Vazgeçtim hepsinden…
Öylesine kısacık ki hayat…
Öylesine anlık…
Öylesine bir nefeslik ki…
Çoğu zaman anlayamıyoruz.
Kavgalar, didişmeler, küslükler, tartışmalar…
Hepsi anlamsız…
Hepsi boş aslında…
Bir doğumlar, bir de ölümler gerçek.
Gerisi, koskocaman bir yalan…
***
Acılar yaşıyoruz…
Büyük acılar…
Birkaç gün önce melek yüzlü neneciğimi uğurladık, çok üzüldük…
Yüreği tertemiz, dünyalar tatlısı Havva neneciğimizi…
Uyudu, bir daha uyanmayacak.
Kabullenmek çok zor olsa da…
Biliyoruz, ışıklar içinde şimdi…
Bizi izliyor…
***
Ardından 3 gencin kara haberi ile sarsıldık.
Gencecik, 3 öğretmen…
Pırıl pırıl…
İnanmak güç…
Kelimeler yetersiz bu acıyı tarif etmeye…
“Trafik terörü” dedik, “trafik canavarı” dedik, ötekileştirdik yıllarca, burnumuzun dibinde duran koskocaman sorunu…
Ne canavar, ne de terör!
Aşırı hız, altyapı sorunları ve dikkatsizlik aldı onca sene canlarımızı bizden…
Bunu anlamamaya yemin ettik sanki…
Yollarımızın sürati kaldırmadığını bir türlü kavrayamadık.
Trafik kontrolü yapan polisi bile canavarlaştırdık kimi zaman.
Sosyal medyada polisleri ihbar ettik, ne yararını gördük?
Polis neden var ki?
Yetmedi, anayollara sırf kendi arsamızdır diye kaçak tali yol bağladık.
Yetmedi, devlet denen mekanizma da içine edince, ortaya bu kapkara tablo çıkıverdi.
Kocaman bir karmaşa…
Ölümler getiren bir bulanık bir ortam.
Peki ne zaman sorunlarımız çözeceğiz biz?
Kaç can daha lazım?
Sadece devletle, polisle de olmuyor, biliyorum.
Ne zaman vazgeçeceğiz şu lanet olası süratten?
Ne zaman?
Her tabutta, her acıda, her cenazede bunları düşünmek gerek.
Giden her canın ardından, hayatta kalanlara sarılmak gerek.
Yaraları sarmak, başka ölümler olmasın diye çalışmak…
Vazgeçtim büyük meselelerimizden, çözülmesin istemiyorum.
Döviz, artsın…
Kıbrıs sorunu, boşver çözülmesin, zaten çözüleceği yok.
Ekonomi? Bırak onu kendi halinde…
Gençlerimizi girmesin o kara toprağa, yeter…
Başka bir şey istemem, vazgeçtim hepsinden…