‘Vur’ emri!
‘Barış ateşi’nin hiç sönmediği günler...
Dönemin iktidarı halkın bütün ısrarına rağmen BM çözüm planını referanduma götürmemekte ısrarlıdır.
Toplumun her kesimi ayaktadır.
Çözüme inanan siyasal partiler, sivil toplum örgütleri bir aradadır.
Devletin yayın organları ve basın organlarının çoğu, çözüm isteyenleri hedef göstermekte, karalamaktadır.
Elye’de (Doğancı) ‘sembolik referandum’ yapılması işte bu şartlar altında gündeme gelmişti.
2003 yılının buz gibi soğuk bir Mart akşamı köy meydanında ateşler yakılacak, herseler yenilecek, konuşmalar yapılacak, en son da üzerine bir delik açılan bir ayakkabı kutusunun içine ‘sembolik oy’lar atılacaktı.
**
Sembolik referandumun yapılacağı günün sabahı, Doğancı Üreticiler Birliği Başkanı Mehmet Bicen polise çağrılır.
Orada kendisine “Bu akşam neler olacak? Kimler gelecek? Niyetiniz nedir?” türünden sorulur.
Ve sonra çok net biçimde şu mesaj verilir:
“Bu akşam Doğancı’da eylem yapmayın. Yaparsanız sizi tutuklarız. Sembolik referandumda ısrarcı olursanız ve işler çığırından çıkarsa ateş de açabiliriz!”
Bicen poliste duyduklarını ‘Bu Memleket Bizim Platformu’na iletmek üzere KTÖS lokaline gittiğinde KTOEÖS Başkanı Ahmet Barçın “Yüzün sapsarı olmuş” diyerek Bicen’in gördüğü psikolojik baskının yüzüne yansıdığını ifade eder.
Mehmet Bicen’e verilen mesajın bir benzerini CTP Güzelyurt İlçe Başkanı Niyazi Düzgün de alır: “Niyazi Bey, dikkatli olun, ölümler olabilir!”
**
Kıbrıslı Türkler tarihlerinde ilk defa gelecekleriyle ilgili bir ‘halk hareketi’ içine girince, bazı merkezler paniğe kapılmış ve her zamanki yöntemlere başvurmuştu.
Toplum 1950’li yıllardan itibaren ‘teşkilat’ işlerine alışıktı. ‘Vur emri’ ilk kez verilmiyordu.
Dönemin önde gelen barış hareketi liderlerine ve yakınlarına sürekli tehdit mesajları iletiliyordu. Korkutma ve sindirmeye dönük her türlü psikolojik şiddet uygulanıyor, insanlar ekmeğiyle ve canıyla tehdit ediliyordu.
Barışa susamış insanların kalkışmasından rahatsız olanlar ise gerçekten ciddiydi.
Savrulan ‘ölüm’ tehditleri korkutma amaçlı değildi sadece...
Bir miting öncesi İnönü Meydanı’na yerleştirilen ve patlamış olsa Lefkoşa’nın yarısını yok edebileceği söylenen C-4 kalıpları, işin ciddiyetinin en açık göstergesiydi.
Kısa bir süre sonra Gönyeli’de bir astsubaya ait arabanın bagajından çıkan benzer patlayıcılar da durumun vahametini artırıyordu.
**
1 Eylül nedeniyle Kanal SİM’de yaktığımız ‘Barış Ateşi’nde anlatıldı dün bunların büyük bölümü...
Mehmet Bicen ilk kez “Ateş açılabilir” uyarısı aldığını açıkladı.
Niyazi Düzgün “Ölümler olabilir” denildiğini anlattı.
Erdoğan Sorakın ise İnönü Meydanı’na bombaların konulduğu günün sabahı evlerin altından atılan ‘tehdit’ içerikli bildirinin kopyasını çıkarıp gösterdi arşivinden...
Barış isteyenler, mitinge gidenler ‘vatan haini’ diye tanımlanıyordu o imzasız, teşkilat kokulu bildiride!..
Hepimiz haindik...
Ve farkında değiliz belki ama hepimiz ucuz kurtulduk! ‘Küçük Ergenekon’un gözü dönmüştü çünkü...
Referandum dönemi ve ‘barış ateşi’ bir destandır aslında...
Farkında olmasak da...
Not: Yaz bitmeden kısa bir ‘es’ veriyorum. Bir hafta sonra görüşmek üzere...