Vicdan yükü
Kimseye anlatmadım bunu. Belki de çok utandığımdan. Geçirdiğim iki kaza derin suçluluk duygularıyla yürürken gerçekleşti. Birisi bir kediyle ilgiliydi. Yalnız yaşadığım üç katlı binada sokaktan gelen kedinin nereye saklandığını biraz arayıp bulamayınca o kadar da önemli olmayan randevuma geç kalmamak için çıkmıştım. Kaza o gün olmadı ama onunla ilgiliydi. Eve erkenden dönmüştüm kafamı taktığım için ve yan taraftaki esnafı kapının ardında miyavlayan kediyi çaresizce kurtarmaya çalışırken buldum. Yavruları varmış üstelik ve emzirmesi gerekiyormuş. Nasıl kötü hissettiğimi anlatamam. Ertesi sabah bunu düşünerek yürürken düştüm ve yaralı bereli dizimle eve döndüm. Kendimi cezalandırmam için bu yeterli gelmemiş olacak ki hemen ertesi gün ayağımı kırdığım bir başka kaza yaşadım. Geçen yılın başında bir arabanın bana çarptığı ve iki ameliyat ve çok zor günler geçirmeme neden olan ikinci kaza ise yine böyle bir suçluluk duygusuyla kıvranırken gerçekleşti. Rus bir kadın taksi şoförü vardı. Diğer şoförlerin aksine çağrıldığı zaman taksimetreyi önceden açıyor ve her zamankinden daha fazla ücret ödememe neden oluyordu. Para önemli değil tabii de davranışına sinir oluyordum. Kazanın gerçekleştiği gün beni birinci değil de daha uzak ikinci yoldan götürdüğü için söylenmiştim. Meğerse ilk yol kapalıymış. Kaza gerçekleştiği sırada taksi istasyonuna doğru yürüyor ve onu görürsem nasıl da utanacağımı düşünüyordum ki hiçbir zaman unutamayacağım o korkunç gürültüyü, araba bana çarparken çıkan sesi işittim.
Bunu teori haline getirecek olsam kötülerin başına kötü şeyler geliyor da diyebilirim ki öyle olmuyor. Kötü olsam yaptığım yanlışların ardından vicdan azabı çekmezdim çünkü. Kötüler kötülüklerinin ardından dalgınlaşmıyor, daha da tetikte oluyorlar aslında. Kötülerin başına kötü şeyler gelmez denir ya. Bu iki hikâyede de kötülük nedeniyle bilinçaltım devreye girmiş ve kendimi cezalandırmışım belli ki. İkinci kazada bana çarpan şoförün acelesi ve dalgınlığını da hesaba katmalı tabii.
Hayatımızda anımsadıkça içimizi acıtan anlar vardır hepimizin. Büyük bir koleksiyonum var benim bu konuda. Söyledikten sonra anında pişman olduğum pek çok söz, farklı davransam kaderimin farklı yazılıyor olacağı anlar, bir akıl tutulması ile kucağına düştüğüm bazı yanlışlar ve daha neler neler.
Şimdilerde daha dikkatli olmaya çalışıyorum sanki. Bu da pek iyi değil ama, insanı tutuk yapıyor sürekli gardını almış olmak. Hata yapmayayım endişesiyle davranıp pısırık birine dönüşebiliyorsun. Hata yapmaktan da sakınamıyorsun zaten onca dikkatine rağmen. Sakınan göze çöp batıyor sonuçta.
Hayat sürprizlerle dolu bir serüven. Bazı motifler tekrar ediyor gibi görülse de beklenmedik bir faktör akışı değiştirebiliyor. Bazen acayip kötü bir ruh haline sürüklüyor beni belleğimin ağırlığı. Çağrışımlarla bir resmi geçit başlıyor ve bellekteki kötü anları, can sıkıcı bazı saçmalıkları önüne seriyor. Birden kara bir bulut beliriyor ve içine doğru çekiyor seni. Bazı kayıtlar öylesine can sıkıcı ki. Nasıl bir aymazlıkla yaşamışım bunları diye düşünmeden edemiyor insan. Her davranışın bir nedeni, kendi tarihselliği içinde farklı bir anlamı var kuşkusuz ki. Bazıları o kadar ağır geliyor ki günah keçileri buluyorsun kendini rahatlatmak için. Çocukluk yaraları ve travmaları en büyük suçlu ilan ediliyor. Yeterince sevilip kollanmamış olmak içini acıtıyor. ‘Çocukluğun soğuk geceleri’ ni anımsayıp ürperiyorsun. Savaş görmüş çocukluğunun kırık pencerelerinden sızıyor ayaz.
İnsan kendi hayatından ve hatalarından sorumlu sonuçta. Kendini bağışlayabilmek önemli bir erdem. Ne olursa olsun bir başkasını üzmek ya da zarar vermiş olmak bir vicdan yükü. Bazen birini üzmek, birine kötülük yapmak adaletin yerine gelmesi gibi algılanabiliyor ama terazimiz ne kadar hassas emin değiliz bundan. Dünya adaletsizliklerle dolu. Onca insanın suçsuz yere hiç hak edilmedik cezalara çarptırılması isyanla dolduruyor içimi. Kötülüğün dünya üzerinde kurduğu egemenlik en korkuncu. İyilik kolayca ezilecek, yumuşacık bir şey çünkü. İyiliğin bu hafiflikten gelen bir esnekliği, hamle yapma alanı var ama. İçimizi acıtan şeylerin merhemi bizimle empati kurabilen iyilerde sonuçta.