1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Venizelos- Atatürk Dostluğu ve Nobel Barış Ödülü
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Venizelos- Atatürk Dostluğu ve Nobel Barış Ödülü

A+A-

nk.jpg                       

 

Yunanistan başbakanı Elefterios Venizelos, Türk-Yunan savaşından (1919-1923) sadece yedi yıl sonra, 1930’da, Ankara’ya tarihi bir ziyaret gerçekleştirir. Ayağı modern Türkiye’nin başkentine basar basmaz, çantasını taşıyan Özel Kalem Müdürüne “gözlüklerimi ver, gözyaşlarımı kimse görmesin” der.

Yoğun duygularla Ankara’ya gelen devlet adamı, realizmini duygularının önüne koyuyor, adeta kendini aşıyordu. 1930 yılında imzalanan dostluk ve işbirliği anlaşmasından dört yıl sonra, 1934’te, Atatürk’ü Nobel barış Ödülüne aday gösterecek mektubu kaleme alır.

12 Ocak 1934 tarihli mektupta Venizelos, Mustafa Kemal Paşa’yı “büyük bir reformcu” olarak tanımlıyor ve savaşlardan beslenen Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine, “hayat dolu, enerjik bir milli devlet kurduğundan” söz ediyordu. Atatürk’ün çok kısa sürede büyük ve radikal değişiklikler yaptığını ve bütün bir milletin dikkatini ilerleme şiarına çevirmeyi başardığını belirten Venizelos,  içerideki reformların yanı sıra, bölge barışına da büyük katkılar yaptığını vurguluyordu.  

Elefterios Venizelos’un Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday göstermesi nedense Türkiye ve Yunanistan’da pek bilinmiyor. Belli ki milliyetçi tarihçiler bu konuyu gündeme getirmekten hoşlanmıyorlar. Geçtiğimiz günlerde 19 Mayıs vesilesiyle TELE1 televizyonunda (İstanbul), Venizelos’un Nobel Jürisine yazdığı mektubu izleyicilerle paylaşmam, ilgi kadar şaşkınlık da uyandırdı.

Kıbrıs’ta da bu konuda genellikle sessizlik hakim. Venizelos-Atatürk yakınlaşması resmi çevrelerde yankı bulmadı, bulmuyor. Nasıl bulsun ki?

Siyasetlerini ezelden beri husumet ve çatışma üzerine bina eden milliyetçi elitlerin, Venizelos ve Atatürk’ün izlediği yakınlaşma politikasına gönderme yapmaları elbette düşünülemezdi. İki büyük liderin 1920’li yılların sonunda izlediği işbirliği ve dostluk politikalarını Kıbrıs’ta en çok benimseyip sahiplenen ilerici Kıbrıslı Türk sendikacılar olmuştur. İki toplumun barış içinde bir arada yaşamasını savunan Ahmet Sadi, Fazıl Önder ve Derviş Ali Kavazoğlu gibi isimler, sık sık Atatürk-Venizelos yakınlaşmasından söz ediyor, bu dostluk politikasının Kıbrıs’ta örnek alınmasını istiyorlardı.

Ne var ki, milliyetçi elitlerin böyle bir niyeti olmadığı gibi, milliyetçi politikalarını da Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan yakınlaşmanın son erdirilmesi üzerine bina etmişlerdi.

Özellikle Kıbrıs Rum milliyetçilerinin şartlar ne olursa olsun “Enosis ve sadece Enosis” sloganıyla hareket etmeleri iki ülke arasındaki ilişkileri büyük zarar veriyordu. Bu dogmatik yaklaşıma en çok da Venizelos itiraz ediyordu. Örneğin “1931 İsyanı” olarak anılan ve Yunanistan ile bütünleşmek için kitlelerin İngiliz sömürge yönetimine başkaldırdığı olaylar zinciri içinde, İngiliz dostluğuna büyük önem veren dönemin Yunanistan Başbakanı Venizelos, Kıbrıslı Rumların bu girişimine karşı çıktı ve onları “Yunanistan’ın başını derde sokmakla” suçladı. 1931 İsyanı ertesinde Atina’da düzenlenmek istenen bir dayanışma etkinliğine de itiraz eden Venizelos, bunun “ülkenin genel çıkarlarına” aykırı olacağını dile getirdikten sonra, ısrarla bir noktanın altını çiziyordu: “Yunanistan’ın politikalarına, sadece egemenliği elinde bulunduran kendi yurttaşları yön verebilir, ulusal-ailenin Yunanistan dışında yaşayan parçalarının ülkenin politikasına engel oluşturmasına müsaade edilemez.”

Venizelos’un bu sözleri, “ulusal aileye” ait olduğunu düşünen “soydaşlarla” yurttaş olmak arasındaki farkı gözler önüne seriyordu. Soydaşlık, akraba devlet nezdinde ne yetki ne de görev doğurmaktadır. Yurttaşlık ise ulusal egemenliğin icrasıyla ilgilidir ki, bunu ancak bir devletin yurttaşları yapabilir.

Venizelos, Kıbrıslı Rumlara “her ne kadar ulusal ailenin parçasıysanız da, Yunanistan’ın yurttaşı değilsiniz ve bu yüzden de Yunanistan’ın politikalarını siz belirleyemezsiniz” diyordu.

Gelgelelim, Kıbrıs Rum elitleri soydaşlığa dayalı Enosis talebinde ısrar etmeyi sürdürdü. Kıbrıs Kilisesi etrafında örgütlenen Enosis hareketi Yunan hükümetlerini baskı altına almak için yoğun çabalar sarf etti ve sonunda da başarılı oldu. Yunanistan 1950’li yılların başında Enosis için harekete geçti ve Atatürk ile Venizelos’un imzaladığı dostluk anlaşması tozlu raflara kaldırıldı.

İlginç bir not: Venizelos, Kıbrıslı Rumlara “siz Yunanistan’ın politikası konusunda karar veremezsiniz” diyordu, Rauf Raif Denktaş ise “137 bin Kıbrıslı Türk Kıbrıs’ın geleceği konusunda karar veremez” diyordu ve Türkiye’nin tek meşru karar merci olduğunu iddia ediyordu...

 

Bu yazı toplam 14433 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar