Vatan hainliğine devam etmeyenler utansın
“Maastricht kriterlerine uymak için bütçe açığımızı gelirlerimizin %3’üne, kamu borç stokumuzu da gelirlerimizin %60’ına çekelim” demek kolaydır da bunu yapması zordur. Bütçe yapısının sebep olduğu kronik ekonomik iflas koşullarından kurtulmak için bu hedefler doğrultusunda çalışma zorunluluğu olduğuna göre o halde en azından kendini yurtsever olarak tanımlayan siyasetçilerin bu hedefleri ilkesel olarak benimsemesi ve halka hizmet sunma imkânlarını ele alırken bu hedeflerle tutarlı yaklaşımlar sergilemeleri gerekmektedir.
UBP’nin ideologları Sayın Tatar ve Sayın Atun, kendilerince ilginç bir siyaset metodu belirlemişlerdir.
Meclis’te yaptıkları konuşmaların ilk birkaç dakikasında ilkesel olarak doğru olanı ifade ettikten sonra esas meramlarını anlatmaya koyuluyorlar ve popülizmin katmerlisini yapmaya devam ediyorlar.
Bu metodun daha feci olanı ise hiçbir şekilde ilkesel olarak doğru olanı gözetmeyen milletvekillerinin uyguladıklarıdır ancak kamu kaynaklarını kullanarak siyasi rant elde etmenin kitabını yazmış olan UBP’lilerin son dönemde bu konuda çığır açan kurultay istihdamları konusunda ilkesel değil siyasi hesaplarla tavır belirledikleri ortadadır. Örnekler çoğaltılabilir. Bütçe açığına sebep olan, kamu borç stokunu azaltmaya odaklanmamızı engelleyebilecek tüm iç siyasi konularda ilkesel duruştan değil ucuz siyasetten medet umuyorlar.
Geçtiğimiz aylarda 77 yaşında yaşamını yitiren tiyatro sanatçısı Tuncel Kurtiz’le özdeşleşmiş replik geliyor aklına insanın ister istemez: “Mesele ölmek değil yeğen! Dost bildiğin, en güvendiğin adamın eliyle ölmekmiş mesele”...
Birilerinin UBP milletvekillerine şunu anlatması gerekiyor: “Mesele, Türkiye ile imzalanan programı aslanlar gibi savunmanız değil yeğen! Mesele Türkiye’ye şirin görünmek için programı dilinize dolarken, Kıbrıs Türkü’nün geleceğini karartmaya devam etmenizdir”…
Bütçe açığı, bu yıl 357 milyon olarak öngörülmüştür ve bu miktar toplam bütçenin %10’u kadardır. Gelirlerimizin hatırı sayılır bir kısmının Türkiye’den sağlanan hibe ve krediler olduğu göz önünde bulundurulduğunda, gerçek manada Maastricht kriterlerini tutturmak için daha 40 fırın ekmek yememiz gerekmektedir.
Kıbrıs sorununa ilişkin önemli gelişmelerin yaşandığı bugünlerde, kısır siyasi çekişmelerden medet uman ve eski bildik nakaratları tekrarlayarak halkı çözümden soğutmayı deneyen UBP milletvekilleri hangi yüzle gerçek manada bu halkı sevdiklerini iddia edebilirler ki?
Şurası bir gerçek ki Kıbrıs sorununun çözümü ile birlikte bir yandan sert rekabet koşullarında var olabilmek için ciddi çaba sergilememiz gerekecektir ancak diğer yandan üreterek elde edeceğimiz gelir artışları sayesinde kendi ayaklarımız üzerinde durabilmemiz de çok büyük oranda çözüm ve AB üyeliği dinamiğine bağlıdır.
Bu gerçek bizi toplumsal varoluş hedefimizden soğutmamalıdır. Aksine kamu maliyesine ilişkin hedeflerimizle çözüm vizyonu arasında doğru bağlantıları kurup halka umut tacirliğinin ötesinde bir şeyler söyleyerek çözüme desteğin nitelik kazanmasına dönük yoğun çaba sarf edilmelidir.
Diğer yandan herkes çok iyi bilmektedir ki bugün itibarıyla kamu borç yönetimi diye bir şey söz konusu değildir. Bu kabul edilemez durumu ortadan kaldırmanın tek yolu ise öncelikli olarak içte bu borca sebep olan koşulların değiştirilmesidir.
Borcun %65’i Türkiye’den alınan kredilerdir. Bununla ilgili çözüm öncesinde bir adım atmamız beklenmemekle birlikte geriye kalan %35 ile ilgili kaygılanmayan, akan kanı durduramayacak bir iktidarın sürdürülebilir olması da beklenmemelidir. KIB-TEK’i, sosyal sigortaları ve belediyeleri bu gözle değerlendirebilmemiz gerekir.
Yıllarca çözümden söz eden yurtseverlere “vatan haini” denildi. Bugün değişen dünyada yurtseverliğin kapsamına barış idealinin yanı sıra “idari ve mali yönden sürdürülebilir yapılar” mevhumu eklendi. Vatan hainliğinin kapsamı da haliyle genişledi.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: Vatan hainliğine devam etmeyenler utansın…