Vergi Kaçırma Cenneti!
Vergi hem ortak kasamızdan, yani maliyeden kaçırılıyor ya da bilinçli göz yumuluyor buna… Hem de toplumdan... Hizmet hakkımız çalınıyor.
Hem ödenen vergi kaçırılıyor anlayacağınız hem de ödenmeyen…
İkisini birlikte konuşamıyoruz.
***
“Türkiye sermayesi adaya yerleşti” diyorlar ya tam da gerçeği yansıtmıyor.
Yerleştirildi.
Doğru tanım bu…
Çözümsüzlük şartları olmasa bu imkânlara ve imtiyazlara sahip olamazlardı asla…
Hele mülkiyet anlamında…
Statüko üzerinden semiren bu şirketler “alıyor” ama “vermiyor” kolay kolay…
“Vergi kaçırmıyoruz, yatırım yapıyoruz” diyecekler, sorarsanız.
Doğrudur!
Kendilerine yatırım yapıyorlar, çoğunlukla sırtımızdan…
***
Ercan Havaalanı’nın altın tepsi içinde sunulduğu T&T’nin yüzlerce işletme arasında “en büyük zarar” gösteren şirket olması ibretliktir gerçekten…
Operasyonel olarak kâr etmiş ama vergi tekniği açısından zarar etmiş (!)
Öyle diyorlar!
Maliye ve hükümetin onca bağışı sonrasında bu anlaşılıyor zaten…
Samimi olmak gerekirse yalnızca bu şirketler değil hemen herkes vergiden sakınıyor.
Bu toplumun en ilericileri, aydınları, yurtseverleri dahil…
Örneğin pek çok doktor özelde yaptıkları büyük operasyonlar için ya nakit istiyor ücretini ya da banka hesabına özel havale kabul ediyor.
Organize görmezden gelme siyaseti bunu gündem yapmıyor.
***
Ödenmeyen vergiler değil yalnızca…
Ödenen vergiler de kaçırılıyor.
Nereye gidiyor vergiler?
Sakın ola “yol, su, elektrik, eğitim, sağlık olarak hayatlarımıza geri dönüyor” demeyiniz.
Biliyoruz dönmediğini…
Eğitim ve sağlık altyapısının içler acısı durumu ortada.
Yolların, parkların, kıyıların hali de…
İşin aslı bu düzen içerisinde herkes vergisini bir tamam ödese bile toplanan verginin topluma hizmet ya da altyapı olarak dönmediği gerçeğiyle de yüzleşiyoruz.
“Bütçe” gerçeğini sorgulamıyoruz yine de…
Evrensel ölçütlerde tanımlı bir bütçe talep etmiyoruz.
Personel giderleri yüzde kaçını oluşturacak bütçenin, altyapı veya yatırım hangi oranlarda gerçekleşecek, bütçenin yüzde kaçı yoksullukla mücadelede kullanılacak…
Öyle bir yüzdelik talebi hiç gündeme gelmiyor.
Maaş bütçesi yapılıyor öncelikle…
Toplanan vergi ceplere transfer ediliyor.
İstihdama dönüşüyor çoğu partizanca ve güya geçici…
Bir de hatırlı şirketlere, yandaşlara, adaya yerleştirilen sermayeye...
İhale oyunları, imtiyazlar, tazminatlar, bağışlar için kullanılıyor gerisi…
***
3 bin 829 işletme “zarar” beyan etmiş geçtiğimiz yıl.
Bu işletmeler gerçekten zarar etmişse ayrı bir dram…
Vergi ödememek için böylesi bir sonuç ortaya çıkmışsa ayrı…
Şunu da görüyoruz.
İşletmeler “iflas” ediyor ama “patronları” etmiyor!
Onlar aynı gösterişli hayatlarını sürdürüyorlar.
Vergi listesinde "en yüksek zarar" açıklayanlara bakarsanız, göreceksiniz, bu işletmelerin her birinin sahiplerini seçkin zenginler oluşturuyor.
"Yatırım yaptık" diyorlar ya…
O zaman vergi usulü de değişmeli.
Yurttaş çok daha açık görebilmeli, kimin gerçekten "zarar" ettiğini, kimin "yatırım" yaptığını, bu yatırımların neler olduğunu...
Pek çok anlı şanlı patronun vergi üzerinden aylık gelirini hesapladığınız zaman sıradan bir memura denk geliyor. İyi de bu pahalı arabalara, ihtişamlı evlere, gösterişli hayatlara o gelirle nasıl sahip oluyorlar?
Şimdi onlara da sorsanız, benzer soruları, kimi kamu görevlileri ya da özel sektör emekçileri için yineleyecekler, biliyorum…
“KKTC” denen kayıt dışı yerde hepsi de normalleşmiş sonuçta…
Kir tutmuyor kimse onca rezillik içinde…
Turist bu pahalılıkta niye gelsin?
Girne Limanı’nın yeni çehresi çok daha temiz, düzenli, çağdaş olmuş.
Ama o eski ruhu yok.
Hem bir tenhalık göze çarpıyor, hem de loşluk…
İşin bir başka yönüne geleceğim.
Liman çok pahalı…
Larnaka ya da Limasol’da herhangi bir mekâna otursanız daha az para verirsiniz.
Dört kişilik bir ailenin Girne Limanı’nda karnını doyurması, birkaç kadeh şarap içmesi için en azından on bin lira hesap ödemesi gerekiyor.
200 liralık bir şişe şarap, liman manzarasında 850 liraya çıkıyor.
İşletmeleri suçlamıyorum.
Hem kiralar hem de personel giderleri ortada…
Ama bu rakamlar böyleyken “neden turist gelmiyor” diye söylenmenin anlamı yok.
Kumara gelen ama adanın güneyine geçemeyen Türkiyeli turistleri görüyorum çoğunlukla…
Bir de ekonomik kaygısı olmayan grupları…
Gençler ya marketten aldığı birayla geziniyor limanda…
Ya da bir kahve içiyor, laflıyor, turluyor…
Dondurma yemeğe bile korkuyor.
Girne Limanı’nın o eşsiz güzelliği pahalılığın gölgesinde kalıyor.
Asgari ücret daha yüksek ama ortalama gelirde çok gerideyiz
Asgari ücret Euro cinsinden pek çok ülkenin üzerine çıktı. Kamuda maaşlar daha da yükseldi. Euro olarak hesapladığımız zaman özellikle orta ve üst baremler, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki memurlardan fazla kazanıyor şimdi…
Kamu sendikaları alt, orta ve üst baremlere göre bu yönde tablolar hazırlar ve veriler paylaşırsa, hem güney hem de Avrupa’yla kıyaslarda durumu bilgileniriz.
Ceplere giren paranın artması alım gücünüzün ya da hayat kalitenizin yükseldiğini de göstermiyor elbette...
Gelir eşitsizliği büyüdükçe büyüyor.
Ülkenin kaynakları adil bölüşülmüyor.
En üzücü olan da adil paylaşım gailesi taşıyanların son derece sınırlı olması…
Kendi cebine bakıyor çoğunluk…
***
Kıbrıs Türk Ticaret Odası kaynaklı bir tablo yayınlandı.
Kuzeyde asgari ücret güneyi geçti.
Oysa kişi başı yıllık ortalama gelire bakarsanız eğer kuzeyde 14 bin dolar seviyesinde, güneyde 41 bin!
Tablo çok sağlıklı değil elbette...
Son iki yıldır kuzey Kıbrıs'ta "Kişi Başı Milli Gelir" açıklanmıyor.
En son 2 yıl önce açıklanmış.
Böyle olunca da “asgari ücret” tabloya güncel verilerle yansırken, "Kişi Başı Milli Gelir" iki yıl öncesine göre sunuluyor.
Yönetim sefaletine bakar mısınız?
İki yıldır "Kişi Başı Milli Gelir" açıklayamıyor, “milli” ortaklık!
Şu da var pek tabii…
"Kişi Başı Milli Gelir" yıl içindeki ekonomik üretimin, nüfusa bölünmesiyle ortaya çıkıyor.
Hangi nüfusa?
Bu da bilinmiyor!