1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. Vur Akıncı'ya, vur Anastasiadis'e inlesin mi?
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

Vur Akıncı'ya, vur Anastasiadis'e inlesin mi?

A+A-

 


İstanbul'da düzenlenen BM İnsani Zirvesinin; dünyanın insan hakları, barış konusunda çok sıkıntılı bir döneminde gerçekleşmesi önemli idi. Bu bir ilkti. Ama ne acı ki sonuçları bakımından somut bir etki oluşmadı...
Genel bazı güzel ve olumlu ilkelerin yer aldığı sonuç bildirisi yayınlandı.
Ancak bu ilkeler, Kıbrıs'ın iki tarafında basında dahi bütün olarak yer almadı.
Ama bu zirve bize kriz olarak yansıdı. Bu boyutu öne çıktı. Bir kaşık suda fırtına koparmanın en güzel örnekleri sergilendi.
Sayın Anastasiadis, Cuma günü yapılacak olan liderler zirvesine katılmadı. Kıbrıs Türk tarafında kimisi Sayın Akıncı'yı, kimisi Sayın Anastasiadis'i suçladı.
Bunca gürültü patırtıdan sonra, iki liderin yeniden bir araya geleceği açıklandı.
Yani olay sel oldu. Kırdı döktü, geçti gitti mi?
Geride ne kaldı? Selin ardında, çözümsüzlük kültürünün coğrafyamıza döktüğü çirkin değerler, bin bir emekle temizlenen yerlere bu selden sonra yine saçıldı. Bunu ele almak lazım. Ama 2016'da bu yaşananı, 1999 deneyi üzerinden de ele almak gerekir.

TARİHE DE BAKALIM

Bu zirveyi değerlendirirken bir de tarihe bakmak lazım. Yıl 1999, Avrupa Güvenliği için AGİT zirvesi İstanbul'da yapılacak. Buna "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin" katılması da kaçınılmaz.
Ev sahibi Türkiye, ben tanımam dediği Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kaçınılmaz olarak ağırlayacak. Çünkü soğuk savaş sonrası Avrupa'nın siyasi ve ekonomik düzenlenmesinde yeri olması lazım. Kıbrıs Sorunu nedeni ile Türkiye bundan uzak kalamaz.
Bu yüzden Kıbrıs Cumhuriyeti ile aynı platformda, üstelik kendi ev sahipliğinde İstanbul'da yer alacak. Ancak KKTC burada olmayacak.
Al sana Türkiye ve KKTC iç politikası açısından çok büyük bir sorun. Çıkmaz ve kaos. Bu çıkmazı aşmak lazım.
Çünkü her şeyden evvel soğuk savaş sonrası oluşan yeni dünya düzenine ayak uydurmak ve burada etkin olmak isteyen Türkiye açısından bu kaçınılmaz bir yeni zorunluluk getiriyor.
Ama bu Platformda Kıbrıs Cumhuriyeti'nin olması, KKTC'nin olmaması iç siyaset açısından büyük sorun. Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs'ta Kıbrıs üzerinden barış ve federal çözüm siyasetinin dışında, ayrılıkçılığa dayalı bir hamaset siyaseti var. Açılıma bu engel!

Güney Kıbrıs: Aynı akıl dışı siyasetlerin yol açtığı sıkıntı, Güney Kıbrıs açısından da var.
Orada da federal çözüm siyaseti dışında, "işgalci Türkiye'yi" cezalandırmak ve ağızdan ‘federal çözüm’ çıkarken; 1964'te oluşan ve fiili olarak iki toplumlu yapısı bozulan, 1964'teki tek yanlı statükoyu, yani Anayasası derin dondurucuda olan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni korumak, statükocuların esas niyeti bu...
İşte her iki tarafta, böyle bir iç çelişki içinde bu zirveye zorunlu gidecek.
Yani,"Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Glafkos Kleridis'in" orada bulunması engellenemez. O illa ağırlanacak.
Üstelikte dönem, Türkiye ve KKTC açısından bir başka zorluğu da içinde taşıyor.
Çünkü "Türk Tarafı" yeni siyaset ilan etmiş! 
Yeni dendiğine bakmayın, eski Federal çözüm karşıtı siyasete, bir "badana"  sürülmek istenmiş.
Türkiye Dışişleri Bakanı ile KKTC CB, ne KKTC Meclis'ine ne de halka bir açıklama yapmadan, "oldubitti Maşallah" deyip, bir basın toplantısı düzenleyerek ilan etmişler, "Yeni" dedikleri siyaseti. Ne demişler?
"Artık, Federasyon yok, Konfederasyon olacak. Artık Toplumlararası Görüşmeler yok, Devletten devlete görüşme var."
Tantana ile 1998'de ilan edilen bu siyasetten bir yıl sonra, İstanbul'daki AGİT Zirvesine, Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı gidecek. Ama KKTC CB yer almayacak. Aman, aman ne kriz çıkardı. İktidarlar bırakın dünyadan bir şey elde etmeyi, evdeki bulgurdan dahi olurdu.
Hele o dönemin vesayet kültürünü de düşünürseniz Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ta vay ki ne vaylar yaşanırdı. Aynı şey Güney içinde geçerli idi.

1999 MANEVRASI BUGÜN OLANIN TEMELİDİR

Her iki taraf için hal böyle olunca, o zaman ne yaptılar?
Bugün olduğu gibi Sayın Denktaş, Zirvenin son gününde, bir gün öncesinde gece sessizce İstanbul'a gitti.
Ertesi gün, "KC Cumhurbaşkanı" Sayın Glafkos Kleridis, İstanbul'da Zirve mekânında basın toplantısı düzenledi.
Kleridis o basın toplantısını bitirdi. Bir kapıdan çıktı. Salonun diğer kapısından Sayın Denktaş girdi. Aynı yerde, zirve mekânında, aynı basın mensuplarına dönük basın toplantısı yaptı.
Krizi böyle giderdiler. Giderdiler, ama iş yalnızca öyle mi kaldı?
Bunun sonucunda, Sayın Denktaş, bu olayın arkasından New York'a gitti.
BM Başkanlığında,  1998'de açıkladığı, öyle artık Toplumlararası Görüşme yok, bundan böyle Devletten Devlete Görüşme var ve Federal değil, Konfederal çözüm olacak ilanından sonra, Sayın Kleridis'le New York'ta dolaylı görüşme yaptı.
Orada Federal Çözümün ana ilkelerini temel alan bir metin oluştu. Bu metin ise daha sonra Annan Planı’nın temelini ve esasını oluşturdu.
Bu olayın ardından, çok ciddi bir diğer gelişme yaşandı.
1999 yılının sonuna doğru da AB Helsinki Zirvesi oldu. Burada da Türkiye'ye AB aday ülke statüsü verildi. Türkiye'de Kıbrıs Cumhuriyetinin çözüm olmadan AB 'ye üye olmasını kabul etti.
Yani İstanbul’da da, 1999 yılında düzenlenen AGİT Zirvesinden sonra, yani KC ve KKTC CB'larının sorunlu katılımının olduğu o Zirveden sonra, bunlar oldu.
Şimdi bugün aynı iş, farklı zeminde yaşandı.
Sayın Anastasiadis İstanbul'da, Türkiye'nin ev sahipliğinde, Zirvede... Sayın Akıncı yok. Al sana Türkiye ve Kıbrıs Türk Toplumu açısından iç siyasete indeksli bir karmaşa.
Eğer zirvede Sayın Akıncı da yer alsa,  Güney Kıbrıs'ta;  hele Mayıs ayında gerçekleşen parlamento seçimlerinden sonra, iki ana akımın oy kaybettiği ve çözümsüzlük yanlılarının konum elde ettiği seçimlerden sonra, iç siyaset açısından al sana bir başka kaos.
2016 için bu kez, 1999'dan esinlenen bir olgu ile Sayın Akıncı; Türkiye ve Kuzey Kıbrıs açısından iç siyaset açısından, mevcut ve oluşabilecek açılımları yok etmemek için, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanın zirveye katılanlar onuruna verdiği yemeğe davet edildi.
Aynı usulle gitti. Bir gün öncesinden sessizce. Bence bunu reddetmek mümkün olmadığı gibi, çözüm sürecine de zarardan başka şey üretmezdi.
Sayın Anastasiadis de 1999’da Kleridis'in basın toplantısı mekânından ayrılması gibi, o da yemeği protesto etti ve İstanbul'dan ayrıldı.
Ama 1999'dan farkı, Sayın Anastasiadis'in bu nedenle liderler buluşmasını ertelemesi oldu. Bu da bence Mayıs milletvekilliği seçimlerinin baskısı ile oluştu.
Hâlbuki 1999'da Sayın Kleridis, bunun üzerinden Sayın Denktaş'ı kendisi ile doğrudan görüşmeyi ret etmesine karşın, New York'ta Dolaylı görüşmeye zorlaması gelişmişti. Federal çözüm perspektifini ise New York'ta gerçekleşen o buluşma besledi. Bugüne kadar ölmemesini dönem dönem canlı kanlı var olmasını sağladı. Bugün hala, onun üzerinden yürüyor.
Ama bu durum 2016'da krize yol açtı. Bir sel oldu, neyi taşıdı? Çözümsüzlüğün çamurları ile molozlarını. Şimdi kara bulutlar dağılmış, hava parçalı bulutlu.

TÜRKİYE, KUZEY ve GÜNEY,  BAKIŞI DEĞİŞTİRMEK

Bir kere Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının, bu yaşananların ışığında artık; "biz Kıbrıs Cumhuriyetini tanımıyoruz" siyasetinin,  ikiyüzlülüğünü sorgulaması lazımdır. Bu sıkıntı yaratmaktan başka bir şey üretmeyen siyaset yerine, Federal çözümü savunan taraf olarak, akıl dolu gerçekçi bir başka bakış geliştirmek gerekir.
Çünkü unutmamak gerekir ki Türkiye,  Kıbrıs Cumhuriyetinin Garantörüdür. Garantörü olduğun bir Cumhuriyeti, nasıl yok sayar ve üstelikte hala Garantörlüğün hak olduğunda ısrar edersin? Bu esası, yani Garantörlük savunmasını zayıflatır.
Ha, KC tek yanlı gasp edildi. Evet, bu kabul edilmez. Bu çok başka bir şeydir. Ama Garantörü olduğun Cumhuriyeti yok sayamazsın.
Kıbrıslı Türkler açısından da aynı şey geçerli.
Evet, KC, 1964'te Gasp edildi, Anayasa buzlukta. Ama biz, bu Cumhuriyetin kurucu ortağıyız. Haklarımız baki. Üstelikte şimdi bu temel üzerinden Federal Çözümü savunuyoruz. Yani bizde Kıbrıs Cumhuriyetini yok saymayız.
Evet, bu çıkmazı gidermek için BM temelinde, iki tarafın kabul ettiği Ortak Belge zemininde, siyasi temelde görüşmeler sürüyor. İşte bundan ötürü artık bu garabete yeni bakış açısı geliştirmek gerekir.
Bugünkü, hem Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımam, hem de her şeyde onunla,  zorunluluktan ötürü metazori beraber varım yaklaşımı sürdürülebilir değildir.
Güney:
Güney Kıbrıs içinde bu artık sürdürülemezdir.
Hem." Kıbrıslı Türk yurttaşlarımızla Federal çözüm için görüşüyoruz" diyeceksiniz. Hem de Kıbrıs Türk Toplumunun siyasi, toplumsal kurumsal varlığını ret eden bir tavır içinde olacaksınız.
Ayrıca Referandumun hemen ertesi günü; "derhal Federal Hükümet ve Devlet görevini yapacak" tezini savunacaksınız. Ama Kıbrıs Türk Toplumu ile hayatın her alanında, ayni platformda bulunmayı dahi Tanınma fobisi ile büyük sorun yapacaksınız.
Buda Güneyin birbirini tutmayan siyasi anlayışıdır.
Her iki tarafta da yeni anlayışlara gerek vardır.
2016 da oluşan bu kriz, 1999 sonrası oluşanlara yol açar mı? Göreceğiz.
Ama Sayın Akıncı'nın bu kriz nedeni ile güme giden, " dört başlıkta yakınlaşma tamam, üstelik artık mülkiyette iki değil, tek metin var" açıklamasını bunca suni tartışma içinde önemsemeyen çözüm güçlerine de çok üzülüyorum.
Yahu, Kıbrıs Türk Barış güçleri ne zaman, önümüze "cirilenen" suni gündemlerin ateşinde yanmayacak?
Sayın Akıncı'nın bu açıklaması gündemde değil; ama "vur Akıncıya, vur Anastasiadis'e" gündemin başında olacak!
Esası konuşalım. KC gerçeğine dönük Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ta yeni anlayışlara bakışlara dönük ihtiyacı. Güneyde de Kıbrıs Türk Toplumunun kurumsal varlığına dönük, eskiden farklı, yeni bakış açılarının ele alınmasına dönük ihtiyacı, yani esası konuşalım. Gündemi esastan ele alalım.

Bu yazı toplam 1780 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar