Vazgeçmek.Ve Yeniden Başlamak…
Yazımı yazmak için bilgisayarın başına oturduğum an, vaka sayısının artması nedeniyle hükümetin 5 Şubat-15 Şubat tarihleri arasında geçerli olmak üzere aldığı ‘tam kapanma’ kararının haberi ekrana düştü. Alınan kararın ne oranda derde deva olacağını önceden kestirmek güç olsa da, küresel ölçekte devam edegelen ve belirlenen tedbirler yanında en etkili çözüm aracı kabul edilen aşı uygulamaları başlamış olmasına rağmen pandeminin henüz hız kesmediği de ortada. Böyle olunca da gündem değişmiyor, durum tespiti ve çözüm adına çok şeyler yazılıyor, konuşuluyor, söyleniyor. Bir başka önemli husus ise her ülke kendi derdiyle cebelleşe dursun, pandemik sürecin küresel bir yaygınlık kazanmasının kalıcı çözümün de küresel olmasını gerekli kıldığı gerçeğidir. Bir başka ifadeyle esas olanın küresel ölçekte uzun vadeli ve kalıcı çözümler üretmek olduğudur ki, bunun da an itibarıyla hâkim küresel sistemden başlayarak hayatın her alanında anlamlı değişim/dönüşümleri gerektireceği aşikârdır. Daha açık ve somut olarak ifade etmek gerekirse, bir: Küresel ölçekte ekolojik dengeyi de gözetecek, daha âdil, daha eşitlikçi, daha demokratik ‘sistem değişikliği’; iki: aynı kapsamda, toplumsal/bireysel alanda, daha dayanışmacı, daha paylaşımcı, daha mütevazı mahiyet kazanacak ‘yaşam biçimi değişikliği’ ve nihayet üç: bir arada yaşamanın esasları başta olmak, diyaloga açık, anlamaya yönelik insanlığı ortak çıkarlarda buluşturabilecek, gerek bugünü yeniden kurmakta ve gerekse yarını tahayyül etmekte bütün bunlara zemin teşkil edecek ‘zihniyet değişikliği’ olmazsa olmaz önem arz etmektedir. ‘Ezber bozan’, geniş ölçekli bir katılımı ve sorumluluğu gerekli kılacak olan bu sürecin zorlu geçeceği ise çok açıktır. Öyledir, çünkü siyasal (ideolojik)/düşünsel olandan gündelik yaşam alışkanlıklarına varana kadar -makro seviyeden mikro seviyeye varana kadar- geniş bir skalaya yayılacak, zihinsel/yaşamsal konformizmi sarsacak olan bu ‘ezber bozma’ hali, zahmeti, fedakârlığı ve feragatı beraberinde getirecek ‘vazgeçmek/vazgeçebilmek’ ve de ‘yeniden başlamak’ edimlerini gerekli kılmaktadır.
‘Ben dedimdi’ ukalalığı
Şimdilerde hayatı tehdit eden sağlık endişesine ilave, ekonomik sıkıntıların yükü altında ezilip insanca bir yaşamı sürdürme güçlüğü çekerken ve de haklı olarak en kısa sürede derdine deva olacak uygulamalar beklerken, bu anlamda sadra şifa olmaktan uzak bir yazı, ne oranda okurun ilgisini çeker bilmiyorum. Ancak şunu da söylemek istiyorum ki, bu satırlarda sağa sola ayar çekmek, ben dedimdi ukalalığı yapmak, hayata ve insan yaşamına şimdi ve burada dokunmayan ideolojik ahkâm kesmek gibi bir iddia yok. Sadece, insanlığın ortak geleceği adına önemli olduğunu düşünülen verili olandan ‘vazgeçmek/vazgeçebilmek’ ve ‘yeniden başlamak’ edimini bir anektot vasıtasıyla hatırlatmak ve özne/birey olarak bu iki edimi talep eden bir soruyu, yanıtını samimi olarak vermek üzere kendimize sormaktır.
Fedakârlık/feragat
Çömezlerinden birisi bir gün hocası Çinli filozof Trang-Su’nun huzuruna çıkar ve ona: ‘Üstadım, elli yıl çalıştıktan sonra suyun üzerinde nasıl yürüneceğini öğrendim’ diyerek, taltif edileceğinden emin bu büyük başarısı karşısında hocasının vereceği karşılığı bekler. Hoca Trang-Su bir süre suskun kaldıktan sonra içinde talepkâr bir soru olan şu yanıtı verir: ‘Bravo, ama vazgeçebilir misiniz?”
Can yakıcı bir talebi içkin bu soruda kritik unsur, Çinli filozof Trang-Su’nun bir yaşam felsefesi olarak dillendirdiği, alışkanlığı ortadan kaldıran, fedakârlığı/feragati gerektiren ve de radikal bir değişimi ön gören ‘vazgeçmek’ ediminin neyi ifade ettiğidir. ‘Vazgeçmek’ edimi, verili duruma isyanını her şeyden el ayak çekerek iç huzura kavuşma olarak yerine getiren mistik bir çilekeşliği mi; yoksa zamanın eskittiği, yaşamı tutsağı haline getiren mutlak ve de kötücül olan siyasal/düşünsel/duygusal her musibetten azade olarak özgürleşmeyi, yeniden başlama azmini ve buradan kendini yeniden inşa etme cesaretini ve arayışını mı önermektedir?
Ciddi bir değişimi/dönüşümü ifade eden ‘vazgeçmek’ edimini burada iki türlü okumak da mümkün. ‘Vazgeçmek’ ediminin tamamlayıcı unsurunun ‘yeniden başlamak’ olduğunu (’vazgeçmek’ edimine farklı anlamlar yüklemek bakımından) da hatırlatarak, bireyin kendisiyle sınırlı, dışardan içeriye doğru seyreden, bir içe kapanma halinin de (buna ‘içimizdeki yaşam’ diyelim); keza içeriden dışarıya doğru seyreden, toplumsal/kolektif karşılığı olan, daha fonksiyonel olan bir dışa açılma halinin de mümkün (buna da ‘dışımızdaki yaşam’ diyelim) olabileceğini belirtmekte yarar vardır. Ancak aşikâr olan şudur ki, her iki tavırda da ‘yerleşik/hâkim’ olan ‘sistem/yaşam/zihniyet’ biçimlerine ‘karşı çıkan’, gizli ya da açık beraberinde ‘yeniden başlamak’ ediminin harekete geçmesi orasında değişimi talep eden bir anlayış/yaklaşım söz konusudur ki, iki edimi ayrı ayrı ya da birlikte farklı mertebelerde önemli kılan da budur.
Tercihlerin bireyin kendisine ait olduğu vurgusunu yaparak ve buna saygı duyarak şuradan devam etmek mümkün. Hayatın değişimler ve dönüşümler gösteren dinamik bir süreklilik taşıdığı ve bu süreklilik içinde insanlığın, bugünü kurgulama ve geleceği tahayyül etme çabalarından geri kalmadığı, tarihsel bir gerçeklik olarak biliniyor. Bu bağlamda zihinsel olarak anlam ve anlamlandırma, pratik olarak da değiştirme ve dönüştürme ya da değiştirerek ve dönüştürerek muhafaza etme mücadelesini sürdürdüğü de apaçık ortada. Bunun için üretiyor, düşünüyor, araştırıyor, yazıyor, inanıyor, ideolojiler benimsiyor, ideolojileri ve idealleri yoluna baş koyuyor, siyaset yapıyor. Şu da var ki, bu dinamik süreç sadece bugün yaşananlardan, yaşayanlardan ve gelecekte yaşanacak olanlardan değil; ağırlıklı olarak geçmişten, geçmişte yaşananlardan ve ölülerden de oluşuyor. Tarih dediğimiz bu uzun geçmişte yaşananlardan süzülüp gelen, ya da seçip çıkarılan veya kurgulanan ve bireysel-toplumsal (ulusal) hafızalarda yer bulan her şey -kültür, düşünce, ideoloji, siyaset, gelenek, değer, ahlâk vs.., bugünün kurulmasında, kurgulanmasında ya da dönüştürülmesinde vazgeçilmez veri olduğu kadar, bugünün değişen koşulları, ihtiyaçları ve arayışları karşısında sorun da yaratabiliyor. Nihayetinde bir geçmiş-bugün (ve de gelecek) gerilimine yol açan bu durum, hayatın her alanında olduğu gibi, düşüncede, kültürde, siyasette ve siyasal ideolojilerde de kendini gösteriyor ve bu alanlarda bugünün ihtiyaçlarını, koşullarını ve taleplerini karşılamak ve en temelde de asıl olması gerekeni, yani daha yaşanabilir, daha adil ve eşitlikçi, demokratik, barış ve huzurun hâkim olduğu bir dünya yaratmak adına yeni arayışları ve önermeleri öne çıkaracaktır ki işte tam da burada ‘vazgeçmek’ ve eş zamanlı olarak ‘yeniden başlamak’ (yeniden inşa etmek) edimi birlikte gündeme geliyor.
Ezber (yapı) bozumu
Sorun da işte en çok burada yaşanıyor. Yeni bir dünyanın yaratılması/inşası (ya da özlemi) çabası, verili koşullar buna engel olduğu oranda, değişim/dönüşüm mahreçli, yeni referansları, ezber (yapı)bozumunu gerektirirken; bu verili koşulları teşkil eden kökleşmiş alışkanlıklar, statükonun sağladığı avantajlar, kendi üstüne kapanan ideolojik bağnazlıklar, zihinsel konformizmlerin rehaveti, engelleyici unsurlar olarak da öne çıkabiliyor. Değişim/dönüşüm talebinden uzak tepkiler ise verili duruma alternatif olarak yeniden ve tamamen geçmişe dönmek (nostalji), ya da tümden geleceğe sığınmaktan (ütopyadan) öte çözümlemelerde ve önermelerde bulunamıyor. Bütün bunlar olurken dünyadaki sorunlar ise çözülmek bir yana daha da derinleşiyor.
Son covid-19 salgının yol açtığı ve hâlâ devam edegelen küresel tahribat, deyim yerindeyse artık ‘denizin bittiğini’ gösteriyor. Bu da küresel ölçekte şimdiden başlayarak köklü bir değişim/dönüşüm sürecinin artık kaçınılmaz, bunun hedef adresinin ‘yerleşik sistem-yaşam biçimi-zihniyet’, öznesinin de ‘vazgeçmek’ ve ‘yeniden başlamak edimini gerçekleştirme potansiyeli taşıyan birey olarak insanın kendisinin olduğunu gösteriyor.
Buradan bakınca, bütün bu toz duman bulutu içinde küresel ölçekte bugünü yarına, yarını bugüne kurban etmeden ‘yerleşik sistemin/yaşam biçimlerinin/zihniyetin değişimini talep etmek, bu anlamda ‘vazgeçmek’ ve ‘yeniden başlamak’ edimini kendinden başlayarak öne çıkaracak, vicdanının sesini ötekinin üzerinden harekete geçirecek bireyi özne olarak önermek, ontolojik/politik/kültürel genişliği ve derinliği içeriyor olmak bakımdan ayrıca belirleyici bir önem arz temektedir.
O zaman herhalde öncelikle sorulması ve de samimi yanıtı verilmesi gereken soru şudur: Bugünden başlayarak, insanlığın ortak çıkarlarını gözeten, bir arada yaşama iradesi gösteren, daha adil, daha eşitlikçi, daha özgür, yaşanılır bir dünyanın inşası için kendimden ‘vazgeçmek’e ve ‘yeniden başlamak’a razı mıyım?