Vazgeçiyoruz…
Hiçbir kuruma ve hiçbir adrese güvenmiyoruz.
Kendimize bile…
İnanmıyoruz…
Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin ekim ayında gerçekleştirdiği ve AB Sivil Toplum Destek Projesi tarafından da desteklenen anket çalışmasının sonuçları
Hiçbir kuruma ve hiçbir adrese güvenmiyoruz.
Kendimize bile…
İnanmıyoruz…
Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin ekim ayında gerçekleştirdiği ve AB Sivil Toplum Destek Projesi tarafından da desteklenen anket çalışmasının sonuçları sürpriz değil.
Yüzdelik rakamların ötesinde, çalışma açıkça ortaya koyuyor ki kendimiz dahil aslında hiçbir kurum ve adrese güvenmiyoruz.
En az güvendiğimiz medya!
Ardından siyasi partiler, milletvekilleri ve sivil toplum geliyor.
Siyasette, en fazla da Kıbrıs sorununda varlığımızın, irademizin yetersiz olduğuna inanıyoruz.
Oysa Kıbrıs sorunu hâlâ önceliklerimiz arasında.
Kurumsallaşamadığımızı, yolsuzlukların olduğunu, şeffaflık olmadığını ve rüşvet olduğunu düşünüyoruz.
Ama bunu çözecek adreslere güvenmiyoruz.
Araştırmayı yapan Mine Yücel, ilk kez polis ve yargıda da bir güven erozyonu başladığına işaret ediyor, önceki çalışmalarla kıyasladığında sonuncusunu.
Sesimizi duyuracak ve doğrudan bilgi adresimiz olan medyaya da güvenmiyoruz, hakkımızı talep edecek sivil toplum örgütlerine, beklentilerimizi yerine getirecek Meclis’e, hayatımızı değiştirecek siyasi parti ve milletvekillerine de…
Daha da önemlisi aslında bütün bu mekanizmaları çalıştıracak olan temel adrese, kendimize de güvenmiyoruz.
Hiçbir şeyi değiştirebileceğimize, etki yaratabileceğimize inanmıyoruz.
Sanırım uzun zamandır toplum olarak içinde bulunduğumuz buhranın temelinde aslında bu güvensizlik yatıyor.
Bu tablo şüphesiz ki üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir tablodur.
Örneğin siyasi partiler, topluma nasıl güven vereceklerini, aynı zamanda toplumun özgüvenini nasıl sağlayabileceklerini düşünmek zorundadır.
Yoksa bu yabancılaşma daha da artacak. Ve bu yabancılaşma toplumu apolitikleştirirken siyaseti de kısırlaştıracak.
Bu anketin sonuçları tamamen doğru olmayabilir ancak bu sonuçların önemli bir bölümünü doğrudan hissedip yaşadığımızı düşünecek olursak, bir doğrulama yapma şansını da yakalamış oluruz.
Bugün görüşler arasındaki çıkara dayalı farkın en açık seviyeye ulaştığı medya, en az güvenilen sektör olmayı hak edenlerin de başında geliyor.
Patronun ya da çıkar grubunun istenci doğrultusunda manipüle edildiğinin farkında olan bir toplumun sesinin duyurulacağı konusunda çok değil daha birkaç yıl öncesine kadar medyaya önemli bir güven beslerken, bu kadar uzaklaşmasının nedenlerini öncelikle medya patronlarının değerlendirmesi gerekiyor.
Hızla apolitikleşen toplum medyadan da uzaklaşıp yaşadığı coğrafyaya daha da yabancılaşma tehlikesi altında.
Araştırma sonuçları en yüksek güven oranının orduda olduğunu ortaya koyarken, sonucun temel ilginçliği bu güvende de hatırı sayılır bir erozyon yaşandığı.
Domino taşı etkisiyle kurumlardan ve kendisinden uzaklaşan bir yapıda yaşıyoruz uzun zamandır.
Yaşadığımız bu uzaklığı bizden sonraki kuşaklara aktarıyoruz.
Güvensizlik artık beyin göçünü de ciddi oranda etkilemeye başladı.
Çocuklarımızın en güzel geleceğinin bu ülkenin dışında bir yerlerde olduğuna inanıyoruz.
Ve kendimizin belki de bilmediğimiz bir başka yerde daha mutlu ve çok daha iyi koşullarda yaşıyor olabileceğine inanıyoruz.
Yani vazgeçiyoruz.
Hızla…
Kendimizden, değerlerimizden ve yaşadığımız ülkeden…