VİZE ve SİYASİ ALT ÜSTLÜK...
Türkiye'ye AB'nin Vizeyi kaldırma tavsiye kararını değerlendirdiğim (www.ferdisabitsoyer.org) yazıda, bu konunun ilerlemesinde en önemli sıkıntının, terör olgusunun tanımlanmasında yaşanacağını ifade etmiştim.
Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin siyasi yaşamında bir kırılma yaşatan Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu'nun dramatik bir şekilde, hem Başbakanlıktan, hem de AK Parti Başkanlığı’ndan ayrılma kararından sonra verdiği tüm demeçlerde, özellikle bu konuya tepki göstermeye başladı.
CB Sayın Recep Tayyip Erdoğan, terör konusunda AB'nin kendi tanımlamasına bağlı düzenleme talep etmesine çok büyük tepki gösteriyor. Hatta “Siz yolunuza, biz yolumuza" diye de AB ile kopuş tavrı da ifade etti.
Bu konuda bence, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Sayın Ahmet Davutoğlu'nun tavrı arasında bir fark olduğu çok açık.
Son yaşananlar insana bu farkın, dramatik gelişmede etkin olduğunu düşündürüyor.
SAYIN ŞİMŞEK'in DEĞERLENDİRMESİ
Fakat aynı günlerde Türkiye Hükümeti’nin Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek'in bence son derece akılcı ve önemli bir değerlendirmesi de basında yer aldı.
Sayın Mehmet Şimşek, ekonominin daha ileriye gitmesi ve sorunların aşılması için yapısal reformlara gerek olduğuna değindi.
Fakat “VİZE” meselesinden sonra ortaya çıkan, terör tanımlanmasındaki farkın yol açtığı ciddi ve AB'den kopuş söylemini de içeren tartışmalı ortam içinde; AB olgusu ile bağlantılı olarak da cesaretli bir söylemle şunları ifade etti.
"AB projesi tek başına aslında en büyük reform projesidir. AB sürecini canlı tutabilirsek tek başına Türkiye'yi yüksek gelir grubuna sokacak bileşendir".
İşte Sayın Mehmet Şimşek'in bu vurgusu çok önemlidir.
Vize konusunda başlayan süreç gerçekte, Türkiye'nin AB sürecini yeniden "canlandıracak" bir potansiyeli içinde taşımaktadır.
Bu nedenle başlayan bu yeni süreç çok önemlidir; Sayın Davutoğlu'nun, Sayın Volkan Bozkır'ın ve Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun açılmasını sağladığı kapı önemlidir. Bu kapının açılmasında CB Sayın Erdoğan'ın da katkısı var.
Ancak hız ve zamanlama konusunda arada bir fark olduğu da, kısa sürede hızla gelişen ciddi siyasi kırılmaların yaşanmasından sonra, bunun netleştiği kanısındayım... Şimdi büyük bir sıkıntı doğdu.
Mülteci krizinin neden olduğu bu AB sürecine dönük canlanma açılımı, terör konusunda bu değerlendirme farkı nedeni ile tıkanabilir.
Bu çok önemli bir sıkıntıdır. Çünkü Türkiye ekonomisinin ihtiyaç duyduğu açılımlar ki
bütün bunlarda AB projesine bağlı gelişecek değişimlerdir, Türkiye'yi "üst gelir grubuna" çok kısa sürede etkili olarak taşır.
KIBRIS SORUNU
Ama bunlar kadar önemli başka etkenler de vardır. Bu gelişmeler aynı zamanda Kıbrıs sorunu ve Kürt sorunun aşılması ile de bağlantılıdır.
Bugün Kürt sorununun kısa vadede aşılmasına dönük: Türkiye'de son dönemde yaşanan üzücü ve çok büyük acıların bu süreci negatif olarak etkilediği ve çözüm için zamanı yeniden uzatan yeni sorunlarında ortaya çıktığı açıktır.
Bu nedenle bu iki temel meseleden biri olan Kıbrıs sorunun aşılmasına dönük kısa vadede oluşabilecek daha uygun koşullar var.
Bu konunun aşılması, Türkiye'nin AB sürecini tıkayan önemli etkenlerden birinin geçilmesini sağlayacak.
Türkiye Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek'in “tek başına Türkiye'yi yüksek gelir grubuna sokacak bileşendir” dediği AB sürecinin canlı tutulmasına dönük içteki reformlarla birlikte geçilecek en büyük köprülerden biri, Kıbrıs sorunun çözümü olur…
Ancak durum kritiktir.
CB Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın terör tanımlamasına dönük tepkisi ile bağlantılı ifade ettiği, "siz yolunuza, biz yolumuza" ifadesinde saklı bulunan kopuş gerçekleşirse, Türkiye bir kez daha bu ciddi bileşeni değerlendiremeyecektir.
Dolayısı ile şimdi meselenin nasıl şekilleneceği belli olacak.
AK Parti Kurultayı’ndan sonra kim Başkan ve Başbakan olacak ve bu yapılanma ile birlikte bu meselelere dönük nasıl bir siyaset izlenecek?
Başbakan kadar önemli olan bir olguda, Dışişleri ve AB Bakanı kim olacak ve nasıl bir siyaset izlenecek?
Eğer kapıyı gındıranların başına, Sayın Davutoğlu'nun başına gelen aynen gelirse, kanıma göre çok zor bir süreç gelişecektir. Çünkü AB ile çatışmanın yaşandığı her dönem, anti- demokratik uygulamaların Türkiye içinde geliştiği, Kıbrıs Sorunu konusunda da kopuşların ve gerginliklerin yaşandığı dönemler olduğu yaşadığımız gerçektir. Yani Vize meselesi Türkiye iç siyasi yaşamında bir alt - üstlük oluşmasına yol açtı. Ama yalnız onda mı açtı?
KKTC ve KIBRIS PASAPORT ÇIKMAZI…
Bu zor dönemde herkese görev düşüyor. Eğer AB liderliği, bu yaşananlardan sonra Sayın Erdoğan'ın tepkilerini öne koyarak, “VİZESİZ” giriş sürecinden şimdi kurtulmak gibi bir oportünizme giderse.
Aynı şekilde Güney'in siyasi liderliği, Kıbrıs Rum siyasi yaşamında Vize meselesi ile yeniden hortlamaya çalışan bağnaz siyasi anlayışın öne aldığı Türkiye karşıtlığı sakat mantalitesine dönük korkak davranarak, oportünist ve faydacı davranmaya kalkarsa, bilinsin ki en büyük darbeyi, Kıbrıs sorununun Federal ilkelerde çözümüne vuracaktır...
Bu konuda yaşanacak yanlışlıklar, hem AB içinde, hem de Güney’de de siyasi gerilimlere yol açacaktır. Zaten şimdiden, daha bu gerçekleşmeden Kıbrıs'ta statükocuların siyasi ve düşünsel iflasları yaşanıyor.
Bir kere Güneydeki ve Kuzeydeki statükocu anlayışlar bu VİZE Meselesi ile bir kez daha düşünsel ve siyasi çöküşlerini yaşadılar.
Çünkü eğer AB indinde TC Vatandaşlarına dönük vize meselesi aşılırsa, açıktır ki KKTC Pasaportları artık tam anlamı ile işlevsiz kalacaktır.
Çünkü vatandaşlarının bir kısmında Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu var. TC Pasaportlarına AB indinde Vize'nin kalkması ile birlikte, Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu alamayan KKTC Vatandaşları da TC Pasaportuna başvuracaktır.
Böylece KKTC Pasaportu, tanınma meselesi bir yana, artık kendi vatandaşları arasında da tam anlamı ile işlevsiz olacaktır.
Bu gelişme, ayrılıkçılık siyaseti ile Federal Çözümü tıkamaya kalkan Türkçe konuşan statükocuların siyasi ve düşünsel bir başka iflasını daha getirecektir.
Bu Vize Meselesi Güneyin bağnaz ve statükocu anlayışını ve siyasetini de işlevsiz kıldı…
Çünkü anne veya babasının biri veya eşi Türkiyelidir diye KC Pasaportunu bencilce ve ırkçı bir yaklaşımla Kıbrıs Türk toplumuna mensup insanlara vermeyen Güneydeki bu gerici bu zihniyet; eğer Türkiye ve AB arasında VİZE meselesi aşılırsa; bu insanlarımızın tümü de Avrupa'ya dönük seyahatlerde artık TC Pasaportunu rahatlıkla kullanacaktır…
Alın, Kıbrıs Türk Toplumu içinde moral faktörde oluşacak bir başka kopuş daha. Güneydeki bağnaz anlayışın iflası kadar, bu zihniyet nedeni ile içine düşülecek adanın bütününe dönük bir başka kopuş daha...
Bu nedenle artık Federal Çözüm gerçeğine daha fazla yüzümüzü dönmemiz gerektiği de ortaya çıkmaktadır. Öyle iç sorunlar mı, Kıbrıs sorunun çözümü mü gibi absürt öncelik tartışmaları ile kaybedecek zaman yoktur. Bunlar birbiri ile bağlantılıdır.
Sayın Şimşek'in AB sürecini, Türkiye'nin üst gelir grubuna yükselmesi için en önemli bileşen olarak tanımlaması gibi, Kıbrıs sorununun Federal çözüm devinimi de Kıbrıs'ın bir bütün olarak daha üst duruma yükselmesinin en önemli bileşeni olduğu bu gerçekle yeniden kafalara denk etmelidir...