1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Ya hat, ya bat!
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Ya hat, ya bat!

A+A-

 

Muhalefet partisi, ilk seçimde iktidar için çabalayacak parti demektir.
Ya da daha yalın bir ifadeyle "iktidar adayı"dır.
2013 seçimlerinde toplum UBP'ye 'muhalefet' etme görevi vermişti.
Hasbelkader CTP-DP Hükümeti kurulmuş, UBP de ana muhalefet partisi konumunda yerini almıştı.
Ancak DP ile hükümette yaşanan sorunlar ana muhalefet partisinin 'seçimsiz' iktidar olmasına yol açacak kadar değişik bir siyasi süreci bizlere yaşatmıştır.
Herhalde böylesi örnekler pek fazla değildir demokrasilerde.
Şimdi iktidarda CTP ile UBP var.
Önlerinde koca koca sorunlar…
İçinden çıkılmaz bir 'su' sorunu.
'Bütçe' başlı başına sorun zaten.
Ekonomik Paket ve dahası.
Hepsi çözüm gerektiren devasa sorunlar bunlar.
                                                                            
***

2013'e kadar yönetimde kalan UBP iktidarında nelerin yaşandığını hepimiz hatırlıyoruz.
Elbette iki dönem arasında farklar vardır.
En dikkat çekicisi, UBP'nin tek başına olduğu dönemde toplumun çok daha 'tepkisel' ve 'pasif' olduğunu söyleyebiliriz.

Siyasal gelişmelerde karar verme mekanizmalarında halkın dışlandığı bir dönemdi o dönem.
Ekonomik paketteki acı reçeteleri çatır çatır uygulayan bir UBP iktidarı vardı yönetimde...
Üstelik bu paketin hazırlanmasında bile katkısı yoktu, dayatılana 'tamam' diyen bir anlayış vardı.
Peki şimdi ne değişti diyeceksiniz?
Mesela Özkan Yorgancıoğlu'nun başbakanlığında Türkiye ile yapılan istişareler sonucu İrsen Küçük'ten kalma programda olmasına rağmen uygulanmayan bazı maddeler vardı.
En önemlisi, en dikkat çekeni Elektrik Kurumu'nun özelleştirilmesi…
Özkan Bey'in başbakanlığından itibaren farklılaşan dönemde toplum artık 'dayatılana' razı olmak yerine tartışmayı ve önermeyi gündemine almıştı.

Her ne kadar bu tartışmalar bazen hem CTP içinde, hem de dışında tansiyonu yüksek sürse de, durum artık dayatılana tamam yerine 'biz bunun yerine ne koyabiliriz'e doğru kaymıştır.
Elbette yetersiz olsa da bu durum sağlıklı siyasetin gereğidir.
Kıbrıs'ta DPÖ tarafından hazırlanan yerli Ekonomik Paket buna bir örnek gösterilebilir.
Su konusunda yaşanan süreci de buna dahil edebilirsiniz.

                                                                            
***

Bu nedenle CTP iktidarlarının sağ iktidarlardan farkını; konuların çok daha fazla tartışıldığı, 'yerli' icraatların önerilebildiği, Türkiye ile müzakere yollarının arandığı dönemler olarak görebiliriz.
Bu durum yeterli midir?
Elbette hayır.

Ancak sağ partilerin iktidarında bir gecede satılan Ercan'ı düşündükçe, yavaş yavaş batırılan kamu kurumlarını andıkça bunu çok daha iyi anlıyoruz.
Her ne kadar su mevzusu canımızı sıksa da yaşanan tartışmaların demokrasimize ve siyasetimize faydalı olduğunu düşünüyorum.
'Dayatılanı' kabul etmek yerine düşünmeye, üretmeye ve bunları somut hale getirmeye neden olan böylesi süreçlerin çok daha iyi yönetilmesi gerekirdi elbette.
Temelinde iyi niyet olsa da son yaşadığımız siyasal gelişmeler kriz yönetiminden yoksundu, bunu kabul ediyorum.
Ancak tartışma ve fikir üretme açısından yararlı, iktidar sivil toplum diyalogu anlamında da önemliydi.
Umarım hem su konusunda, hem de ekonomik program konusunda Türkiye de 'yerel' hassasiyetlere karşı çıkmaz ve umarım Kıbrıs Türk halkının siyasal partileri duruşu ülke yönetiminde etkili olur.
Böylesi bir dayatma ortamlarından sonra yakalanacak olumlu sonuçlar hem politik açıdan hem de irade bakımından ciddi sonuçlara yol açacak gibi görünüyor.
                                                                                     
***

"Şimdi CTP iktidardadır da ne değişti" diyenlerin bu acımasız eleştiriler yerine 2009-2013 yılları arasında yaşananlara bakmasını öneririm.
Evet CTP iktidarda ama kuyruğunda hep sağ partiler var!
Buna rağmen CTP ne Ercan'ı sattı, ne Lefkoşa Belediyesi'ni batırdı, ne de KTHY'yi…
Evet, CTP iktidarında KIB-TEK özelleştirilmedi, suda yeni bir yönetim şekli için mücadele edildi, yerli ekonomik program hazırlandı.

Eğer bu politikalar sağlam irade ile ileriye taşınırsa, yani örneğin  KIB-TEK özelleşmez, suda CTP hassasiyetleri kabul ettirilirse bu ülkede 'iktidar' olmanın bir anlamı olduğunu söyleyebileceğiz.
Bu örnekler çoğaltılabilir.
Ha, eğer her şeye rağmen Türkiye dayatacaksa ve dayattıkları iktidar krizi pahasına olursa olsun gerçekleşecekse; bu topraklarda bir devlet değil sömürge sistemi olduğunu kabul ederek yaşamak zorunda kalacağız demektir.
Bu kilidi açacak olan da CTP'nin hükümetteki performansıdır.
Ve yürütülen mücadele tam da budur.

İzleyip göreceğiz.     

------------------------------------------------------------------------------

Ersin Tatar, piyango ve UBP…


UBP milletvekili Ersin Tatar…
Dün meclis kürsüsünde konuşuyor.
Konu Dernekler Yasası.
Önce ne dediğine bakalım:

• "Dernekler bilet bastırıp satış yapıyor, bunların denetim altına alınması lazım.
• Özellikle para konularında denetim çok önemli…
• Her şeyin açık şeffaf denetlenebilir ve maksadına uygun olması gerekir"

Tatar derneklerin bilet bastırıp piyango sattığını, bunun denetlenmesi gerektiğini söylüyor!..
Peki sayın Ersin Tatar, siz UBP olarak kaç kez piyango bileti bastırıp, satıp çekilişini yapmadınız?
Ben söyleyeyim, iki kez!..
Biri 15 KASIM 2010’da, diğeri 20 TEMMUZ 2013’te…

Peki süreç bu noktaya nasıl gelmişti?
Gelin birlikte bakalım.
UBP’nin 2014 yılı başında ortaya çıkan ‘2013 Yılı Seçim Harcamaları Raporu’, seçim bütçesinin yaklaşık ‘4 katı’ harcamanın, ‘şişirilen faturalar’, ‘faturasız işlerle’ yapıldığını ortaya koymuştu.
UBP, borç batağındaydı...
2013 yılında, seçim için ayrılan 1 milyon 800 bin TL’lik bütçeye karşın, 4 milyon 678 bin 292.13 TL harcama yapan dönemin UBP yönetimi, 2014 seçiminde partiyi dara düşürmüştü.

Ne vardı başka raporda?

• Raporda, UBP’de muhasebe elemanlarının beyan ettiği harcamalarla, tespit edilen harcamalar arasında 398 bin 903.25 TL fark dikkat çekmişti.
UBP’nin faturalı harcamalarıyla, faturasız harcamaları arasında da ciddi fark ortaya çıkmıştı.
• 2013 seçimlerinde 4 milyon 678 bin 292.13 TL harcandığı ortaya çıkarken, sadece 1 milyon 658 bin 382.65 TL’lik faturaya ulaşılmıştı.

Yani UBP, 3 milyon 899 bin TL’yi ‘faturasız’ harcamıştı.
Rapor YENİDÜZEN’in defalarca yazdığı, sorduğu ‘UBP Piyangosu Biletleri’ne dair skandalı da belgelemişti.
Maliye Bakanlığı, Gelir ve vergi Dairesi’ne 50 bin bilet basımı için başvuru yapan UBP’nin, 200 bin adet bilet bastığı ve 92 bin 259 biletin satıldığı veya dağıtıldığı, ancak bilet paralarının büyük bir kısmının da tahsil edilmediği rapora yansımıştı.
Peki ne oldu bu piyango?
Çekilmedi!..

Tıpkı  15 KASIM 2010’da çekileceği açıklanan ve hiç çekilmeyen UBP piyangosu gibi…
20 TEMMUZ 2013’te çekileceği açıklanan  piyango da çekilmedi…

Ve bu ülkede adalet olduğunu iddia edenler bu konuyu tınmadı.
Şimdi kalkmış Ersin Tatar derneklerin piyango biletlerinin denetlenmesi gerektiğini söylüyor.
Doğru söylüyor da; şimdi demezler mi adama: "Ey Ersin Tatar, sen önce kendi piyangona bak, bırak başkalarını da, önce kendi pisliğini temizle"…
Demezler mi ha?
Derler tabi…
Bal gibi derler.

----------------------------------------------------------------------

not defteri…

• Derinya Barikatı konusunda yeni bir iddia var!.. Asker bu kez yol boyuna yüksek duvar inşa edilmesini istemiş… Yani barikatı kullananların Maraş'ı görmesi engellenmek isteniyor herhalde… Umarım bu iddia gerçek değildir. Zira, ‘Derinya’ güven yaratmaktan çok güven zedeleyen bir sürece döndü. 

• Yine kamu maaşları tehlikede… Deneyimli sendikacı Mehmet Seyis sosyal medyada patladı resmen "Vay da beytambal galsın o maaşlar" diyor… Acaba sendikaların tümü böyle söyler mi, çok merak ediyorum.

• UBP Genel Başkanı Özgürgün'ün siyasetsizlik siyaseti gerçekten literatüre geçecek cinsten değil mi? “CTP Türkiye ile anlaşsın, belediyeler tamam desin bizim için uyar, içeriğinde ne var sorun değil” Maşallah, siyaset yerlerde… İnsan ‘bu madde bizim için önemli’ filan derdi. ‘Taraflar anlaşsın bize uyar’ biraz komik olmuş!

• Hüseyin Özgürgün’den sonra Polis’in açıklaması da dillere destan!.. Polis Genel Müdürlüğü yazılı açıklama yapıyor ve diyor ki “Mafya bizi tehdit ediyor”… Başkası dese ne derdiniz? “Polise git”… E şimdi polise “polise git” diyecek halimiz yok! O zaman “askere git” mi demek lazım? Gerçekten tuhaf…

Bu yazı toplam 2505 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar