Vatana ihanet mi demiştiniz?
İki büyük yanlış!
Birincisi, Faiz Sucuoğlu’nun, “Ankara’yı karıştırmayın, bu işin içinde Ankara yoktur” açıklaması…
Ve ikinci yanlış; “Hangi sebeple olursa olsun, Ersin Tatar’ın, Sunat Atun’un görevden alınma talebi yerine hükümetin istifasını onaylaması”…
-*-*-
Efendim, “Tatar, hukuk ve teamüller çerçevesinde hareket etti” mi diyeceksiniz?
“Hukuk çerçevesinde hareket etmeyin, yasa, tüzük, emirname tanımayın, ev yapın, satın” diye daha geçen gün bör bör bönürerek konuşan kendisi değil mi?
-*-*-
Yani yalana, propagandaya gerek yok…
Memleket resmen yangın felaketi yaşarken, bunlar sigara içip izliyor!
Veya “oruç tutarmış gibi yapıp izliyor” da diyebiliriz.
-*-*-
Tatar’ın yanlışı tabii ki önce ülkeye karşıdır ama onun yanında UBP’ye de karşıdır…
Nitekim, UBP’li gençlerin, bir toplantıda “Tatar istifa” diye slogan atması, bu yanlışa verilen ciddi bir yanıttır.
Tatar’ın değil bir kez daha seçilmesi, UBP tarafından aday gösterilmesi artık imkansızdır…
-*-*-
Ancak daha önce de yazdım, şu anda gerek içte, gerek dışta yaptığı inanılmaz yanlışlar nedeniyle istifası bence elzemdir.
Değilse, sağlık sebepleri ile görevini yerine getiremeyeceği konusuna uzmanların kesinlikle bakması gerekmektedir…
-*-*-
Memleket yangın yeri dedik…
İtirazı olan var mı?
Önümüzdeki bir kaç ay her şey daha kötü olacak…
Her saniyeye, her ana ihtiyacımız olan bir süreçte, bu topluma Tatar ve çevresindeki üç beş kişinin yaşattıkları bu aleni gecikme sadece “vatana ihanet”le açıklanabilir.
-*-*-
Sucuoğlu’nun, “Türkiye’yi karıştırmayın” demesi de aslında “Türkiye işin içindedir”in itirafıdır ki bu da ayrı bir mesele.
Çünkü herkes çok iyi bilmektedir ki, Mehmet ve Ali isimli iki kardeşimizle bir de Türkiyeli vekil arkadaşımız tüm yaşadığımız rezaletin mimarlarındandır…
-*-*-
Sağlam bir dönemde olsak, Bizans entrikalarını elbette “doğal” kabul edebilirim.
Ama değil…
Harap durumdayız…
Acil işler yapılması gereken bir dönemdeyiz…
Tak saniye kaybedilmemesi gereken günlerdeyiz...
-*-*-
Şimdi ne olacak?
Kudret Özersay’ın dediği gibi, “Tüm emareler bozulan UBP-DP-YDP hükümetinin yerine gene UBP-DP-YDP hükümetinin kurulacağını gösteriyor”.
-*-*-
Kudret Özersay durumu net izah ediyor ve diyor ki:
“… Olur da hafta başı bakanları belirleyebilirlerse, aşağıda özetlemeye çalıştığım zaman kaybı BOŞU BOŞUNA bu ülkeye bir daha yaşatılacak maalesef.
Neden peki?
BİR BAKANI DEĞİŞTİRMEYİ BİLE BECEREMEDİLER DE ONDAN.
--- Önce Bakanların listesi Cumhurbaşkanına sunulacak;
--- Cumhurbaşkanı onayladıktan bir veya birkaç gün sonra Meclis toplantıya çağrılacak Bakanların isimleri Mecliste okunacak;
--- Bakan listesi okunduğu günden itibaren bir hafta içerisinde bu kez Hükümet programının Mecliste okunması için Meclis bir daha toplanacak;
--- Programın Meclis’te okunmasından sonra iki tam gün beklenecek, iki gün geçtikten sonra Meclis gene toplanacak ve bu kez o iki gün önce okunan hükümet programı tartışılacak;
--- Program Meclis’te tartışıldıktan sonra bir tam gün beklenecek ve ertesinde Meclis bir daha toplanacak ve güven oylaması yapılacak.
--- Bu arada hükümet düştüğü için Meclis komitelerinde yer alan yasa tasarıları kadük olacak, yani Bakanlar Kurulu tarafından tekrardan kararlaştırılıp tekrardan Meclis’e gönderilmeleri gerekecek…”
-*-*-
Bütün bunlar ne midir?
Evet, Özersay hocanın aslında kibarca anlatmaya çalıştığı, Tatar ve bahsettiğim çevresindeki, yarısı Türkiye’den görevli, yarısı buradan (Sucuoğlu’na) kinli güruhun, “vatana ihaneti”nden başka bir şey değildir.
-*-*-
Belli ki bu güruh, Tatar’ın da talimatıyla, bir grup “troll” kardeşimizi harekete geçirmiş…
Yazdıklarımla değil, yine benle uğraşıyorlar…
Buradan da anlaşılıyor ki, tüm yorumlarım ne yazık ki yüzde yüz doğrudur…
-*-*-
Evet, Tatar ve çevresindeki 6 veya 7 kişi, KKTC’ye ihanet etmiştir…
Ve Sucuoğlu’nun söylediği “Türkiye masumdur, bu işin içinde yoktur, karıştırmayın” sözü doğruysa, çok iyi bilinen o Türkiyeli görevliler geri çağrılmalı; buradaki üç veya dört “darbeci hain” ise kesinlikle yargılanmalıdır.
-*-*-
Ve tabii ki Tatar, derhal istifa edip, ya anavatanına ya da gerçek vatanına, yani ya Ankara’ya ya da Londra’ya dönmelidir…
KKTC Cumhurbaşkanı...
Sevgili vatandaşlar, ehliyetsiz, sigortasız ve seyrüsefersiz araç kullanın!
Polisi, devleti sallamayın!
-*-*-
Sizce bu çağrıyı yapmak, akıl işi midir?
Sağlıklı bir vatandaş böyle bir açıklama yapar mı?
-*-*-
Değerli avcı kardeşlerim, her gün ava gidin, yasaları, kuralları, polisi, molisi takmayın!
-*-*-
Sizce böyle bir çağrı yapmak, akıllı birinin yapacağı bir iş midir?
Kişinin ruh sağlığı yerindeyse böyle bir açıklama yapamaz!
-*-*-
Arkadaşlar, kimse borç taksitini ödemesin!
Ne gereği var!
Kalsın cebinizde paranız!
-*-*-
Bu açıklama, akıl sağlığı yerinde olan birinin yapabileceği bir açıklama mıdır?
Asla değildir!
-*-*-
Parasız mı kaldınız?
Soygun yapın!
-*-*-
Normal bir insan, bu tavsiyeyi yapar mı?
Mümkün mü?
“Hırsızlık kutsaldır” dermiş gibi!
-*-*-
Peki, “emirnameleri tanımayın, yasaları sallamayın, ev yapın ve satın” diyen birinin ruhsal sağlığından endişe etmez misiniz?
Alkollü olabilir mi?
Ramazan ayındayız ve herkese oruç tuttuğunu söylüyor bu son sözü söyleyen kardeş!
-*-*-
Gerçekten çok samimi ve içtenlikle soruyorum; yani aklı başında, gerçekten sağlıklı bir vatandaş, “emirnameleri görmezden gelin” demez...
Üstelik o vatandaş, ülkenin cumhurbaşkanı ise...
Cümle bitmez!
Türkiye’de yayınlanan bir gazetenin dünkü ön sayfası (Fotoğraf)... TBMM’ye, “Ermeni soykırımını tanıma” teklifi sunuldu... Sunan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vekili... Efendim, soykırım var mı yok mu tartışılmalı... Başka devletlerin bu konuda ne tür karar vereceği beni ilgilendirmez... Ama bu öneri, Türkiye’de tartışılmalı, konuşulmalı... Oysa ne yapılıyor Türkiye’de? Bizdekinin aynısı... Konu, olay, sorun tartışılmıyor... Öneriyi getiren milletvekili Garo Paylan linç ediliyor... 23 Nisan 2022, Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan’ın katledilişlerinin 60’ıncı yıl dönümüydü... Hikmet ve Gürkan’ın savunduğu, yazdığı her şeyden korkanlar, onları öldürmüştü... Türkiye’de de, sömürgesi Kıbrıs Türk Yönetimi’nde ya da sonrasındaki KKTC’de hiç bir şey değişmedi... Ermeni soykırımı var mı yok mu? Yoksa, Garo Paylan’ın önerisini tartışmak niye korkutuyor ki? Tartışılsın, gerçekler belirlensin, herkes doğruyu bilsin... Tartışılmasına bile tahammül edememek, öneriyi getireni linç etmek, ne acıdır, mantığımıza “demek ki doğru” dedirtmez mi? Daha ne kadar kapkaranlık, daha ne kadar ırkçı sahtekarlık?