“Vurulduğu yere gömelim…” 1
Tekke Bahçesi kazılarında mezar taşında “Hüseyin Yalçın - Aymarina” yazan mezarda ondan geride kalanlar 54 yıl sonra bulunan Hüseyin Ruso’nun hayattaki tek kardeşi Meryem Ruso Paralik anlatıyor: “Tekke Bahçesi’ne istemem, abidesini yaptılar vurulduğu yere, oraya gömülsün isterim…”
“54 sene sonra… Topracığı olsun, bilirik, ben da giderim… Törenine giderim ben zaten… Şimdi istediler, ne tarafa? Tekke Bahçesi’ne mi gömülsün? Yoook, istemem… Şu abidesini yaptılar vurulduğu yere, oracığını isterim. Abidesinin olduğu yere gömülsün isterim. Yani bütün aile da onu ister…”
“Çok, çok hata yaptılar… Ailesinden gizlemeyecektiler… Kaçtık gittik hepimiz, gelir giderik kurtaralım, yok “Çetinkaya’dadır” dediler, yok “Küçük’tedir” dediler, bizi oyaladılar… Yazıklar olsun… Çok şükür Allahıma, şimdi defnedeceyik kendini, topracığı olsun…”
“Dr. Küçük’e gittiydi gardaşım Hüseyin Ruso. O belediye evleri, standart evleri, orada gidip gelirken kurşunları bitmiş… Bu defa mermi bitinca, Büyük Kaymaklı’dan Rumlar taradı… Böyle böyle geçmiş gitmiş arabayla, hatta oradakiler, “Bu çocuk da kimdir?” demiş herkes yani, böyle bu kadar cesaretli… Ondan gitmiş Dr. Küçük’e, mermi vermemişler… “Elimde iki tane kurşunum var, biri senin, biri benim” demiş. Tekrar böyle böyle, arabasıyla gelmiş. Arabası Opel idi, gri…”
“Kardeşim Hüseyin Ruso hep bu şarkıyı söylerdi, çok severdi: ‘Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına… Misafirim bugün ben, gurbet akşamlarına…’ Müzeyyen Senar’ın şarkısıydı…”
“Leventciğin doğumgünüydü, küçük kardeşimin oğlu. Çoluk çocucuk hep yıkandık, hazırlandık, doğumgününe gideceyik. Geldi gardaşım Hüseyin Ruso, “Abla” dedi bana, “benim o şömineyi git da sil birazcık bana” dedi. “Tertiple” dedi. Evinin inşaatı daha tam bitmediydi… “Be Hüseyin” dedim, “giderim ablam ama” dedim, “Leventciğin doğumgünü… Yarın gelirim sabah da yaparım sana” dedim. “Eeeehhh” dedi, “benim ne olacağım belli değil” dedi…”
Tekke Bahçesi kazılarında mezar taşında “Hüseyin Yalçın - Aymarina” yazan mezarda ondan geride kalanlar 54 yıl sonra bulunan Küçük Kaymaklılı Hüseyin Ruso’nun hayattaki tek kardeşi Meryem Ruso Paralik anlatıyor: “Tekke Bahçesi’ne istemem, abidesini yaptılar vurulduğu yere, oraya gömülsün isterim…”
Onunla Lefkoşa’da, Kızılbaş’taki evinde konuşuyoruz… Aslında son derece esprili ama bir o kadar da acılı bir insan… Esprili çünkü yaşını sorduğumuzda “Sen 60 yaz” diyor! Acılı çünkü kardeşi Hüseyin Ruso’nun öldürülüp naaşının alınamayışının acısını yaşamış, göçmenliğin acısını yaşamış, Kaymaklı göçmeni olarak yıllarca yoksulluğu, sefaleti yaşamış, acılı çünkü 1974’te savaşta kardeşi Mustafa Ruso’nun ölümünü yaşamış, yine 1974’te sevgili kızı Göksen İnce’nin sevgili eşi İbrahim Latif’in “kayıp” edilşini yaşamış… İbrahim Latif hala “kayıp” ve hala ondan geride kalanları arıyoruz… Sonra diğer kardeşleri de göçüp gitmiş teker teker… “Ana yok, buba yok, gardaşlarım yok” diye anlatıyor… Kızı Birsen’i kaybetmiş… “Teyze yok, hala yok… Şimdi iki mertek bir ev, otururum içinde, o kadar” diyor…
Röportajımızda kardeşi Hüseyin Ruso’yu veya anneciğini andığında gözyaşlarına boğuluyor…
Torunu Latif İnce, “Aslında nenem için en büyük travma 1963’te kardeşi Hüseyin Ruso’nun öldürülmesi ve naaşını alamamaları oldu” diyor… “Hep ondan bahseder…”
Meryem Ruso Paralik, kardeşi Hüseyin Ruso’yu Tekke Bahçesi’nde bulunduğu yere defnetmek istemiyor, onun vurulduğu yere yaptırılmış olan Küçük Kaymaklı’daki abidenin olduğu yere defnetmek istiyor, bütün aile de bunu istiyor… 25 Aralık 2017’de yani Hüseyin Ruso’nun öldürülüşünün 54ncü yıldönümünde cenaze töreninin yapılabilmesi için ailesi seferber olmuş, cenaze töreninin hazırlıklarını yapıyorlar…
Hüseyin Ruso genç, yakışıklı, aktif bir sporcuydu – Küçük Kaymaklı’da futbol oynuyordu… Çok popülerdi… Beden eğitimi öğretmeniydi… 25 Aralık 1963’te Küçük Kaymaklılı Kıbrıslıtürkler, iki toplumlu çatışmalar nedeniyle Kaymaklı’yı boşaltırken vurularak öldürülmüştü… Naaşı olduğu yerde kalmıştı… Kardeşi Mustafa Ruso ve babası Ahmet Ruso onun naaşını almaya gitmişlerdi birkaç gün sonra ancak Mustafa Ruso, burada bulunan bazı Kıbrıslırumlar tarafından tutuklanarak Cikko Medohi binasına götürülmüştü… Hüseyin Ruso’nun babası ise gerisin geri Hamit Mandrez’e dönmüştü…
Dün akşam öğrendiğimiz yeni bir iddiaya göre, Mustafa Ruso bazı Kıbrıslırumlar tarafından esir alınıp götürülürken, Hüseyin Ruso’nun naaşı da aynı araca konup götürülmüştü… Eğer durum böyle olmuşsa, herhalde Lefkoşa Genel Hastanesi morguna götürülmüş olabilir, oradan da diğer Kıbrıslıtürkler’in naaşlarıyla birlikte Ayvasıl’a götürülüp toplu mezara gömülmüş olabilir, oradan da Tekke Bahçesi’ne defnedilmiş olabilir diye düşünüyoruz… O günlerde neler olduğunu görüp duyanlar ağızlarını açıp da dürüstlükle konuşmadıkça, daha pek çok varsayım ve pek çok söylenti fısıldanıp duracak…
Meryem Ruso Paralik, naaşı “kayıp” edilen ve Tekke Bahçesi’nde “Hüseyin Yalçın – Aymarina” yazan mezarda bulunan kardeşi Hüseyin Ruso, Kaymaklı’daki yaşamları, göçmenlik yılları ve Ruso’yla ilgili hatıralarıyla ilgili sorularımızı büyük bir zihin açıklığı ve hüzünle yanıtlıyor… Onunla röportajımız şöyle:
SORU: Kaç yaşındasın?
MERYEM RUSO PARALİK: 60 yaşındayım!
SORU: E ben 59 yaşındayım! Bir yaştır yani aramız? Çok şakacısınız!
MERYEM RUSO PARALİK: Bilin eskiden hemen yazmazlardı, bilmem artık. 1932 yaz istersan…
SORU: 1932 doğumlusunuz… Nerede doğduydunuz?
MERYEM RUSO PARALİK: Kaymaklı, Küçük Kaymaklı’da – öz köylü… Doğup büyüdüğüm ailemin köyü hep… Ne derece doğru bilmem, Mandrez’de Bacavuzlar var, onlardan gelmeyik… İlk zamanlar ailemize “Bacavuz” derlerdi. Sonra işte “Ruso”luğu aldı babam…
SORU: “Ruso”, “kızıl”, “Rus” anlamındaydı belki?
GÖKSEN İNCE (Meryem Ruso Paralik’in kızı): “Muskof” derlerdi ilk… Annemin dedesine “Muskof” derlermiş ilk…
MERYEM RUSO PARALİK: “Muskof” derlerdi… Hatta Hüseyin Ruso kardeşim İzmir’de okurken, “Biz buba derdik, şimdi çıktı baba!”
Babam kendine dedi ki “Soyismi isterlersa Bacavuz al” dedi. Sonra babam “Ruso” adını aldıydı… Yani biz aile ilarak “Muskof”u bilirik, “Ruso”yu bilirik ama “Bacavuz”luk da vardır…
SORU: Beş kardeş idiniz?
MERYEM RUSO PARALİK: Beş… Hepsinin büyüğü benim. Her kardeşin arası iki yaş. Önce ben, sonra Mustafa, Mustafa’dan sonra Hüseyin, Hüseyin’den sonra Salih, Salih’ten sonra Hasan… En küçüğümüz Hasan idi…
SORU: Sizinle Hüseyin Ruso’nun arası dört yaş idi?
MERYEM RUSO PARALİK: Öyle olması lazım…
SORU: Nasıl biriydi?
MERYEM RUSO PARALİK: Söyleyemem, söyleyemem nasıl biriydi! Eşi ekranı yok! Nasıl biriydi!
SORU: Çok güzel bir insandı…
MERYEM RUSO PARALİK: Çoook… Her tarafı! Huyu, anlatamam kızım! Herşeyi tamam… Ailesini seven insan.
SORU: Çok da sporcuydu… Küçükten mi sporcuydu?
MERYEM RUSO PARALİK: Küçükten… Babam da sporcuydu. Babamın altı tane madalya var göğsünde… Koşulardan alırdı bu madalyaları. Mesela düğünlerde yastık olurdu, yastıkta kimse alamazdı yastığı elinden… Koşucuydu.
SORU: Babanızın adı neydi?
MERYEM RUSO PARALİK: Ahmet Ruso. Annemin adı da Zehra Ruso.
SORU: Annen nasıl biriydi?
MERYEM RUSO PARALİK: Hiç anlatamam onu! Annemi hiç anlatamam! Annem çarşaflıydı. Hiç çarşafçığını atmadı. Çıkartmadı başından…
SORU: O siyah çarşaflardandı herhalde…
MERYEM RUSO PARALİK: Hah, eteğiynan beraber… Bir ara 58 mi, 59 muydu, bir Celal Hordan diye biri geldiydi kulübe. Emretti, çarşaflar atılacak. Konu komşu birkaç kişi attı çarşafını, oraşta çıkarttı. Annem çıkarmadı. Ertesi gün gardaşçığım geldi, annem dedi ki gendine “Be Hüseyin, eğer hakikaten mecbur birşeyisa” dedi, “istemem biri başımdan alsın çarşafımı” dedi. “Ben kendim çıkarırım” dedi.
“Yok anne, öyle bir şey olsa, ben çıkarırım sana” dedi gardaşçığım.
Çarşaflıydı annem, hiç çıkarmadı ama… Hiç…
SORU: Baban ne iş yapardı?
MERYEM RUSO PARALİK: Babam kasapçılık yaptı. Bir ara “auxillary” olduydu İngiliz-Alman harbında… Alçı fabrikası vardı, onda çalışırdı…
SORU: Alçı fabrikası neredeydi?
MERYEM RUSO PARALİK: Büyük Kaymaklı’nın yanında. Şimdi herhalde başkasıynandı, bilmem… Ne oldu, ne kaldı orası, bilmem.
SORU: Alçı fabrikası babanızın mıydı?
MERYEM RUSO PARALİK: Beraber, biriynan ortaktı. Ortağı da Kaymaklılı’ydı.
SORU: Başka ne iş yapardı?
MERYEM RUSO PARALİK: Kahvecilik yapardı. Kahvemiz kendi malımızdı. En son artık kahvecilik yapardı.
SORU: Kahveniz neredeydi?
MERYEM RUSO PARALİK: Kahvecilik yapardı, zaten kahve malımızdı, çalışırdı, Kaymaklı’nın içindeydi bu kahvehane. Ondan sonra fırın yaptıydılar bu kahveyi. Ekmekçilik…
SORU: Güzelidi ekmekler?
MERYEM RUSO PARALİK: Uuu, hala söylerler… Köşklüçiftlik hanımlarına da sorun, söylesinler… Kaç sene çalıştık orada biz…
SORU: Ne yapardınız? Beyaz ekmek, esmer ekmek?
MERYEM RUSO PARALİK: O zaman un, üç çeşit idi. Farina, beyaz, esmer… Ekmekler da iki çeşit çıkardı. Esmer, beyaz. Herkes ne isterse alırdı.
SORU: Başka bir şey yapardınız fırında?
MERYEM RUSO PARALİK: Yapardık. Pilavuna yapardık, çörek, peksemet… Sonunda biz devraldıydık fırını, rahmetliğiminan yapardık…
DEVAM EDECEK