Ver coşkuyu!..
Aniden ABD Başkanı Trump, “ben Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağım” dedi ve ortalık karıştı.
Aniden miydi gerçekten yoksa bu hareketi yaparken başka şeylerin planları da mı kuruluyordu bilinmez ama başta Filistin ve İsrail ile Ortadoğu ve Müslümanların çok sayıda olduğu ülkeler karıştı.
Bu karışıklıklardan, insanların yaralanmalarından, ölmelerinden, huzursuz toplumlar yaratmaktan kapitalist, savaş tüccarları ve kendini dünyanın sahibi gibi gören ülkeler büyük faydalar elde ediyorlar elbette ama giden canlar pahasına…
Öte yandan bu gibi gelişmeler başka konularda rahatsızlık yaşayan, zor durumda kalmış iktidarlar açısından da can simidi özelliği görüyorlar. Örneğin Sinan Dirlik, Cumartesi günü Yenidüzen’deki yazısında bu durumun bir getirisini paylaşıyor;
“Rıza’nın itiraflarının muhafazakâr Müslüman tabanda yarattığı kafa karışıklığı ve hoşnutsuz homurdanmaları “Kudüs! Ey Kudüs!” nidalarıyla bastırmanın fırsatı doğdu işte…
Şimdi artık kapitalizmin “kara Cuma” larına karşılık, “Öfke Cumaları” ile kalabalıklar, İslamofaşist sloganlarla sokaklara dökülebilecek. Kudüs’ü kurtarma rüyası pompalanarak, ortalığa saçılan her türlü yolsuzluk skandalının üzerini örtmeye çalışılabilecek. Suriyeli sığınmacılara karşı nefretlerini gizleme gereği bile duymayanlar, mültecileştirilmiş Filistin halkına riyakâr övgüler düzebilecek, öte yandan İsrail ile ekonomiden askeri işbirliğine her alandaki “sıcak ilişkilerini” geliştirmeye devam edebilecekler.
Din ve milliyetçilik, bu coğrafyada her zaman olduğu gibi en makbul siyaset dili olacak.”
***
Bizde de, dünyanın çeşitli yerlerinde de aynı durumu yaşıyoruz… Bizde hükümetle ilgili bir skandal haber ortaya çıksa, kötü icraatların peş peşe geldiği zamanlarda, halkın sesinin biraz fazla çıktığı zamanlarda milliyetçilik çığırtkanlığı yapmak, Kıbrıslı Rumlara karşı bazı atraksiyonlar geliştirmek, hatta meclisten bazı kararlar çıkartmaya çalışmak, tutucu, muhafazakar kesimlerin bir arada tutulmasını, bir gün önce olan skandalın veya halkın cebine uzanan kararın bir anda unutulmasını sağlayabilir.
Türkiye’de de aynı durum geçerli… Şimdi FETÖ var. Daha önce ve hâlâ geçerli olan çeşitli terör örgütleri… Olumsuz bir gelişmeyi şimdilerde FETÖ’ye fatura etmeye kalkmak, yurt içinden, yurt dışından düşmanlara, teröristlere karşı halkı germek, mehter marşlarıyla coşkuyu vermek her zaman için işe yaramıştır.
Başta da dediğim gibi Trump’ın bu girişiminin altında zamanla başka nedenlerin, planların olduğu da, yani sadece iyi niyetli bir başkent tanımlama girişimiyle kalmayacağı ortaya çıkacaktır ancak şimdiden en azından Türkiye için Reza Zarrab konusunu gündemin başından almayı bilmiştir.
Zaten böyle olması için de bütün örgütlenmeler Türkiye’nin dört bir yanına ve de ülkemize yayılmıştır. Müslümanlıktı, kutsallıktı, din kardeşliğiydi, ümmetti falan derken bu örgütlenmeyi yapanlar açısından yine önemli bir zaman kazancı elde edilmiş oluyor.
Ta ki başka olumsuz gelişmeler yaşanana kadar…
Huzura ermek
Türkiye ve Güney Kore ortak yapımı ‘Ayla’ filmini fazla sayıda insan izlemiştir… Yabancı film dalında Oscar adayı da olan filmde Kore savaşına katılan astsubay Süleyman Dilbirliği’nin savaşta kimsesiz kalan Koreli küçük bir kıza sahip çıkmasının gerçek hikâyesinden yola çıkıldığını da biliyorsunuz. Kore’den ayrılırken yanına alamadığı ve adını Ayla koyduğu Koreli küçük kıza Türkiye’ye döndükten sonra ulaşamayan, ancak 60 yıl sonra görebilme fırsatı yakalayan Dilbirliği, sanki de filmin vizyona girmesini beklemiş gibi solunum yetmezliğinden hayatını kaybetti. Duyarız çoğu zaman… Yaşlı insanlar bir şeyi beklerler ve o şeye kavuştukları zaman da huzura ermiş ve “artık gidebilirim” der gibi can verirler. Veya canının diğer yarısını, yani eşini kaybettiği zaman o da gider. Bu hikâyede de birinci durum olmuş gibi… Süleyman astsubay 60 yıl beklemiş Ayla’yı görebilmek için, ilham verdiği filmin vizyona girip seyirci rekoru kırmasını da beklemiş ve “artık gidebilirim” der gibi o da gitmiş. Filmdir, biraz süslenmiş, biraz abartılmıştır mutlaka, biraz da ABD yağlaması yapılmıştır filmde (şimdi Kudüs tartışmaları yaşanırken izlenmesi de farklı olur) ama yine de güzel bir insanlık dersi verir gibidir.
Açık Davet
Yarın Yenidüzen 42 yaşını dolduruyor… Demokrasi, insan hakları, dayanışma, paylaşım, çokseslilik, hoşgörü ve barışa adanmış 42 yıl. Şimdiye kadar, kurulduğu günden bugüne emek verenlere, katkı koyanlara, gazeteyi alarak okuyanlara, yaşatanlara, şimdilerde internetten takip edenlere sonsuz teşekkürler. Bu 42 yıl, yarın Bedesten-Lefkoşa’da saat 19.00’da kutlanacak. Kapımız herkese açık, davetlisiniz.
Paranın sesi
Gezici sahibi Murat Gezici, olduğu yeri karıştırdı herhalde… Belki de bazılarının sandığı gibi bu toprakları o da geldiği yerin bir ili gibi gördüğü için yapmıştır. TAK anketini yayınlamadı diye FETÖ’cü olmakla suçladı. Belki de yine geldiği yerde aşılanmaya çalışılan, içki içenlere kötü gözle bakılmayı alıştırmaya çalışan anlayışla Serdar Denktaş’a ‘sarhoş’ dedi. Gezici, paraları aldıkça sesi de başka türlü çıkar oldu.
"Kesin bilgi ancak çok az bildiğimiz zaman mümkündür. Bilgi miktarımız arttığında şüphemiz de artar."
Goethe