Ve Sıla 4
Ve Sıla 4
Yazı Dizisi: 14
Erdinç Gündüz
Raif’le saat kaç isterse olsun biraraya geliyorduk. Genellikle de gitarlarımız ellerimizdeydi. Çalıp söylemeye başladığımızda bizi durdurabilecek hiçbir güç yoktu. Saatlerce devam eder giderdi. Bazen sabahlara kadar.
Raif’in, batı folk müziğine özel bir ilgisi vardı. Dubliners, Joan Baez, Bob Dylan, Laonard Cohen, Kingston Trio vb. dinlerdi çoğunlukla ve onların bazı parçalarını da çalar, söylerdi. Ben de ona eşlik eder, ikinci seslerle katılırdım şarkılara. Benim, biraz daha karışıktı tercihlerim. Joan Baez’i, Bob Dylan’ı ve de Peter, Paul and Mary’yi çok seviyordum ama bunlara ek olarak şarkılarını üç sesli söyleyen Beatles, Bee Gees gibi batılı gruplar da favorilerim arasındaydı. Bir yandan da Türk pop müziğindeki gelişmeleri de yakından izlemekteydim. Aydın da benim gibiydi. Özellikle üç ses kullanan topluluklara düşkündü. Özellikle de Bee Gees’e...
* * *
60’lı yılların sonlarına doğru gidilirken, Türkiye’de, sonradan Anadolu Rock olarak isimlendirelecek türde çalışmalar patlamıştı. Müzikseverler büyük ilgi göstermekteydi bu türün müzikçilerine. Cem Karaca, Barış Manço, Fikret Kızılok, Üç Hürel, bu türdeki sivrilen isimlerdi. Kendi besteleri yanısıra, Anadolu türkülerini de alıp seslendiriyorlardı. Biz de ilgi ve dikkatle izliyorduk olup bitenleri. Bu sanatçıların çoğu şarkılarını repertuarımıza almıştık bile. Ama bu isimler arasında farklı bir yere oturtttuğumuz bir başka grup parlamıştı aniden: Esin Afşar’la başlayıp, hemen sonrasında kendi isimleriyle müzik yapmaya başlamış bir gruptu Modern Folk Üçlüsü...
Modern Folk Üçlüsü’nün bizler için, iki çok önemli farkı vardı diğerlerinden. Onlar da Anadolu türkülerini alıp yeni bir düzenleme ile okuyorlardı ama ‘üç sesli’ olarak. İkinci önemli farkları ise, bunları, üç akustik enstrümanla, iki gitar ve banço ile yapmakta olmalarıydı. Bazı şarkılarını biz de büyük bir haz duyarak çalıp söylüyorduk.
* * *
Hüseyin Kanatlı abimiz ısrarla “Siz neden denemiyorsunuz. Kıbrıs türkülerini alın kendinize göre aranje edin. Çok güzel olur. Yapabilirsiniz” der dururdu. Bu bizi önce biraz korkutmuştu. “Bakarız, ederiz..” diyerekten atlatıyorduk onu. Ama kendi aramızdaki müzikli gecelerimizden birinde konuyu ciddi ciddi tartışmaya başladık. Raif’di galiba; “Adamlar Anadolu’dan şarkıları türküleri alıyorlar ve bakın ne hale getiriyorlar. Biz burada neden yapamayalım benzerini?” dedi ve kıvılcım atıldı. Nasıl yapılırdı, ne yapılabilirdi tartışmaları arasında, kulaklarımızda olan birkaç Kıbrıs şarkısı ve türküsünü çalıp söylemeye çalıştık o akşam. Ama birkaçı geçmedi toplam sayı... Kamuran Hanım’ın ‘Kıbrısım’ı, Şevki Meteci’nin ‘Kıbrıs Gelini’, Ekrem Yeşilada’nın ‘Beşparmak Dağı Sıra’sı ve bir de yarım yamalak sözlerle ‘Dolama’... Hiçbirini tam olarak söyleyemedik o ilk gece. Bir yandan akorlar, sololarla uğraşırken bir yandan da ikinci ve üçüncü sesler için çaba gösterilmekteydi çünkü.
Çok hoşumuza gitmişti. Deneme kararı aldık.
* * *
Ertesi gün bu kararımızdan, kadim dostumuz Gürel Safa’ya bahsettiğimizde o da “Kayıt yaparak deneyelim” dedi hemen. Son derece isabetli bir öneriydi. Böylece, ne yaptığımızı, ne kadar başarılı olduğumuzu kayıtları defalarca dinleyerek ve de hatalarımızı saptayarak daha sağlıklı bir noktaya ulaşabilecektik.
Bayrak Radyosu Müdürlüğünden izin alındı. Stüdyoların boş olduğu tatil günleri ve akşamları, stüdyoyu kullanma izni verildi. Gürel’in işin başında olması ve her türlü sorumluluğu üstlenmesi koşuluyla...