünü ele geçirip, oranın kaynaklarını, ekonomisini ve halkını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasıdır. Tarih boyunca farklı biçimlerde ve amaçlarla ortaya çıkmış, genellikle askerî, ekonomik, siyasi veya kültürel boyutlar taşımıştır…”
-*-*-
Kıbrıslı Türkler ya da orijinal Kıbrıslı Türkler’in şu anda içinde olduğu “tükeniş süreci”; sadece kendi karakterlerinde saklıdır…
Neden mi?
Nedenleri çoktur…
Ama en acısı, “Kıbrıslı olmaktan korkmak”tır…
Sçöürgeciye tapmaktır!
-*-*-
Kıbrıslı olmak yerine, sömürgecinin yalakası olmayı tercih eden bir yapımız vardır…
Bu “ırk” anlamında “aynıyız” dediğimiz “Türk” ırkına yalakalık değildir sadece…
Yani bizler, sadece şu anda Türkiye’nin açık sömürgeci tavrına “bizi kurtardılar, Allah’a çok şükür olsun” demedik ki!
Biz, İngiliz’e de çok rahat satıldık!
-*-*-
Rumlar, Enosis maksatlı dahi olsa ayaklandı, örgütlendi ve İngiliz’i kovmak için savaştı!
Biz ne yaptık?
İngiliz tarafından kullanıldık!
İngiliz tarafından aldatıldık!
İngiliz tuttu bizi asker, polis veya polis yardımcısı yaptı, EOKA’nın üzerine saldı!
-*-*-
Peki şu anda aynı İngiliz ne yapıyor?
Açıkçası bize kıçıyla gülüyor, alay ediyor, dalga geçiyor!
Ve biz bunu hak ediyoruz!
-*-*-
İngiliz Ada’ya ilk geldiğinde; yani taaaa 1878’lerde yaşananlar doğruysa, yine satılmıştık!
-*-*-
Ve şimdi en fazla 85 bin kişi kaldık!
Kalanlar da kaçmanın yolunu arıyor!
-*-*-
Son senelerde bırakın Londra’ya kaçmayı; biraz parası olanlar İtalya’dan, Fransa’dan ev alıyor…
-*-*-
Çocuklarımız mı?
Cenk’in yazdığı gibi; Avrupa birincisi çocuğumuz, tatile gelmeyi düşünüyor sadece!
-*-*-
Ve bugün Meclis önündeyiz…
Sim Tv’deki sabah programını oradan yapmayı deneyeceğim…
Sokakta çok program çektim ama 15 senedir ilk kez sokaktan iki saatlik canlı yayın yapacağım…
-*-*-
Neden mi?
Bir tek nedeni var?
Mevcut yönetime en azından ekrandan da olsa, bu sayfadan da olsa, “yeter artık” diyebilmek!
-*-*-
Cumhurbaşkanı ne konuştuğunu bilmiyor, komiklik yapıyor, yaptığına – söylediğine kendisi de gülüyor!
-*-*-
Ülkeyi, Türkiye’deki sömürgecilerle buradaki işbirlikçileri “bölüştüler”, ihale oyunları ile sömürüyorlar, yutuyorlar…
Dilediklerini cumhurbaşkanı, dilediklerini başbakan, dilediklerini de meclis başkanı yapıyorlar; ne Anayasa tanıyorlar, ne yasa, ne de tüzük!
-*-*-
Ve biz hızla tükeniyoruz…
“Belki bu tükenişi, biraz erteleriz”dir tek derdim!
-*-*-
Gelin, selamlaşalım…
Geçin, bir iki korna çalın…
Vardık, varız, “belki var olmayı sürdürürüz”…
-*-*-
Bilemiyorum!