Varlığımız, Türk varlığına armağan oldu ve tükendi!
Eskiden “matrübasyon” diye bilirdim!
Meğer doğrusu, “mastürbasyon”muş!
-*-*-
Tabu mu bu mesele?
Yazmayalım ve konuşmayalım mı?
-*-*-
Kişi ile “doktorunu” ilgilendiren bir konu mu?
Doktor ve hastası arasına girmeyelim mi?
-*-*-
Yoksa, “mastürbasyon” sağlıksız bir şey mi?
Sahi sağlıklı mı?
-*-*-
Google amcama sordum, “mastürbasyon sağlıklı mı?” diye!
Aynen şu yanıtı verdi:
“... Stresi azaltarak rahatlamaya yardımcı olur ve uyku düzenine faydalı olabilir. Orgazm sırasında salgılanan endorfin ve dopamin hormonu sayesinde mutluluk hissi sağlayarak kaygıyı azaltabilir. Mastürbasyonun bilinçli ve sağlıklı bir şekilde yapılmasının kanıtlanmış hiçbir yan etkisi bulunmamaktadır.”
-*-*-
Peki “siyasi mastürbasyon nedir?”
Cinsel olanından yola çıkarsak; siyasi mastürbasyonun, “yapanı rahatlattığı, uyumalarına yardımcı olduğu, kendilerini mutlu hissettikleri ve hiç bir yan etkisinin de olmadığı” sonucuna varabiliriz!
-*-*-
Siyasi mastürbasyona bir örnek verelim: 200 kişilik kullumakka zurnakka Azerbaycan ziyareti!
Nedir bu ziyaret?
Kendi kendimize yaptığımız bir şey...
Kendi kendimizi tatmin...
Yapanlar rahatladı...
Uyku halleri devam edecek...
-*-*-
Ersin Tatar’ın yüzüne bakın, İlham Aliyev’in elini sıktı diye, “Dev gibi bir orduyu yendik, çocuklar gibi şendik!” şiirini okursunuz!
Peki yan etkisi var mı?
Sıfır!
Hiç bir etkisi yok ki!
El sıkıştık İlham bey gardaşımla!
Tamam da ne oldu?
-*-*-
Bu gezi her açıdan siyasi bir mastürbasyondur ama O’nun da ötesinde bir çeşit “başarısızlık” halidir!
Başarısızlık halini propagandayla örtme çabası halidir!
“Tanınma”, “Tanıma” kelimeleri kullanılamadı!
İlham Aliyev’in ofisinden yapılan açıklamada, “kültürel, turistik, öğrenci, ticari işbirliği…” dendi.
Bu muydu hedefiniz?
Peki hani “KKTC”nin tanınması işi?
İlk adım mı?
Yoksa gördük mü ebemizin örekesini?
-*-*-
Erhan Arıklı diyor ki, “Önce; ‘Gitti de ne oldu? Aliyev ile dahi görüşemedi’… Sonra; “Görüştü de ne oldu?” demişiz!
Ve Arıklı’ya göre, “Azerbaycan’da bu tip sözler ve söyleyenler için şöyle denir; ‘Ne demeli bilmirem’”.
-*-*-
Sonuç Erhan abi, sonuç?
İki devlet başkanı görüşüyor, fotoğraf – film çekiliyor da nerede “bayraklar?” mesela!
Çok küçücük bir KKTC Bayracığı var ikisinin ortasındaki “şey” üzerinde de “Where is the Azerbaijan Flag re filemou?”
Bizde de bu tür durumlarda ne denir biliyor musun?
Gandır çocuğu da taksim isdesin!
-*-*-
Neyse, Azerbaycan’daydık ama ortada “resmi anlamda” Azerbaycan yoktu!
Cumhurbaşkanı seviyesinde 200 kişilik “yandaş ordusu” ile gittik; karşılandığımız, ağırlandığımız seviye “Cumhurbaşkanı ve eşit devlet” seviyesi değil, aşağılarda sürünüyor!
-*-*-
Ama siz hala “Aliyev, Tatar ile görüştü! Tarihi buluşma!” mı diyeceksiniz?
“Resmi” bir görüşme değildi!
Değildir!
Efendim, eminim Azerbaycan KKTC’yi tanımak ister elbette!
Ama mesele, “tanıyamaz”ın, tümünüz tarafından gözünüze sokulmuş olması meselesidir aynı zamanda!
Ticari, turistik ve kültürel dostluk!
Ok?
Ok!
-*-*-
İş insanlarımız, üniversitelerimiz, özellikle turizmcilerimiz gitmeli mi?
Elbette!
Fikri Ataoğlu ve Arıklı’nın gitmeleri, eh belki ama Başbakan Ünal Üstel de fazlaydı!
-*-*-
İkincisi, bu gezinin “finansal anlamda skandal” olmasıdır...
Gidenler arasındaki Erhan Arıklı, “bazı iş insanlarından 850’şer dolar aldık ve masrafları karşıladık” dedi...
Hadi bizim para yok; yani kardeş Azerbaycan’a, koskoca Anavatan’ın torpili de mi yoktu?
850 Doları veren iş insanları, ileride düdüğü çalacak mı?
-*-*-
Hesap vermemezlik söz konusudur!
Mafya işi bulunmaktadır!
-*-*-
Öte yandan, en büyük utanç; Azerbaycan’ın, direkt uçuşa izin vermemesi; verememesidir!
Azerbaycan, KKTC Pasaportlarını kabul etmemiştir... Edememiştir!
-*-*-
Ve Azerbaycanlı hiç bir devlet yetkilisi, olayda resmi anlamda yer almamıştır...
Tekrar ediyorum, Aliyev – Tatar tokalaşması da “resmi” değildir…
Hatta içimden bir ses, Türkiye’yi kırmamak için Azerbaycan’ın yaptığı bu “jest”le ilgili olarak “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne” açıklama yaptığı yönündedir!
-*-*-
Geçen gün yazmıştım, tekrar ediyorum; Azerbaycan ziyaretinde Tatar’a uygulanan protokol, “kardeş devlet, üç devlet tek millet” gibi saçma söylemlerin, sadece söylemde kaldığını ispat eden, son derece aşağılayıcı, KKTC Devleti’ni yok sayıcı bir protokoldür...
Cumhurbaşkanlarına, devlet başkanlarına uygulanan bir protokol değildir…
Aliyev ile tokalaşması bir şeyi değiştirmez.
-*-*-
Tatar, Aliyev ile görüşmemiştir!
Aliyev, Tatar’ı kabul etmiştir!
-*-*-
Ama en acısı, Türkiye’nin en yakınındaki Azerbaycan’ın, KKTC’ye “vatansız, kimliksiz insanlar topluluğu” uygulamasıdır… TC pasaportlular ayrı ama TC pasaportu olmayanlara, bir çeşit “laissez-passer” belge ile giriş verilmiştir…
-*-*-
Peki utanan var mı?
Hayır yoktur!
Çünkü Tatar, oturduğu makamın verdiği havayla keyif sürmektedir...
Aliyev’in elini sıkmak bile O’nun için mükemmel bir başarıdır!
N’aaapsııın!
-*-*-
Ötekiler de maşaallah “çocuklarının” geleceğini garantiye alacak “yatırımlarla” ilgilenmektedir!
-*-*-
Haaa toplum mu?
Hangi toplum?
Kıbrıs Türk Toplumu mu?
Varlığı, Türk varlığına armağan olmuştur!
-*-*-
Hani ilkokulda öğretmişlerdi ya!
“Türküm, doğruyum, çalışkanım” falan diye başlıyordu...
Doğruluk ve çalışkanlık bize pek uğramadı!
Ganimetçilik ve rüşvetçilik çok daha uygun!
-*-*-
Ve hani, “varlığım, Türk varlığına armağan olsun” deniyordu ya sonunda...
Şu anda ordayız, varlığımız, Türk varlığına armağan olmuştur!
Şikayeti olan var mı?
Şikayet edecek olan yoktur!
Kalmamıştır!
Tükenmiştir!
İsim buldum!
Devlet, vergi mükellefinden “vergi” almakla sorumludur...
Ama devlet, ya da devleti yönetenler, iş insanlarına, “ver be gardaş 850 Dolar da Azerbaycan’a gezmeye gideceğiz” der mi?
-*-*-
Derse, devlet değildir!
Olsa olsa dilencidir!
-*-*-
Azerbaycan gezisinin maddi kaynağı, kaynakları; kim ya da kimlerin neye göre belirlenip götürüldüğü ve kısa ya da uzun dönemde ne tür kazanımlar beklendiği konusunda bir açıklama yapılır mı?
Mesela, Ersin Tatar ile 40 dakika konuşan İlham Aliyev, “sizi tanımamız mümkün değildir, öyle bir gücümüz yok” demiş midir?
-*-*-
Bu nasıl devlettir?
Bu nasıl bir yönetimdir?
Hesap veren yok, gerçi hesap soran da yok ya neyse!
-*-*-
Neyse, Amerika’nın Missuri eyaletinde, “Number Eight” yani “8 numara” adlı bir kasaba adı var...
Çok ilginç bir isim...
Hani devletin adını değiştiriyorsunuz ya; yanlış anlamayın, “Serhat devletimizi aşağılıyor” falan da demeyin çünkü yukarıda veya öteki yazıda bahsettiklerimden bana sıra gelinceye kadar...
-*-*-
Efendim devletin adını değiştiriyoruz ya; bir rakam bulsak olmaz mı?
Missuri’deki gibi!
Eminim, herkesin aklına aynı rakam gelir!
10 Numara Devleti!
100 Numara Devleti!
Yoksa, 31’den Devlet mi?
Bak ama, hemen kızacaklar şimdi!
Siz bu satırları okurken, bir aksilik olmazsa, 15 yılımı geçirdiğim İngiltere’de olacağım… Yazmaya devam… Haa bu arada, fotoğraftakinden de mutlaka yiyeceğim; Cod and Chips! Özlemişim… “İnsanın vatanı gibisi yok”, dermişim…