Varlığınız, varlığınıza...
İnsanlar ‘devlet’e benzer ilişkilerinde...
Sınırlar çizer!
Mühürler ‘benimdir’ der.
“Bana ait!..”
Sevgili der adına, eş der, çıkıyoruz der, hiç olmadı “benimki” der...
“Egemenlik” hakkı ister anında.
Kural koyma yetkisi vardır artık.
“Tapu”su kayıt altına alınmıştır, ölçülmüştür hududu, kazıklar çakılmıştır.
...
‘Devlet’ten öğrenir tüm bunları...
Devlete benzer.
İlla ki ‘kurallar’ koyar doğumdan ölüme...
Böler...
Gerektiğinde “öl” der benim için...
Dahası “öldür” der, hiddetle...
Henüz dünyaya gelirken karışır hayatınıza, boyunuzu sorar “adı, dini, dili” diye evraklar koyar önünüze...
Bilemezsiniz bile!..
Ağlarsınız, çığlık çığlığa...
---
İnsanı unutur devlet, kendini korur...
Unutur insanı, kendini yaşatır önce...
İnsan devlet için olur giderek...
‘Varlığınız varlığına armağan’dır artık ve sizin hayallerinizin, umutlarınızın, öfkelerinizin kalmaz çok bir anlamı...
---
İlişkiler de böyle yaşanır...
Bir ‘devlet’ gibi çöker tepenize adı konmuş tanımınız.
Artık varlığınızın dizginleri tutulmuştur...
Barikatlar döşenmiştir haz coğrafyanıza...
Hangi saatte, nerede ve kimlere güleceğinize dair iradeniz sınırlıdır.
Uygun adım olmuştur yürüyüşler, duruşlar ‘çakı’ gibidir mutlaka....
---
İşte böylesi bir sarmalın içinde bencilleşirsiniz giderek....
Maskelere bürünür, yalanlara sığınır, yasakları deler, sınırları aşmanın hazzını yaşarsınız...
Çünkü yasaklar, çünkü sınırlar, çünkü dayatmalar ve kısıtlar nefessiz bırakır soluğunuzu.
---
Kuşkuları vardır devletin, illa ki düşmanları vardır....
İlişkilerin güvensizlikleri gibi...
Şiddet böyle doğar...
...
İyisi mi varlığınız, varlığınıza kalsın...
----------
Çocuklarınızla ilişkileriniz, onların ‘geleceği’ olacak
“Niçin evlenir insan” diye yazmıştım geçen hafta...
Hani düğünler üst üste yığılırken, ‘boşanma’ duyumları da başımızı döndürüyor yel değirmeni gibi...
Meğerse ‘ilişkiler’ üzerine insanların ne kadar da doluymuş içi...
“....İlişkileri öldüren, ‘düş’ün kırılmasıdır en fazla...” demiştim.
Çok tepki geldi, çok okur buldu yazı...
Bir de uzman tavsiyesi var, psikolog Görem Uygun’dan....
Melanie Klein’ın “Sevgi, Suçluluk ve Onarım” adlı kitabı...
Görem Uygun, aslında ilişkilerde yaşananların, çocukluk döneminin yansıması olduğunu da anlattı.
“Çiftler genellikle geçmiş yaşantılarının ve ebeveyn ilişkilerinin, bugünkü ilişkilerinin belirleyicisi olduğu farkındalığından uzaktır” diyor.
Ve ekliyor:
“Oysa her ilişki bizim ebeveynlerle olan ilişkilerimizin tekrarını sahneler.”
---
İşin özü sevgili ana babalar, unutmayınız ki çocuklarınızın ‘geleceği’ için anahtar sizin elinizde...
Rol modelsiniz!..
‘Ayna’ tutuyorsunuz onların yarınlarına....
Sizin çocuklarınızla ilişkileriniz, kendi aranızda yaşananlar, gelecekte, onların hayatına yansıyacak.
Bunu gözden kaçırmayınız hiçbir zaman!
-----------------
Çok sevdim bu reklamı. Bu nedenle sayfama aldım.
Hem de ücretsiz!..
Bir kere ‘yaratıcı’...
Duygu dili var...
Hani son dönemlerde Kıbrıs ağzı üzerinden sıradan diyaloglar, yavan söylemler ‘reklam’ niyetine satılıyor ya...
Bu ülkede hem ‘yerel’ duyarlılık hem de çağdaş çizgilerle üst düzey reklamcılık yapılıyormuş meğer... Bravo.
-------------------
Makaslanmayacak an’lar biriktirmek
Ece Temelkuran Devir romanında, şöyle der bir yerinde, “hayatın, hayatımızın makaslanacak çok bölümü var”...
Hani filmlerde gereksiz yerler makaslanır ya...
“Olmasa da olur” denir...
Uzatmamak için boşuna...
Hele ‘tekrar’ sahneler, gözden geçirilir, kesilir, atılır mutlaka...
Sıkıcı olması istenmez.
Şöyle bir bakınız şimdi geriye doğru...
Eğer ‘makaslasak’ biz de lüzumsuz anları, boşuna tekrarları, ne kalır elimize?
Hani değerlisi o galiba, makaslanmayacak an'lar biriktirmek…
--------------------
haftanın notcukları
Kör milliyetçi, savaş tamtamcı kimi gazeteler (hepsi 2 gazete) yine şaha kalktı!.. Bu gazetelerin ‘manşetlerine’ kızan dostlar ise kontrolsüz bir halde, böylesi yayınları çoğaltıyor; duymayan da duyuyor, görmeyen de görüyor. Güya kızıyorlar ancak “ödüllendiriyorlar” aslında !
Nefret söylemi ve ırkçı yayın suçtur, ancak, bu yayını yaymak da “suça ortak olmaktır”, istemeden...
< Sabundan bir dili vardı, sözcükleri yıkar, sonra susardı > ( Lorca )
Eskiden, çok eskiden, yaz geldi mi öğleden sonra 1-4 arası her yer kapalıydı. Bunu kim bozdu? Yaşatamadık!..
‘Görevimiz Tehlike 5’i izledim, Tom Cruise havalanan uçağın üzerinde, hem de kanadında yürüyor, uçağın gövdesine tutunuyor, uçak havada... Üstelik 53 yaşındaki Tom Cruise dublör de kullanmamış bu sahne için. Macera meraklıları izlemeli mutlaka.
Kimi internet gazetelerinde ilgi çekmek uğuruna saçma sapan başlıklar, ekranda tavvuriden konuklar var! “Daha fazla daha fazla daha fazla”ya kilitlenen anlayışla etik, içerik, nitelik yerine “popülerlik” prim yapıyor.
Haspolat girişinde kocaman bir üniversite var. Bu üniversitede eğitim gören öğrencilerin çoğu da yolun karşısında, belediye evlerinde kiracı... (o evler de fakir fukara içindi güya!)
Derdim şu ki, üniversite sahibi, memleketin en zenginlerinden... Bir üst ya da alt geçit yapsa öğrenciler için!.. Her gün onlarcası, çift şerit yolu ‘canı avuçlarında’ geçiyor koşarak...